Bir şeyler olduğunu hissedip neler olduğunu anlayamamak kadar zoru yok şu hayatta. Hele de bizim mesleğimiz gibi safiyane merak ve şüpheye dayanan bir iş yapıyorsanız.
Bursa Milli Eğitim Müdürlüğü’nün uzun süredir karışık işler ve ilişkilerle yönetildiğini aktarmaya çalıştığım yazılarım oldu daha önce de. Bahsettiğim dönemde müdür koltuğunda Serkan Gür oturuyordu.
Hemen hatırlatalım, 6 Şubat depreminin olduğu süreçte, depremzedeler soğukta çadır beklerken, deprem bölgesinden çadırlar toplatılıp Bursa’daki meslek liselerinde üzerlerine okul amblemi basılarak, tekrar deprem bölgesine gönderilmiş, olay ‘Deprem bölgesine Bursa meslek liselerinde üretilen çadırlar gönderildi’ şeklinde lanse edilmiş ve Eğitim İş Bursa Şubesi’nin incelemeleri sonucunda, sadece meslek liselerinde üretim yapılıyormuş gibi göstermek için depremzedelerin günlerce çadırsız soğukta beklemelerine sebep olunduğu ortaya çıkmıştı.
Konu hala mahkemelik…
Bu dönemde Milli Eğitim Müdürü olan Serkan Gür görevden alınmış, güya Bursa’da çok başarılı işler yaptığı için Hatay Milli Eğitim Müdürü olarak görevlendirilmiş, ailevi sebepleri öne sürerek görevi kabul etmediği için müdürlük makamından ayrılmıştı.
Şimdi gelelim, ‘havada enteresan kokular var, fakat içinde hangi baharatlar mevcut bilemiyorum’ durumunun ilk izahlarından biri sayılabilecek münferit olayı anlatma kısmına…
Bugün Bursa Milli Eğitim Müdürlüğü önünde bir açıklama yapan müteahhit Hasan Durgaç, Yeniceabat’ta bulunan Şehit Erol Olçok Uygulama Oteli’nin inşaat işlerini üstlendiğini, ancak parasının önemli bir bölümünü alamadığını kamuoyuna duyurdu.
“İşi alan müteahhit firma, okulun tefrişat kısmının kendisinde olduğunu belirterek inşaat kısımlarının ihtiyaçları için beni kurum yetkilileri ile tanıştırdı. Yetkililer, bu işi ihalesiz yaptıklarını ve ödenek geldikçe ödeme yapabileceklerini söylediler. Bu şartlarla işi kabul ettim ve tüm malzeme tedariğini ve işçilik giderlerini ekibimle birlikte karşıladım” sözleri Durgaç’a ait.
Okul aile birliği üzerinden kendisine bir miktar ödeme yapılan Durgaç’ın Serkan Gür’ün görevden ayrılması ile birlikte içeride 2.400.000 TL + KDV alacağı kalmış. Yaklaşık iki yıldır alacağını tahsil etmeye çalışıyor, bu süreçte hukuki yollara da başvurmuş, alacağının 500 bin liralık kısmı dışında ödeme taleplerinin hiçbirine itiraz gelmemiş. Dolayısıyla hukuki açıdan alacaklı olduğu netleşmiş, ancak kamu kurumlarına icra yolu uygulanamadığı için devletin kendisine gereken ödemeyi yapmasını beklemekten başka pek bir çaresi yok.
Gelelim işin alengirli taraflarına…
(Fotoğraf: Bursa Tanık)
Efendim konunun başından bu yana inşaat işi yapıldığı söylenen ve gerçekte de inşaat işi yapılan Yeniceabat Şehit Erol Olçok Uygulama Oteli’nin inşaat ihalesi Yeşilyayla Endüstri Meslek Lisesi üzerinden yapılmış. Devir teslim yolu ile taşeronlara devredilen ihalenin son durağı Hasan Durgaç olmuş.
Hasan Durgaç’ın iddiasına göre, işin teslimi yapılmış, okul da bunu onaylıyor zaten. Sonrasında Durgaç’ın yaptığı yerler yıkılmış ve yeniden ihale edilmiş.
“Burayı biz yaptık demek için sıfırdan yapılan her şey kırıldı, yıkıldı ve tekrar yapıldı. Okul müdürü kamu zararına sebebiyet verdi, tüm idare bunu biliyor ve hepsi müteahhit firmaya destek oldular. Bunların hepsi müfettiş raporlarında var. İl müdürüne giderek durumu anlattım, o da ‘ben yeni geldim, evet sen orada iş yapmışsın, mağdur olmuşsun, hukuk önünde hakkını ara’ dedi.” diyerek anlatıyor meseleyi mağdur müteahhit.
İşin alacası da burada zaten…
“Benim yaptığım işe inşaat emlak birimi 8.000.000 TL’lik ihale yaptı. İşi ben yaptım, ancak iş ile alakası olmayan Merttaş isimli bir firma, ben işi teslim ettikten 4-5 ay sonra EKAP 2022/1044121 nolu ihaleyi aldı ve parasını da aldı diye biliyorum” sözleri tüm gerçekliği açıklıyor.
Şimdi mesele biraz karışık olduğu için meseleyi özetlemekte fayda görüyorum…
Bir ihale alınıyor, ihale taşeron firmaya ‘biz zaten bu işleri böyle yapıyoruz, devlette paran kalmaz’ denilerek veriliyor, iş yürürken bir miktar ödeme de yapılıyor. Sonra yaptırılan işler dostlar alışverişte görsün misali ucundan yıkılıyor, fotoğraflanıyor ve ihale sürecine gidiliyor. Yapılan, göstermelik yıkılan, en baştan yaptık diye devlete yutturulan işler için.
Hasan Durgaç iki yıldır 3 milyon 300 bin lira alacağını almaya uğraşıyor. 500 bin lirasına zaten itiraz edilmiş, kalan 2 milyon 400 bin lirası alacak hanesinde duruyor. Fakat Durgaç’ın yaptığı işi yeniden yapması için ihale alan firmaya 8 milyon liralık ihale bedeli ödeneği çoktan gelmiş.
İşi taşerona yaptır, sonra aslında taşeronun yaptığı işle ilgili ihale süreci başlat, yapılmış işi en baştan yeniden yapılmış gibi göster, ihale parasını al…
Farkındaysanız bu iddialar bana ait değil, mağdura ait!
2 milyon 400 bin lira ile 8 milyon lira arasındaki fark ne oldu?
Neden yapılan iş göstermelik şekilde yıkılarak yeniden yapılmış gibi gösterilerek yepyeni bir ihale süreci başlatıldı?
Bence burada sadece müteahhit değil mağdur olan, halen depreme dayanıklı olup olmadığını bilmediğimiz okullarda üst üste eğitim gören, Bursa’nın eğitim kalitesinin giderek düşmesine neden olan ikili eğitimin mecburen sürdürülmesinin en önemli nedeni derslik azlığı sorununa bir türlü çare bulunamayan sistemin ve dolayısıyla tüm şehrin çocukları ile velilerinin uğradığı bir kamu zararı var ortada.
Arada derede buhar olan bu para nerede?
Şu anda doğru biçimde kullanılmış olsaydı kaç derslik inşa edilirdi bu parayla?
Dedim ya işimiz merak ve şüphe diye…
İşte soruyor, merak ediyor, araştırıyor, peşini de bir türlü bırakamıyor insan…
NOT: ‘Mayıs ayında enflasyon aylık yüzde 3.37 olarak gerçekleşti!’ haberini herkes görmüştür herhalde bugün. Zira sabit gelirli dediğimiz, bu ülkede yaşan insanların yüzde 85 gibi bir oranının evine önümüzdeki aylarda ne kadar maaş gireceği bu bilgiye bağlı.
TÜİK ne tatlı oyunlar oynuyor öyle bizimle…
Bir biçimde ticaretin içinde olanların, yani bu dönemin zenginleşen kesiminin, ürünlerinin satış fiyatını kendi skalasına göre belirlediğini biliyoruz. Sabit gelirliler olarak bizim elimizdeki malın kendimiz olduğunun farkında mıyız acaba?
‘Mal’ kelimesini yanlış anlamaya müsait gururlu sabit gelirlilere benim de bir sabit gelirli olduğumu, dolayısıyla elimde satabileceğim tek mal olarak kendi emeğimin bulunduğunu hatırlatmak isterim.
Hani demem o ki, biz emeğimizin bedelini başkalarının insafına bıraktığımız sürece bu TÜİK’in tatlı oyunları sürer gider.
Asıl olan, emeğinin bedelini belirleyecek gücü elinde bulundurmaktır!
Selametle…