Mimarlar Odası Bursa Şubesinin düzenlediği Architecture Mimarlık Festivali’nin dördüncüsü başladı. Adı biraz afilli olan ve hattı zatında tamamen mimarları ilgilendireceği düşünülen festivalin üzerinde çalışacağı konular da; ‘Mimari Düşünce ve Üretimde; Mimarlığın Kültürle Teknolojiyle, Kentle ve Ekosistemle Olan İlişkilerinde; Mesleki Etik Değerlerimizde ve Mekanın Üretim Koşullarında Ne Değişti?’ biçiminde açıklandığından, haklı olabilirsiniz bu konuda.
Adı üstünde mimarlık festivali…
Zaten konunun mimari boyutunun dışında kalan, açılış konuşmaları ile verilen mesajlar bölümü beni ilgilendiren aslında. Zira şehrimizin tarihi mekanları dışında mimari açıdan pek de matah durumda olmadığını hepimiz kabul ediyoruzdur diye düşünüyorum…
Öncelikli kentsel dönüşüm için çoktan kolları sıvamış, uzun dönemde neredeyse yarısının bu kapsamda yeniden inşa edilmesi planlanan bir şehirde böylesine önemli bir etkinlik düzenlenirken, konunun baş muhatabı olan belediye başkanlarının vekaleten temsil edilmesi dikkat çeken bir ayrıntı olarak cebimizde dursun isterim.
Derin ve uzun bir inceleme konusu olan festivalin ‘Ne değişti?’ sorusunun yanıtlanmasında belediye başkanlarının açılış konuşmalarının büyük katkı sağlayacağı kanaatindeydim çünkü.
Gelelim ev sahibi İKK Sekreteri ve Mimarlar Odası Bursa Şube Başkanı Şirin Rodoplu Şimşek’in açılış konuşmasından ana başlıklara…
Daha ziyade genç mimarların ve mimarlık öğrencilerinin doldurduğu salonda elbette gençlere seslenmeyi daha uygun buldu Başkan Şimşek, çünkü sosyal medya üzerinden ya da başka kanallarla meslek odalarının anlamını sorgulayan, kendisinin odalar kanalıyla nasıl temsil edileceğini, yaşadığı şehre ve yaptığı işe bu bağlamda nasıl katkı sağlayabileceğini anlamaya çalışan, kısacası ‘odacılık geleneğini neden sürdürmesi gerektiği’ sorusuna yanıt arayan gençler çoğunlukta şimdilerde..
“Meslek Odası, bir araya gelmemizin, dayanışmamızın yan yana olmamızın sorunları ortaya koymamızın, çözümler üretmemizin aslında bir yerde hem sosyal tarafı hem de resmi tarafı. Bu güç bizim bütün varlığımızı ve çalışmalarımızı şekillendirmekle birlikte aynı zamanda etkileşim ve sosyal gelişim adına da çok değerli” sözleri durumun kısa özeti gibiydi.
Şirin Rodoplu Şimşek’in göreve gelişi ile birlikte yapılan işlerin ‘karşısında durmak’ yerine ‘içinde yer almak ve doğru çözüme çekme gayreti göstermek’ politikası benimsenmiş durumda Mimarlar Odası Bursa Şubesinde. Hemen not düşeyim, bu tarif bana değil başkanın kendisine ait…
Yaptığımız konuşmalarda takındığı tutumlarla ilgili bilgi verirken genellikle, ‘Karşısında durup hakkında hiçbir şey bilmemek yerine sürece dahil olup doğru yöne yönlendirmeye çalışmayı ve elbette aynı zamanda yanlış konuların karşısında tarafımızı belli etmeyi daha mantıklı buluyorum. Diyalog yollarını açık tutarak şehirde neler olduğunu, neler yapılmaya çalışıldığını bilmekten ve yanlışlardan herkesten önce haberdar olmaktan yanayım. Sorunları ancak böyle çözüme ulaştırabileceğimi düşünüyorum’ der Şirin Rodoplu Şimşek.
Açılış konuşmasında değindiği mesele aslında tam da bu…
“Ben meslek odası olarak, yöneticisi olarak bir gözlemim üzerinden ne değiştiğini paylaşmak hem de öz eleştiri yapmak istiyorum. Meslektaşlarımız arasında en belirgin değişiklik şu; gönüllü çalışmayı, karşılık beklemeden çalışmayı ne yazık ki unuttuk ve bir arada olmanın ne büyük güç olduğunu da unuttuk! Geçmişten günümüze hep benzer sorunları tartıştığımızdan dem vuruyor birtakım meslektaşlarımız. Konular değişmedi, sorunlar değişmedi, değişen şu ki, sorunları ve konuları dillendirmekte, bir araya gelmekteki hallerimiz çok değişti. Ben açıkçası bu noktada üzülüyorum, meslek dayanışması ve meslek birliği içinde yan yana olma halimizin ne büyük güç olduğunu biz hepimiz unuttuk!”
Tüm ülkenin en kritik sorunlarından biri bu zaten…
Biz ülke olarak 1980’li yıllarla birlikte çeşitli biçimlerde apolitik olmak, örgütsüz olmak, kendi kabuğunda yaşamak, sınırlı bir sosyal çevre içinde var olmak ve en son da sadece tek bir birey olarak okyanusun içinde fındık kabuğu misali yalnızlığı dibine kadar hissetmekle baş başa kalmış kişiler ordusu olmak için çaba gösterilen kocaman insanlar gurubuyuz…
Derneklerimiz, odalarımız, sendikalarımız, partilerimiz yok! Tüm bu oluşumlardaki düşüncelerimizi aktaran haftalık ya da aylık yayınlarımız, yazılarımız, sistematik toplantılarımız yok! Bunlar için ayıracak vaktimiz olmadığı gibi ne yazık ki, artık ailemiz için dahi ayıracak vaktimiz yok! Bahsettiğim yalnızlığı aşmak için teknolojik bağımlılıklarımızı bir kenara bırakarak birbirimizin gözlerinin içine bakıp düşüncelerimizi paylaşmamız ve tartışma ortamlarında fikirler üretmemiz gerektiğini anlamak için yeterli cesaretimiz de yok!
Şimdilerde elimizde kalan tek birlikte hareket etme malzemesi ‘hemşericilik’ ondan da artık gına gelmeye başladı, zira gittiği her kuruma kendi hemşerilerini doldurmaya çalışanlar sayesinde liyakatsizliğin dibini sıyırdık.
Elbette Architecture Mimarlık Festivali’nde bu bahsettiklerim konuşulmayacak, ama bahsettiklerim, Şirin Rodoplu Şimşek’in ‘üzülüyorum!’ diyerek ifade etmeye çalıştığı sorunun üzerinden geçmek için bir birliktelik alanı oluşturulacak. İşin en güzel yanı bu bence…
Bir satır başı da İMSİAD Başkanı Şeref Demir’in konuşmasına ithafen açılabilir.
“Bu etkinlik çerçevesinde şöyle bir ricam olsun. Özellikle bu arkadaşlara bir moral, motivasyon ve umut verelim. Hakikaten psikolojik olarak iyi durumda değiller. Moralinizi bozmayın. Sayısal olarak ne kadar fazlaysanız yapacak da o kadar çok işimiz var.
Devletin en üst düzey yetkilisinin belirttiği rakama göre 6 milyon 700 bin riskli bina söz konusu. Bunun bir buçuk milyonu çok riskli yapı. Acilen dönüşmesi gerekiyor. Onun haricinde iş yerleri, yollar, havaalanları, çevre alanları, kamu alanları vesaire yapacak o kadar çok şey var ki. Ve bunları yapacak olan sizlersiniz” dedi Akyükselen…
Çok doğru, pek doğru, bu işleri yapacak olanlar bu genç meslektaşlarınız. Fakat mesele iş kıtlığından ziyade bir kişinin üç kişinin işini yapmak zorunda olması ve buna karşılık mesleğinin ilk yıllarında zaman zaman asgari ücretin de altında bir rakama çalışmaya mecbur bırakılması ve bu durumun ileriki yıllar için de asgari ücrete komşu ücretlere endekslenmesi gibi garabetler…
Kısacası, aylardır ‘boşuna mı okuduk’ diye soran gençlere verilecek yanıt aslında sizden ve kardeş kuruluşlarınızdan geçiyor. Adil ve hakkaniyetli bölüşümden geçiyor. Benden küçük bir hatırlatma olsun…