Savaştan kaçıp ülkemize sığınan sığınmacıların hüzünlü hikayesine ve belki gün geldiğinde bizim de aynı durumda olabileceğimize yönelik tüm açıklamalara, fikirlere, savunmalara anlayışla yaklaşıyorum.
Elbette haklısınız.
Savaştan kaçan mağdur insanlara kucak açmak kadar doğal, insani ve mantıklı başka bir şey yok.
Yine biliyorum ki, ileride bir gün bizler aynı duruma düşüp de ülkemizdeki savaşlardan kaçanlar olursak, kimse bize bizim sığınmacılara kucak açtığımız gibi kucak açmayacak!
Salgın döneminde de gördük ki, dünyanın doğal işleyişi dışında tehlikeler gündeme geldiğinde ülkeler önce kendi vatandaşlarını korumak ve yaşatmak için yapmaları gerekenleri yaparlar ve bu konuda gerekirse son derece sıkı, insanlık dışı tedbirler de alabilirler. Çünkü her ülke yöneticisi pozisyonundaki kişi, ülkesindeki vatandaşların güvenliğinden, sağlığından, hoşluğundan sorumludur, salt bu nedenle göreve getirilmiştir.
Tüm bunları niye yazdığıma gelelim isterseniz.
Yakın bir zaman önce CHP Grup Başkan Vekili Gökhan Günaydın TBMM’de yaptığı bir konuşmada, Bursa Valiliği İl Göç İşleri İdaresi’nin, Hatay Valiliği’ne yazdığı bir resmi yazıyı gündeme getirdi.
Yazı, gönüllü olarak memleketine dönmek isteyen bir sığınmacının işlemlerinin kolaylaştırılması ile ilgili basit bir belge. Belgeyi böylesine enteresan hale getiren ise Bursa Göç İdaresinin, bu kişiden söz ederken YTS kısaltmasını kullanmış olması.
Yılmaz Özdil’in aktardığına göre YTS kısaltmasının “Yabancı Terörist Savaşçı” anlamına geldiği ediliyor!
Tanımın içinde geçen ‘terörist’ ve ‘savaşçı’ kelimelerine özellikle dikkat etmenizi rica ediyorum. Adam hem terörist hem savaşçı hem de bizim ülkemizde, hatta bizim şehrimizde!
Bu tanımlamalarla işaret edilen bir kişi Türkiye’ye geçici sığınmacı olarak girebilmiş ve şimdi geri dönerken kolaylık bekliyor.
Elek gibi sınırlardan elini kolunu sallayarak giren kaç kişi “yabancı terörist savaşçı” olarak niteleniyor merak ediyorum. Bursa’da en az bir tane bu nitelemelere uygun sığınmacı olduğunu artık biliyoruz…
Zaten meselenin en başında da sınırlardan geçenlerin kadın ve çocuklardan daha çok genç ve sağlıklı erkeklerden oluşan guruplar olduğuna, Orta Doğu’daki pek çok uyuyan hücrenin bizim ülkemizin çeşitli yerlerinde uykularına devam ettiğine yönelik değil miydi uyarılarımız.
Buyurun size ‘Yabancı terörist savaşçı’ tanımı.
Ülkeyi yönetenler hala sığınmacıların muhacir olduğundan dem vurakoysun komşumuz Yunanistan da dahil olmak üzere Avrupa sınırlarını öylesine sıkı koruyor, bu konudaki görevini öylesine iyi yapıyor ki, anlatılır gibi değil.
Her ülkenin sınırlarında mültecilerin konaklamaları için düzenlenmiş kamplar var. Öyle rahat rahat girip çıkabildiğiniz kamplardan değil, baya baya kaçak muamelesi gördüğünüz, gerekli uyumlanma paketlerinin size uygulandığı, aynı zamanda sağlık kontrollerinden geçirildiğiniz, aşı olduğunuz, ıbınızın dıbınızın araştırıldığı kamplardan.
Bu kamplarda vergi mükellefi de oluyorsunuz, kayıtlara da geçiyorsunuz, hani kampta kalıyorsunuz ama avantadan kalmak falan yok.
Anlayacağınız kimse kendi ülkesindeki vatandaştan daha iyi koşullar sunarak sığınmacıları ülkesine almıyor, üstüne üstük ‘nasıl olsa bu kalabalıkta erir gider’ mantığı ile işi kontrolsüz bir hoşgörüye de bırakmıyor.
Salgın hastalıklardan korunmanın, geçmişi şaibeli kişileri ayıklamanın tek yolu da bu zaten.
Korunaklı sitelerden çıkıp arabayla plazalardaki işlerine giden ve yine arabalarına binerek korunaklı dinlenme, eğlenme yerlerine ulaşanlar için belki sorun yok, ancak sırça köşklerde yaşamayan vatandaş her an tetikte!
Bursa’da özellikle sığınmacılar ile ilgili zamanında yapılması gereken, ancak gecikmiş de olsa halen yapılabilecek olan incelemelerin bir an önce başlatılması son derece önemli!