Yasemin Güler
Yasemin Güler
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

Okul açılmadan sınıfta kaldılar!

Milli Eğitim’de son derece önemli değişikliklere imza atılarak, eğitim kalitemizin ve eğitilmiş çocuklarımızın seviyesinin dünya standartlarının dibinde kalmasının önüne geçilmeye çalışılıyor gibi hissediyorum bu aralar…

Durumun sadece bir hissiyattan ibaret kalmasının önemli nedenlerinden biri, söylenenle uygulananın asla birbirini tutmaması.

Hükümetin tüm alanlardaki politik tutumunu eğitimde de görmek mümkün. Önce tarafların haklı isyanlarının bastırılması adına söylenenlerin doğruluğu kabul edilerek buna göre bir uygulama geliştirileceğinden bahis açılıyor, ortalık yatışınca, tabiri caiz ise gurupların gazı alınınca, imam yine bildiğini okuyor…

Tıpkı öğretmen atamalarında mülakatın kaldırılacağına yönelik verilen sözlerin ardından yapılan açıklamada Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in; “Mevcut düzenlemede KPSS puanı ve mülakatla atanıyor. Şu an yüzde 100 mülakat skoruyla atanıyor öğretmen. Biz yüzde 50-50 yapmak istiyoruz. KPSS yüzde 50, mülakat yüzde 50” açıklamasında olduğu gibi…

Bakan beyin açıklaması hayli ilginç, zira KPSS gibi bazen yıllarca süren hazırlıklar sonunda atanmak için gerekli olan puanların alınabildiği bir sınavdan çıkıyorsunuz, ancak ne hikmetse bu sınav atanmanızın ancak yüzde 50’lik bir kısmına etki ediyor. Atanmanızla ilgili kalan yüzde 50’lik kısımda ise mülakata tabi oluyorsunuz. Haaa… İşin daha da ilginci ve Bakan beyin kendi açıklaması şöyle diyor; konu bundan önce daha da vahimmiş, atamaların yüzde 100’lük kısmı mülakat skoru ile yapılıyormuş!

Vahimliğin Bakan eliyle alenileşmesinden başka nedir bu!

Bakan beyin bundan sonrasında verdiği rakamlar ve açıkladığı bilgiler daha da vahim ve neden her köşe başına açılan okulların üniversite adı altında nitelendirilemeyeceğinin de açık örneği aslında.

Öğretmenlerin alan testleri başarısı düşük. Alan bilgisi testinde bir öğretmen arkadaşımızın 75 sorudan yüzde 37-51, başka testte yüzde 47. Bir başka testte başarı ortalaması yüzde 35. Tarih öğretmenlerimizin alan bilgisindeki başarı ortalaması yüzde 41. Bu rakamlar sizin elinizde olsa nasıl düşünürsünüz?

Bu soruya bir yanıt vermek istiyorum aslında hiç üzerime vazife olmayarak; ‘üniversitelerimizin ne kadar düşük seviyede eğitim verdiğini fark etmeli ve öncelikle bu işe bir çeki düzen vermeli, aynı zamanda sadece dostlar alışta verişte görsün kabilinden üniversite açmayı bırakmalıyım!’ diye düşünürüm ben olsam…

Bakan Bey de bunları düşünmüş müdür bilmiyorum, ama aklı başında bir yetişkin olduğuna göre mutlak aklından geçmiştir yukarıda sıraladığım cümleler.

İşin bu tarafı pas geçilerek sadece atamalarda daha ince bir elek kullanmak adına mülakat yapılması tercih ediliyorsa büyük bir sakatlık var ortada demektir. Zira bir çocuğun öğretmen olmak hayali ile çıktığı yol, aileler için hayli pahalı taşlarla döşenmekte. Sonuçta kırılan hayaller, kaybolan umutlar da cabası…

Hasılı kelam, öğretmen atamalarında mülakatın kaldırılması konusunda söz veren ben değilim, hükümetin kendisi…

Tutmayan da ben değilim, yine hükümetin kendisi…

Ortaya çıkan bütün sakatlıkların müsebbibi de ben değilim, 20 yıldan uzun süredir bu ülkeyi yönetenlerin eğitime verdikleri çeki düzen elbette…

İşin öğretmenlerden ayrı ele alınması gereken kısımları da var.

Bu yıl öğrencileri yakından ilgilendirecek önemli değişikler de yapıldı uygulamalarda.

Misal, liselere sınıfta kalma geri getirildi ki; bence tam da yerinde bir karardı bu…

Açık liselere geçiş de zorlaştırıldı.

Ama öylesine pat diye yapıldı ki, bu yıl açık liseye geçmek niyeti ile okulundan kaydını sildiren tüm öğrenciler resmen açıkta kaldı ve üniversite sınavına girebilmek için liseden mezun olmaları gerektiğinden özel okullara gitmek zorunda kaldılar. Bu da ‘hayalet öğrenci’ denilen yepyeni bir kavramın doğmasına neden oldu.

Neden?

Çünkü özel okullarla yarışmak zorunda kalan devlet okulu öğrencileri kendilerine tanınan bu haktan yararlanarak tüm zamanlarını üniversite giriş sınavına hazırlanmak için kullanmak istiyorlardı. İşin doğrusunu yanlışını tartışmıyorum, sadece soruyorum; ‘siz devlet okulu öğrencilerine üniversite sınavına tam teşekküllü hazırlanabilecekleri bir eğitim kalitesi sunabiliyor musunuz lisede?’

Yoksa şöyle mi diyorsunuz; ‘Parası olan okusun, parası olmayan okumasın!’

Bu konuda kaş yapayım derken bir göz çıkarma durumu var. Önceden hazırlığının yapılması gereken bir konuydu açık liseye geçişin zorlaştırılması…

Devamsızlıkların derin derin irdelenmesi meselesi de benzeri bir durum içeriyor. Daha ziyade lise son sınıf öğrencilerinin kullandığı devamsızlık haklarının sıkı denetimi öğrencilerin üniversiteye hazırlanma işini zorlaştırıyor.

Sanki Milli Eğitim Bakanlığı’ndaki bu iyi niyetli değişiklikler devlet okulu öğrencilerini lise son sınıfa geldiklerinde özel okullara itmek için özel olarak hazırlanmış gibi…

Bir de ortak sınav yapma meselesi var ki, evlere şenlik…

Bunca yıldır eğitim hayatının peşini kovalayan bir veli olarak ben hiç birbiriyle senkronize ilerlemeyi başarıp müfredatı aynı hızla tamamlayan okul görmedim. Siz kalkıp tüm ülkedeki tüm okulların müfredatı aynı hızda tamamladığından yola çıkarak ortak sınav yapacaksınız. Çocuklara da bu sınavlara göre not vereceksiniz.

Bunun faturasını da öğrenci ödeyecek, görmediği konulardan olduğu sınavdan düşük not alarak…

Adil değil!

Bir kez daha hatırlatalım, taaa en başından öğretmenlerin üniversite eğitimleri ve bu eğitimden sonrasındaki atamalarından ve atama sonrasında gereken mesleki desteği bulup bulamamalarından başlayan sorunlar silsilesinin bedelini öğretmenler, öğrenciler ve en son da biz veliler ödemek zorunda değiliz!

Kabul edin ki, okul açılmadan sınıfta kaldınız…

HABERLER