Tüm Öğretmenler Birliği Sendikası’ndan gelen bir açıklama ile ülkemizin eğitim kalitesinin hangi durumda olduğunu gözler önüne sermek istiyorum bugün.
TÖBSENDER Bursa Şube Başkanı Serkan Bebek’in yaptığı açıklama şöyle başlıyor;
“Görev yaptığım Faik Yılmazipek İlkokulunun önünde ve içinde, uyuşturucu kullanılması, yine bu okul bölgesindeki bir tarikatın okulda eğitim gören çocuklara nüfus etmeye çalışması sebebiyle, Bursa Veli Der Şubesi ile beraber 19 Mart tarihinde mesai saatleri dışında bir basın açıklaması gerçekleştirdik. Bu basın açıklamasından sonra okul aile birliğinde görevli bir veli tarafından din düşmanı olarak hedef gösterildim. Bu veli tarafından kendi velilerime okul içinde herkesin duyacağı şekilde; ‘sen de Serkan öğretmen gibi din düşmanı mısın?’ diye söylemleri duyunca Bursa İl Milli Eğitim Müdürlüğüne teftiş talebinde bulunduk.
Soruşturma sürecini yürüten müfettişler ise bana din düşmanı diyen, beni hedef gösteren veliyi haklı bularak, okul bölgesindeki tarikat gerçeğini yok sayarak, soruşturma talebinde bulunan ben olduğum halde, beni kınama cezası ile cezalandırmışlar, hatta daha da ileriye giderek sendika genel merkezimizin ‘tüm Türkiye’de ÇEDES’e yönelik mahalle toplantıları yapılacak’ eylem kararına istinaden sendikal yetkimizi kısıtlamaya giderek, yetki gaspı yaparak, anayasal bir çalışmayı suç konusu haline getirmişlerdir…”
Açıklamanın ilk cümlelerinde bir ilkokulun önünde uyuşturucu kullanımının varlığından bahsedildiği dikkatinizi çekmiştir sanırım.
Uyuşturucu madde kullanma yaşının 9-10 yaş düzeyine kadar düştüğünü zaman zaman konuyla ilgili rehabilitasyon merkezleri oluşturmaya çalışan belediye başkanlarının da söylemlerinde duyuyorduk da, bu kullanımın okul kapılarında öyle fütursuzca gerçekleşiyor olması hakikaten kan donduruyor.
Meseleyle ilgili özellikle Gemlik, Yıldırım ve Osmangazi Belediye başkanlarının dertli olduğunu, sorunun diğer illerde de benzer düzeyde seyrettiğini vurgulamakta fayda var.
Tüm şehir olarak mesul olduğumuz bu meselenin üzerine hep birlikte gitmeli, çocuklarımızı bu illetten kurtarmanın bir yolunu mutlak bulmalıyız.
İşin bu kısmında herkesin benimle aynı fikirde olduğundan eminim.
Gelelim açıklamanın önemli diğer bölümüne…
Uzun süredir, yaz tatilinin de rehavetiyle ÇEDES Projesi ve okul etrafında tarikat yuvalanmaları konusuna değinmemiştik. Bu açıklama vesilesiyle bir kez daha dikkatleri bu kısma çekmek istiyorum…
Okul civarında tarikat yuvalanmasına karşı durmaya çalışan, çocukların öğrenmeye aç beyinlerinin hurafelerle doldurulmasına izin vermeyen bir öğretmenin din düşmanı olarak nitelendirilmesine varacak kadar uzayan, okul yönetimi tarafından da desteklendiği belli olan bir mücadelenin içinde TÖBSENDER Bursa Şube Başkanı Serkan Bebek.
Okul çıkışında çocuğunu yarım saat arayan ve tarikat evinde bulan velinin yaşadığı endişe, 7 yaşındaki çocuğunun tarikat evinin mutfağında bulaşık yıkadığını söyleyen velinin yaşadığı kaygı, ‘Çocuğumu burada Atatürk’e düşman ettiler. Paranın üzerinde Atatürk resmi var diye parayı tutmuyor!’ diyen velinin yaşadığı korku aslında hepimizin yüreğini ağzına getirmeli.
Eğitimin Bursa’da geldiği nokta maalesef bu!
Ne tesadüftür ki; aynı gün bir açıklama yaparak, AK Parti iktidarında en yüksek payın hep eğitime ayrıldığını söyleyen Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in söylediklerinin aksine, bütçeden en düşük payı alan 5 bakanlıktan birinin Milli Eğitimi Bakanlığı olduğunu ve Diyanet İşleri Başkanlığının Milli Eğitim Bakanlığından çok daha fazla bütçe ile idare edildiğini hatırlatalım bu noktada.
Bakan Tekin’in konuşma başlığı; ‘Eğitim demokratikleşmesi ve fırsat eşitliği’ gibi manidar bir konuymuş. Sayın Bakan bu konuşmasında dar gelirli ailelerin çocuklarının okudukları okulların kapısında uyuşturucu satıcıları ile tarikat mensuplarının pusu kurduğundan hiç bahsetmediği gibi, ilkokullarda bir derslikte 23 öğrencinin okuduğunu söylemiş.
Mümkünse hemen çocuğunuzun okuduğu sınıfta kaç arkadaşı olduğunu şöyle bir aklınıza getirmenizi salık veririm.
AK Parti döneminde eğitim için yapılan yatırımların tam ve doğru biçimde anlatılamadığından yakınan Sayın Bakan, yaptıklarını doğru biçimde anlatmayı başarsalar ‘eğitimde devrim’ nitelendirmesine ulaşacaklarını da iddia etmiş.
Bence de bu eğitimde bir devrim aslında. Ancak geriye doğru, tersine işleyen bir devrim.
Tehlikelerini buraya kadar anlatmaya çalıştığım okullarda uyuşturucu kullanımından tarikat yapılanmalarına ve bu yapılanmaları ÇEDES Projesi adı altında legal hale getirerek okullara sokmaya cesaret eden Milli Eğitim Bakanlığının uygulamaları hakkında daha fazla konuşmamıza gerek yok sanırım.
Yaşadığımız uzun soluklu eğitim maratonunun zorunlu olarak 12 yıla çıkarıldığını, ancak bu 12 yılın çocuklarımıza hiçbir şey katmamasından sebep okullardan, hatta üniversitelerden mezun olan çocukların ne yapacaklarını bir türlü bilememesini de bir kenara koyalım…
Ne yapalım peki?
Biz en iyisi çocukları okula gidiyormuş gibi gösterip eğitim sisteminin dışına atalım, orada ne olurlarsa olsunlar, arkasını aramayalım. Böylelikle zamanında rahmetli anneannemin beni; ‘okula gitmezsen jandarmalar gelir götürür!’ sözleriyle korkutması gibi bir endişeyi hiç kimse yaşamasın, çünkü sistemin dışında kalan çocukları arayan soran yok!
Biz en iyisi sistemin içinde kalan gariban çocuklarını MESEM’lerde işçi yapalım, onların çalışmalarına uygun olup olmadığını kontrol etmediğimiz yerlerde iş güvenliği olmayan şekillerde çalışsınlar. Ne diyelim, sağ kalanlar bizimdir!
Biz en iyisi bu hengameden kaçabilenleri üniversite sınavlarına sokalım, nasıl olsa bir yerleri kazanırlar, çünkü bizim ülkede üniversite okuyacak kadar bilgili, becerikli olmak değil, ‘genç işsiz’ kategorisinde bir rakam olmamak önemli. Bu nedenle aileler ödesin, çocuklar okusun!
Biz en iyisi ailelerin ödediği, çocukların okuduğu, ama sonunda bir iş sahibi olamadıkları bu sistemin içine yeni yeni sınavlar ekleyelim ki, çocukların umutları iyice kırılsın. Bir iş sahibi olma süreçleri giderek uzasın. İş arayanlar listesine bu süreçte eklenmedikleri için ülkede işsizlik yok sanılsın, ama gizli işsizlerin sayısı giderek artarken ‘ev genci’ gibi yeni kavramlar eklensin hayatımıza!
Biz en iyisi daha paragraflarca yazabileceğim pek çok saçmalığı görmezden gelelim, yokmuş gibi yapalım…
Böylece Bakan Tekin’in dünyasındaki gibi toz pembe bir eğitim sistemimiz varmışçasına yaşayıp gidelim…