Kitabı tersten okumaya alışık canım ülkemin en önemli sorunu ekonomi malumunuz. ‘Şurayı aldık, burayı haritaya ekledik, şu camide namaz kıldık, bu dış politikayı şöyle güzel yürüttük…’ gibi vatandaşın gözünde çarşıya pazara gidene kadar hükmü olan gündemler ekonomik olarak ne halde olduğumuzun üstünü hiçbir biçimde kapatamaz, kapatamıyor da.
Ülkenin yarısını gayet yakından etkileyen asgari ücret görüşmelerinin ilk ikisinde asgari ücrete ilişkin hiçbir rakamın telaffuz edilmemiş olması, hiçbir orandan bahsedilmemiş olması da hüzünlü gündemimizin önümüzdeki yıl aynıyla devam edeceğinin habercisi gibi.
İşçiyi temsil etmek için lüks araçları ile toplantı odasına gelen ve saatler süren görüşmeler sırasında ne yaptıklarına ilişkin fikrimizin olmadığı heyetin bir günlük harcaması ile asgari ücretlinin bir ay boyunca geçinmesi bekleniyor. Hatta bu heyetin asgari ücret konusunda fikri yokmuş da bir yerlerden ulvi bir haber gelecekmiş gibi rakamlardan bahsetmeden dağılıyor oluşu iyice sinir dingildetiyor.
Kısmetse üçüncü toplantısını gerçekleştirecek olan asgari ücret tespit komisyonu bu kez taraflardan bir rakamla gelmelerini talep etmiş, haliyle bu rakam bakanlıklarla görüşülecek ve dördüncü görüşme bunun üzerine şekillenecek.
Son olarak asgari ücret zam oranı halkın gözünde muteber bir rakama ulaşacaksa Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından, yok kemer sıkma politikasının ana unsuru olarak kalacaksa Sosyal Güvenlik Bakanı Bakan Vedat Işıkhan tarafından deklare edilecek.
Buraya kadar alışık olduğumuz manzarayı eskiden merkezi hükümet ile yerel yönetimler arasında bir sadaka çemberi döndürerek tamamlamaya, vatandaşı da kendisine muhtaç ve mahkum hissettirmeye çalışırdı AK Parti dönemi politikaları.
Şimdi çember kırıldı, 31 Mart yerel seçimleri ile birlikte kayda değer pek çok belediye AK Parti’den CHP bünyesine geçti. Çemberin kırılan yerinden ciddi kaçaklar olmaya başlayınca agresif bir politika izleyerek CHP’li belediyeleri silkeleme emirleri dahi verildi. CHP Belediyelerine kayyum da atandı, icra da gitti…
Eller kollar bağlansın ki, darda olan vatandaş, kendisine belediyeden bir destek gelmeyeceğini görerek merkezi hükümet ile yerel yönetimi eşitlemeye mahkum olsun isteniyor.
Merkezi hükümetin vatandaşa sağlamadığı pek çok desteği ‘Sosyal devlet’ anlayışından ‘Sosyal Belediyecilik’ anlayışına dönmüş düzeneği yoğunlaştırarak sağlamaya çalışan CHP’li belediyeler ise şehrin faydası için her işin içinde olmaya çalışıyor.
İşte tam da burada sosyal yardımların dışında, mesela tarım alanındaki mağduriyetin giderilmesi adına da bir takım girişimler söz konusu. Geçtiğimiz günlerde yazmıştık, Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin Tarım Peyzaj A.Ş. yatırımıyla kente kazandırdığı Tarım Plast Fabrikası yani Damla Sulama Boru Üretim Tesisi’nin açılışının yapılacağını.
Fabrika törenle hizmete girdi, törende konuşulanlar da tam olarak yukarıda derin derin anlatılan konunun özeti gibiydi.
Misal; Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey, “Bursa’da çiftçimize sahip çıkmak, onların sorunlarıyla birebir ilgilenmek benim sorumluluğum ve görevimdir” dedi.
Aslında bu mesele tamamen merkezi hükümetin Tarım ve Orman Bakanlığının sorumluluğunda olması gereken bir konu. Bakanlık ülkenin çiftçisi yerine başka ülkelerin çiftçilerinin üretimlerini ülkeye sokarak tarımı bitirme politikası izleyince, yerel yönetimler zaruri olarak devreye giriyor.
Bozbey benim de zaman zaman dillendirdiğim ‘Sekiz ayı doldurdular, bir icraat görmek lazım’ şeklindeki eleştirilere de; “Göreve geleli 9 ay oldu, ekibimizle birlikte 6 ayda pek çok konuyu toparlar koşa koşa yola devam ederiz dedik, ama hangi konuyu ele alsak altından başka biri sorun çıktı” diyerek yanıt verdi.
Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin hizmetlerini sınırlandırmak adına bütçesinden son iki ayda 730 milyon lirası kesilmiş. Yine Bozbey yönetimine yöneltilen, ‘Koltuğa oturduğundan bu yana SGK ve vergi ödemelerini yapmıyor’ eleştirisine de yanıt geldi bu açılış vesilesiyle.
Bozbey; “Bizim dönemimizdeki SGK ve vergi borçları için tıkır tıkır ödeme yapıyoruz. Kesilenler daha önceki dönemin borcudur. Biz silkelenmiyoruz, dimdik ayaktayız. Kapatılan muslukları vatandaşımızın, çiftçimizin lehine açarak kullanıyoruz. Halkımız bize destek oldukça kimse bizim sesimizi kesemez, kestiremez” dedi.
Anlayacağınız bir ekonomik savaş da merkezi hükümet ile CHP’li belediyeler arasında veriliyor. Merkezi hükümetin para sopasını kullandığı belediyelerin bir biçimde kaynak yaratması gerek kendilerine. Aksi halde sadaka çemberine alışık vatandaşın sosyal devleti çoktan unuttuğunu ve sosyal belediyecilik yaklaşımından çok şey beklediğini ve beklediklerini bulamadıkları durumda yerel yönetimlerle merkezi yönetimi eşitlemeyi tercih edeceğini göz önüne almak lazım.