Yıldırım‘da şimdiye kadar yapılan en yanlış projelerden biri nedir diye sorarsanız bana, rahatlıkla Samanlı’daki dere yatağı ve mera alanı olan bölgeye inşa edilen lojistik merkezini işaret edebilirim.
Bursa’ya borcu olduğunu düşünen gazetecilerin her biri gibi konuyu ben de defalarca köşeme taşıdım, yanlışlığını dile getirdim ve bu yanlışlara rağmen, göz göre göre izlenecek olan yolu da çizdim…
Sonuçta geldiğimiz noktayı özetlemek ve genel olarak bu şehre yapılan kötülüklerin yöntemi hakkında bilgi vermek elbette yine boynumuzun borcudur.
Samanlı’da mera alanı ve dere taşkın alanı olarak işaret edilen bölgede öncelikli olarak bir şehir hastanesi projesi ile karşımıza çıkmıştı şehrin ileri gelenleri.
Akademik Odaların konuya şiddetli karşı duruşlarını ve CHP Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal’ın konuyla ilgili açıklamalarını hatırlarsınız diye düşünüyorum. Sadece açıklama yapılmakla kalınmamış, akademik odalar projeye itiraz etmiş ve kamuoyunda da yer alan tartışmalar neticesinde şehir hastanesi projesinden vazgeçilmişti.
Bu mücadelenin teri daha kurumadan hoooppp… Yepyeni bir proje ile bir kez daha aynı bölge gündeme geldi.
Bu kez yapılmak istenen bir lojistik merkeziydi…
Bölgenin dere taşkın alanında bulunuyor olması hastane yapılmasına engel, çünkü derenin taşması durumunca insan hayatının tehlikeye girmesi söz konusu…
Peki, lojistik merkezi yapılmasına engel değil mi?
Değil!
Lojistik merkezinde insanlar çalışmıyormuşçasına can hıraş savunuldu proje…
Hem de Tarım ve Orman Bakanlığı Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü’nün, Deliçay Deresi ile ilgili ilettiği görüş yazısında; “Bölge taşkın etki alanı içerisinde kaldığı ve yoğun drenaj problemi yaşadığı için, bahse konu parsellerin tarım dışı kullanıma açılması uygun görülmemektedir” deniyor olmasına rağmen.
Bir zamanlar adı üzerinde, deli bir çayın aktığı ve hazırlanan raporlardan da anlaşıldığı üzere, derenin ıslahının insan yaşamını etkileyecek derecede iyi yapılmasının mümkün olmadığı, tüm bu özellikleri gereği tarım arazisi olarak kullanılması gereken mevcut alanın gözden çıkarıldığı gün gibi ortaya çıkmıştı…
Yine de yazdık, çizdik, ‘mera alanı olarak yıllardır kullanılmıyor’ çıkışlarına, ‘mera alanı olarak kullanılmıyor olması mera alanı olduğu gerçeğini değiştirmez’ açıklaması ile yanıt verdik…
Biz bu tartışmaları yürütürken bir yandan da akademik odalar konuyla ilgili itirazlar kar etmeyince mahkeme yoluna gittiler. Samanlı lojistik merkezi davalık oldu. Konu, dere taşkın alanına içinde insan öğesi bulunan binalar inşa etmekle insan hayatının tehlikeye atılması, mera ve tarım alanlarının katledilmesiydi…
Bir taşla kuş katliamı sözünün pozitif anlamını bize tersten okutan bir kıyımdan söz ediyorum aslında…
Samanlı lojistik alanı için iki dava açıldı Akademik Odalar tarafından; biri Şehir Plancıları Odası Genel Merkezi’nin yürüttüğü ‘plana itiraz’ davasıydı. Diğer dava ise doğrudan Mimarlar Odası Bursa Şubesi tarafından açılan ‘ruhsat iptaline ve yürütmeyi durdurmaya’ yönelik açtığı dava idi.
Öncelikle şunu belirtelim, bu tür geriye dönüşü olmayan davalarda verilmesi gereken yürütmeyi durdurma kararı kesinlikle uygulamaya koyulmuyor artık, anlayacağınız yapanın yarına kar kalır mantığı ile işletilen bir orman kanunu hüküm sürüyor ülkede. Burada da tam olarak böyle oldu ve yürütmeyi durdurma kararı gibi bir kararı zaten kimse beklemedi. Sonuçta böyle mücadeleler içinde olan insanlar hayalperest kişilerden daha ziyade pozitif bilimlere inanan kişiler.
Yürütmeyi durdurma kararı vermeyen mahkemeden Mimarlar Odası ile ilgili ilginç de bir karar çıktı ki, evlere şenlik. Mahkeme Samanlı Lojistik merkezi ile ilgili ruhsat iptali davası açmak konusunda mimarlar odasını yetkisiz kıldı iyi mi…
Tüm bunlar olurken ve ilk davaya bilirkişi ataması zar zor yapılırken inşaat sahasında hummalı bir çalışma sürüyordu. Sürüyordu, çünkü mahkemeden ‘inşaat yapılması uygun değildir’ kararının çıkacağını o inşaatı yapAnlar da davanın sürebileceği en uzun süreye yayılmasına ön ayak olanlar da bal gibi biliyordu.
Ama işte, inşaatın tamamlanması durumunda oluşacak kamu zararı göz önünde bulundurularak yoluna devam etme şansını zorlamak önemli…
Gelelim günün sonunda olana…
Şehir Plancıları Odası Genel Merkezi’nin yürüttüğü ‘plana itiraz’ davasının bilirkişi raporu sonunda hazırlandı.
Raporda özetle şöyle deniyor; “Üst ölçekli planlara, imar mevzuatına, ilgili tarım mevzuatına, şehircilik ilkelerine, planlama esaslarına ve kamu yararına uygun olmadığı konusunda görüş birliğine ulaşılmıştır” ifadeleri yer aldı.
Bu tür davalarda genellikle mahkemenin kararı bilirkişi raporu ile paralel olarak sonuçlanır, yani binanın kaçak olduğu tescillenmiş olur.
Hal böyle olunca, asıl soru şudur; tüm kaçak binalarla can hıraş bir mücadelenin içinde olan belediyelerimiz, bir zamanlar dava süreci devam etmesine rağmen yapımına ses çıkarmadan kolladıkları ve yapılması ile ilgili savundukları Samanlı Lojistik Merkezi için de aynı azimle mücadele edip bölgeyi yeniden doğaya teslim edecekler mi?
Ne demişler, yiğit meydanda belli olur, hadi, buyurun er meydanına da endamınızı görelim değil mi…