Bursa’nın doğusuna, Kestel İlçesi Soğuksu ve Seymen kırsal mahallelerine yapılması planlanan TEKNOSAB ve KOBİ OSB’nin belli bir gruba çıkar sağlamanın yanında şehre yönelik pek çok sakınca yaratacağına yönelik birçok yazı yazdım biliyorsunuz.
Bir önceki yazımda akademik odaların bugün itibariyle bir basın toplantısı düzenleyerek ve gerekli doneleri de ortaya koyarak plana itiraz edeceklerini belirtmiştim. TMMOB’a bağlı akademik odaların plana itiraz etmekle kalmayıp konuyu yargıya taşıyacaklarını da belirtmiş olalım.
Mesele hayli teknik bir konu olduğundan, benim de anlayabileceğim düzeyde sadeleştirerek aktarmaya, daha doğrusu anladığımı iletmeye çalışacağım. Öncelikli olarak sıklıkla üzerinde durduğumuz ‘Bursa’nın anayasa niteliğinde bir büyük planı yok’ sözünün aslında şöyle anlaşılması gerekiyor; 2020 Çevre Düzeni Planı, mevcudiyette yeni bir plan olmadığından halen geçerliliğini koruyor. Fakat plan güncel olmadığı için planda revizyon yapılarak işler ilerliyor.
TMMOB’a bağlı odalar da tıpkı İMO Bursa Şubesinin yaptığı gibi 2020 planında alanların tanımlarından yola çıkarak, itirazlarını bu plana dayandırarak hareket ediyorlar.
İtiraz gerekçelerinden oluşan basın açıklaması hayli uzun, teknik detayları da içinde barındıran, son derece geniş kapsamlı bir metin. Norm Haber’in sayfalarında metnin tamamına ulaşabilirsiniz.
İlgili kurumların görüşleri alınmadan hazırlanan planda yama yapılması gereken pek çok delik var ve bu deliklerin en büyüğü elbette tarım arazisi olarak görülen bölgede, halen zeytinliklerin olduğu alanlarda sanayileşmeye çalışılmasıdır.
Bir diğeri de kısaca köylüden dönümünü üç liraya alıp, sanayi imarı çıkardıktan sonra dönümünü üç bin liraya satacak olan ve dolayısıyla buradan ciddi bir rant sağlayacak olan kesime gelir getirmesinin amaçlanıyor olmasıdır.
Sadece Bursa özelinde mi durum böyle, yoksa tüm ülkeye yayılmış bir hastalık mıdır bilinmez, ama bizde bir süredir sanayicilerin bir bölümü sanayi üretimi yerine arsa üretimi üzerine uzmanlaşmış görünüyor. Dolayısıyla gelirlerinin önemli bir kısmını da buradan sağlıyorlar.
Zaten dananın kuyruğu da burada kopuyor.
Gayet iyi hatırlıyorum, bundan iki yıl önce bir Ramazan ayında, hatta bir iftar programında, basına yapılan hayli detaylı sunumla Bursa’da sanayi bölgelerinin ne kadar dolu olduğu, şehrin tüm arazilerine oranlayınca sanayi bölgelerinin ne kadar az bir orana sahip olduğu, dolayısıyla sanayicinin ihtiyaç duyduğu alanları bulamaması gibi bir sorun yaşadığı anlatılmış, kısacası yeni sanayi bölgesi oluşturmanın elzem olduğuna vurgu yapılmıştı.
Hani bir laf vardır, o gün ağızlarını büzüşlerinden bugün Ömer diyecekleri belli olmuştu diye, tam da öyle.
Burada gafil avlanmamızın en önemli nedeni elbette 2040 Çevre Düzeni Planının yürürlüğe girmemiş olması. Üstelik planla ilgili çalışmaların 2023 yılı başında bittiğini, küçük birkaç düzenleme ile birlikte planın uygulamaya koyulabileceğini dönemin Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş kendi ağzı ile söylemişken böylesine bir tuzağa çekildi şehir.
Planın uygulamaya koyulmamış olmasına neden olarak genel ve yerel seçimleri gösteren Aktaş, aslında şimdi bir Çevre Düzeni Planı olacak olan Bursa’nın sırf siyasi endişelerle yaklaşık bir buçuk yıl oyalandığını söylemiş oldu. Bu konuda yönelttiğim soruya İKK Sekreteri ve Mimarlar Odası Bursa Şube Başkanı Şirin Rodoplu Şimşek de benzeri bir yanıt vererek;
“Bence esas kapitalin ve sanayinin baskısı yüzünden 2040 Planı görücüye ve askıya çıkamadı. Çünkü hakikaten çok büyük bir kapital ve sanayi baskısı var! Bursa bu baskının yükünü çok sırtlandı ve sanayi kenti olma statüsü nedeniyle bütün bedelleri ödedi ve artık taşıyacak, baş edecek gücü kalmadı. Bir çoğu dolmamış üretime geçmemiş pek çok sanayi bölgesi var aslında Bursa’da!” şeklinde yanıtladı sorumu.
Burada baskıya boyun eğenlerin ya da bir ihtimal bu durumu bir pazarlık unsuru olarak kullananların da büyük kabahati olduğunun altını çizmek lazım.
Şehir içinde dağınık halde bulunan küçük sanayi işletmelerinin bir araya toplanarak şehir dışına çıkarılması ve bu sayede şehrin daha temiz, daha güvenli bir görünüme kavuşturulması gibi masum amaçlarla yeni sanayi bölgeleri oluşturulmak isteniyormuş gibi gösterilmesini de akademik oda temsilcileri samimi bulmuyor.
Bahsedilen sanayinin şehir dışına taşınıp taşınmayacağına yönelik bir garanti olmadığı gibi, bu sanayi alanlarından boşalan yerlerin yeşil alan olarak değerlendirileceğine yönelik endişeler de hayli yüksek. Her şey yolunda gider ve şehir içinde kalmış sanayi şehir dışına çıkarsa dahi bu sanayi alanlarından boşalan noktalarda yeni gökdelenlerin yükseleceği ihtimali şimdilik daha kuvvetli.
Yani anlayacağınız bir yanda yeni sanayi bölgeleri oluşturarak kendisine sanayi arsası rantı sağlayanlar, bu durumun hemen ardından, bir ihtimal, oluşturulan yeni bölgelere taşınan sanayi alanlarından boşalan noktalarda yükselen gökdelenlerle bir kez daha imar rantından yararlanacaklar. Bir taşla kuş katliamı yapılmak isteniyor ya kavganın büyüğü de oradan kopuyor zaten.
Hukuk her ne kadar yıpransa da umut adaletten yana bu konuda. Ama endişeler de yine aynı konuda. Bir önceki yazımda yazmıştım tanımın ‘Yeni Cargill vakası’ şeklinde yapıldığını.
Evet, bunca yanlışa karşılık bu plan elbette iptal edilecek, fakat hukukun yavaş işletilmesi ve bölgede fabrika binaları yükseldikten sonra planın iptal edilmesi de pek ala mümkün ve böyle bir plan iptali bir o kadar anlamsız. Önümüzde Cargill örneği duruyor. 25 yıl sonra yerinin yanlış olduğunu onaylayan adaletin sayesinde 25 yıldır İznik Gölünün kıyısında üretim yapıyor fabrika.
Bursa bir kez daha aynı oyuna gelir mi?
Belki de CHP’nin gücünü bu konuda göstermesi için hem bugünkü açıklamaya katılan CHP Bursa Milletvekilleri Nurhayat Altaca Kayışoğlu ve Orhan Sarıbal hem de İYİ Parti Bursa Milletvekili Selçuk Türkoğlu birlikte Meclis’te ses yükseltmeli, partilerinin genel merkezlerini harekete geçirmeli.
Madem bu plan Ankara’dan geldi, hiç uygulamaya geçilmeden Ankara’da çözülmeli!