2013 yılında pek çok yayın organında “Mimar ve mühendis vesayeti bitti… Bundan sonra projeler, hiçbir kurumun vize ve onayına tabi tutulmayacak” cümleleri ile duyurulan, Akademik Odaların denetim mekanizmasından çıkışının yarattığı boşluğu depremin doldurduğunu gördük hepimiz.
Oysa daha bugün Tacikistan’ın Çin sınırında 7.2’lik bir deprem meydana geldi ve görünen o ki, bu durum bir felakete dönüşmeden atlatıldı.
Şimdiye kadar nedenini niçinini uzun uzun konuştuğumuz, ancak bir sonuca varamadığımız, bundan sonra daha iyi kotarmaya niyetlendiğimiz bir durum içindeyiz.
Ancak birbirine göbekten bağlı öyle çok şeyi aynı anda yanlış yapmayı başarmışız ki, neresinden tutsak da doğrultsak, işe nereden başlasak kestirmek güç. Şimdilerde herkes bir köşeden çekiştirerek kendince doğru adımları atmaya çalışıyor, ama bizde felaketler bitmiyor, bitemiyor…
Misal suyumuz kalmadı Bursa olarak! Öyle şakadan falan değil, baya baya bitti suyumuz!
Bugün otobüs duraklarından tutun da pek çok noktada Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin uyarılarını göreceksiniz ‘Suyumuzu daha dikkatli kullanalım’ diyen.
Uludağ’ın doruklarındaki kara güvendiğimiz günlerin çok uzağındayız susuzluk konusunda. Zira Nilüfer Barajının doluluk oranı istatistiksel olarak yüzde 0’ı gösteriyor. Doğancı Barajı ise yüzde 24 doluluk oranına sahip.
Bir türlü devreye girmeyen, her konuşmada önümüzdeki iki yıl içinde tamamlanacağı söylenen Çınarcık Barajının devreye girmemesi de burada önemli bir etken. Ancak bence en önemli etken doğanın dengesini bozmak uğruna giriştiğimiz, kör topal ilerlerken kural kaide de tanımadığımız şehirleşme çalışması.
Hasılı kelam, bozulan dengenin bize çıkardığı faturalardan biri de kuraklık…
İş sadece kuraklıkla da bitmiyor.
Öyle ovasına, merasına, dere yatağına bakmadan yaptığımız inşaatlar sayesinde ekilecek alan, hayvancılık yapılacak mekan bırakmadığımızdan, gıda fiyatları ile boğuşur hale geldik. Bir zamanların kendi kendine yeten ülkesi şimdilerde samanı bile ithal eder oldu.
Artın fiyatlara dur demek için zincir marketlerde sabit fiyat uygulamasına geçilmişti Ocak ayı itibariyle.
Marketler Şubat ayına girilir girilmez sabit fiyat kampanyasını bitirdi. Tüm ülke bir olup depremin yaralarını sarmaya çalışırken gözünüzden kaçmış olabilir belki, ama art arda değişen etiketler sosyal medyada çoktan gündem oldu bile.
Yakın dönemde alışverişe çıktınız mı bilmiyorum, ama iğneden ipliğe tüm ürünlere hatırı sayılır zamların yapıldığını söyleyebilirim.
Demem o ki, doğaya kafa tutarak, üstelik kitabına uygun çalışmalar da yapmayarak inşa ettiğimiz binalar bir yandan insanlara mezar olurken, diğer yandan hayatta kalanların da mezarını kazar oldu…
Bundan sonra bir şehri tasarlarken o pek sevmediğiniz Akademisyenlerin ‘Bütüncül plan’ dedikleri kavrama uyarak ilerlersek belki iklimi, bitki örtüsü, tarımı, hayvancılığı zarar görmemiş kentlerimiz olur umudundayım…
Bundan sonraki en büyük ihtiyacımız bütüncül planlar…
HERKES KENDİ DEPREMİNİ YAŞIYOR
Gündemimizden deprem düşmüyor, düşemiyor…
Bir de her günü bir felaket gibi yaşayanlar, daha doğrusu evladını yaşatmak için çabalayanlar var aramızda. Uzun süredir ülkemizin gündeminde SMA Tip2 hastası çocuklar.
Yazımın bu bölümünde bu evlatlarımızdan birini, Göktuğ Aykan’ı tanıtmak istiyorum size. 19 aylık olan Göktuğ 6 aydır boğuşuyor hastalığı ile. İki yaşına gelmeden sadece yurtdışında bulunan ilaç ile tedavi olması lazım. Yani önümüzde 5 ay gibi bir süre var. Artık ilacın ne kadar pahalı olduğunu ve ailelerin buna güçleri yetmediği için yardım kampanyaları başlattıklarını hepimiz biliyoruz.
Göktuğ Aykan’ın da adına başlatılmış Valilik onaylı bir yardım kampanyası var. Biz yardımlaşmayı seven, bir araya gelince güçlü olan, gücünü gördükçe daha da sevinen bir ülkeyiz.
Göktuğ’a yardım elinizi uzatmak isterseniz diye gerekli bilgilerin olduğu görseli yazıma ekliyorum…