Yasemin Güler
Yasemin Güler
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

‘Siz bu kardeşinize yetkiyi verin…’

Aslında içinde bulunduğumuz ve iktidarıyla muhalefetiyle hepimizi bir yanından rahatsız eden, gerek ekonomik gerekse toplum hayatına dair diğer konuları içeren yapı bu sözle başladı…

Bugün konuyu çok uzatmama kararındayım. Yapmak istediğim yazımın başlığında yer alan sözün bizi nereden nereye götürdüğünü bir kez daha hatırlatmak…

Hikayenin en başında 4.60 TL olan dolar 22 liraya vardı beş yılda

O dönem ekonomiden sorumlu damadımızın ‘Dolar 10 lira olacak ya, 15 lira olacak ya…’ sözleri ile şiveler yaparak geliştirdiği kürsü konuşması gerçek oldu işin sonunda. Hatta tahminlerin bile üzerine çıkıldı.

Dolar yatırımı yapanlar, kur korumalı mevduat imkanından yararlananlar abat oldu. En azından paraları Türk Lirası gibi eriyip gitmedi…

Ekonomistlerin ‘Merkez Bankası arka kapıdan dolar bozdurarak piyasayı düşük tutuyor’ sözleri tam olarak neyi karşılıyor bilemiyorum, ama şunu söyleyebilirim. 22 liranın da çok üzerine çıkmaya şimdiden hazır olan doları buralarda tutmak için bizlerin ödedikleri vergilerle Merkez Bankası’nın kasasında biriktirilen döviz harcanıyor gibi anlıyorum ben durumu…

Bize soruluyor mu?

Elbette hayır…

Bir tek ses duyuyoruz arada;

Türkiye’nin ekonomisinin sorumlusu benim ben…’ diyerek vatandaşa seslenen…

Bir de şarkısı var içinde bulunduğumuz durumun…

Nakaratında ‘Nereden nereye…’ diye tekrar edilerek iyice perçinleniyor geldiğimiz yer.

Kendimize has olduğu iddia edilen, ama hiçbir tanımlamaya uymadığı için böyle bir kılıfın içine sokulan ‘Türk Tipi Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ milat kabul edilebilir bu sarsıntılı gidişatta…

Belki aynı sistem liyakatli insanlar tarafından idare edilebilirdi ve böylesi büyük bir yıkım olmazdı diye düşünüyorum bazen. Ama;

Doğrusu sistemin yönetici konumundaki isme verdiği yetkilere bakınca bunun çok mümkün olmadığı ortada.  Zira sıklıkla ‘Bu söz dinlemiyor…’ cümlesinin ardından görevden affını isteyen liyakatli isimlerle de karşılaştık bu süreçte.

En son ülke siyasetinden anlayan kişilerin ağzından sıkça şunları duyduk;

Bu yetkileri kendime bile vermem!’

Kısacası ve bence ülke açısından en önemli olanı şudur ki; 2018 yılından bu yana hastalıklı bir ekonomi haline geldik. Üreten ve ürettiğinden değer üreten bir ekonomiden konuşmamız gerekirken, ne istenirse yapılabilir sisteminin içine girilince, mesele biraz da ‘benim istediğim neden olmuyor!’ kompleksiyle birleşince, adeta inatlaşmanın kurbanı oldu tüm ülke.

Vatandaş da oluşturulmuş bir enflasyon oranı üzerinden maaş zammı aldığı ve bunun 3 katı enflasyonla boğuştuğu için ciddi bir erezyona uğradı alım gücü açısından.

Gerçeklerle ilgilisini yitirmiş bir ekonomi yönetimi ve güven endeksinin dibinde yer alan TÜİK

Şimdi derin yoksulluklardan, cılız ya da obez çocuklardan, sürekli artan işsizlik oranlarından, adeta göçmen kuşlara dönen yetişmiş beyinlerimizin göçlerinden, gidenin gelmeyişinden, sığınmacı olarak gelenin de gitmeyişinden konuşuyoruz bol bol…

‘Bundan nasıl çıkarız?’ı konuşmamız gerekirken, uygulanan politikanın aynen devam edeceğinin müjdeleri veriliyor.

Ülke olarak huzurlu ve mutlu muyuz?

Kime sorsak ‘hayır’ diyor.

Vatandaş mutsuzluğunun, yoksulluğunun nedeni olarak kimi gördüğü konusunda ayrılıyor sadece ve böylesi çaresizken elbette milli değerler en kadim dayanağı oluyor.

Bu karmaşanın içinde bir seçim atmosferi yaşıyoruz. Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikini turunu oylamak için sandıklara gideceğiz.

Ne diyelim, hakkımızda hayırlısı…

Gerçekten de ‘Nereden nereye be Türkiye…’

HABERLER