Bursa gibi düğmesi en baştan yanlış iliklenmiş şehirlerde kentsel dönüşümden ziyade şehrin yeniden inşa edilmesi konuşulur hale geldi. Haksız da değil hani bunu konuşanlar, kentin yapı stokunun en iyi ihtimalle yüzde 65 gibi bir oranı depreme dayanıksız, üstelik şehir üç canlı fay hattının üstüne kurulmuş. Sağdan, soldan, ortadan, daimi deprem riski ile burun buruna. Bir de alüvyon ovası olarak tarif edilen Bursa Ovasının tam ortasında yüksek katlı yerleşimlerin bulunduğu hesaba katıldığında insan bu portreye neresinden bakacağını şaşırıyor.
Tüm bu keşmekeşin içinde Bursa Büyükşehir Belediyesi öncülüğünde bir akademik kurulun ve şehir STK’larının tümünün katılımı ile ‘Bursa’nın Anayasası’ olarak adlandıracağımız 1/100.000’lik plan hazırlığı var çalışmalarına bir kez daha başlanmış olan.
Hatırlarsınız geçtiğimiz günlerde BUSİAD bir ara rapor sunmuş ve şehrin yeniden planlanması sürecinde nelere dikkat edilmesi gerektiğini anımsatmıştı.
Bugün de İnşaat Mühendisleri Odası Bursa Şubesi’nin yine1/100.000’lik plan hazırlığına altlık oluşturacak nitelikteki Kentsel Dönüşüm Çalıştayı’na konuk olduk.
Konuşmacıların tümünün ‘bina yenileme’ adını da verebileceğimiz, yık-yap modelli dönüşümden uzaklaşıp en azından ada bazlı, hatta mümkünse mahalle bazlı, semt bazlı dönüşüm fikriyle şehri yenilemeye sıcak baktığını söyleyebilirim.
Burada açılış konuşmasını yapan İMO Bursa Şube Başkanı Serdar Atilla Erdem’in; “Yık-Yap anlayışından süratle çıkılmalı, kentsel dönüşüm adına bilimsel ve teknik tüm yöntemler masaya yatırılmalıdır. Kentsel dönüşüm, başka bir kent sorununa dönüşmeden topyekun Bursa için ayağa kalkılmalıdır” cümlesi kıymetli.
Konuşmacıların üzerinde ısrarla uzlaştıkları bir diğer konu ise mülkiyet sorunu. Konuya ilişkin ilk sözler Yıldırım Belediye Başkanı Oktay Yılmaz’dan geldi. Öncelikle;
“Yakın zamandaki göçlerle şekillenen ‘Yeni Yıldırım’ bölgesinde yeni imar planlarını uygulamak için çok çalışma gerçekleştirdik. 10 binden fazla hak sahibinin tapu problemini çözdük. Bu sayı yakında 40 bine ulaşacak. Böylelikle kentsel dönüşüme altlık oluşturacak mülkiyet sorununu çözmeyi hedefliyoruz” dedi Yılmaz.
Hemen sonrasında da yine mülkiyet sorunu konusundan uzaklaşmadan bir anısını anlattı ve cümleyi şöyle bağladı; “… Şehir plancısı arkadaş, ‘mülkiyet kulların olmamalı. Çünkü mülkiyet kulların olunca problemler çıkıyor’ dedi. Bizim de bugün kentsel dönüşümle ilgili yaşadığımız en büyük problem yaptığımız plan ve uygulamalar değil, mülkiyet sorunudur. Burada belki yeni bir bakış açısı ortaya koymak gerekiyor ki bu dönüşümün daha hızlı bir şekilde gerçekleşsin.”
Aklımın bir köşesinde ‘Mülk Allah’ındır’ sözü, diğer köşesinde Oktay Başkan komünist yaklaşımlardan mı dem vuruyor çelişkisi, öyle düşünürken kürsüye Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey geldi.
Şehirde sanayicinin istekleri olduğunu da biliyoruz, tarım alanlarının ve ormanlık alanların korunması gerektiğini de biliyoruz, Bursa’nın ikliminin değişmeye başladığının da farkındayız, yeni konut alanları ihtiyacının da bilincindeyiz ve tüm bunları hep birlikte değerlendireceğiz minvaldeki klasik konuşmasının dışında cümleler de sarf etti Başkan Bozbey;
“İyi planlanmış kentlere baktığımızda mülkiyet sorunu olmayan kentler olarak görürüz onları. Ama bize geldiğimizde mal canın yongasıdır diyor vatandaş. Bir metrekare dahi bir yerden almaya çalışsanız vatandaşımız birdenbire karşınızda durabiliyor. Belki artık genel yönetimin mutlaka bu mülkiyetle ilgili konuyu gündemine alıp kentlerin geleceğini insanlık adına belirleme konusunda daha farklı yasalarla kentlerin daha iyi planlanmasını sağlayabilir”
Cümle biraz karışık oldu farkındayım. Konuşmanın doğal akışını bozmak istemediğim için olduğu gibi korumaya çalıştığımdan böyle bir yazı ile karşı karşıyasınız. Bir diğer taraftan, kafaların da bu konuda ne denli karışık olduğunu görmenizi isterim.
Yazımın en başında demiştim düğmesi yanlış iliklenen kentlerden biri Bursa diye. Tam da bu yanlış ilikleme sonucunda sürekli gelen göçlerin gecekondu tipi yapılaşmasına göz yummak bir yana, bu durumdan belediyeler olarak da gelir elde edilmişken yıllardır, toprak alış satışına, bina yapılmasına göz yumulmuşken çeşitli sebeplerle ve bu insanlar yıllardır oturuyorken bu evlerde, sen şimdi onlara kalkıp ‘aslında senin mülkiyet hakkın kentsel dönüşümün önünde bir engel oluşturuyor’ dersen biraz garip olur tabi. Doğal olarak da insanlar önlerindeki bu sorunla nasıl baş edeceklerini bilemedikleri gibi çözümü nasıl dillendireceklerini de bilemiyorlar.
İkinci Meşrutiyetin Eğitim Bakanı Emrullah Efendi’nin; ‘Şu mektepler olmasaydı, ben bu maarifi ne güzel idare ederdim’ sözü gibi oluyor haliyle anlatılanları dinlerken başını sokacak tek evinden olmak üzere olan vatandaşı düşündüğümde durum.
Konunun sosyolojik boyutuna en hakim isimlerden birinin Vali Yardımcısı Salih Altun olduğunu görmek ise benim için şaşırtıcı oldu. Genellikle basit bir selamlamanın ötesine geçmeyen ‘bürokratik durumun gereğini yerine getirdim’ şekilli katılımlara alışık olduğumdan, Vali Yardımcısı Altun’un dokunaklı, sosyoloji ve tarih içerikli, ayın zamanda felsefe dayanaklı konuşması hayli etkileyici geldi bana.
“Türkiye’nin ilk bozulması iç göç üzerinde olmuştur. Bir zamanlar küçük küçük ilanlar görürdük büyük şehirlerin her yerinde ‘overlokçu, son ütücü, katlamacı aranıyor…’ şeklinde. İşte o overlokçular, son ütücüler, katlamacılar bulundu. Samsun’dan, Sivas’tan, Kastamonu’dan, Erzurum’dan geldiler. Yaşamak için kendilerine evler yaptılar, mahalleler kurdular… Çünkü şehirleşmeye zaman yoktu, sanayicinin vakti kıymetliydi…” diye başlayan konuşma yanlış iliklenen düğmenin nerede yanlış iliklendiğini de açıklıyordu.
“Bir bölgede yaşayan insanlara kentsel dönüşüm daha güzel olacak demeden önce komşuluk ilişkileriniz aynen bu sıcaklıkta sürecek demezseniz o kenti dönüştürme şansınız yok!” gibi iddialı bir cümle daha geldi hemen ardından.
“Mülkiyet konusu Jan Jak Russo’dan beri tartışmalı bir konu. Bu ülkede ev sahibi olmak bir pasif gelir aracıysa önce bu sorunu çözmek gerekir. Her insanın bir evde oturma hakkı vardır, peki her insanın bir evi kiralama hakkı var mıdır? Bunu düşünmeliyiz… Mülkiyet böylesine değerli bir hale getirilirse insanlar bunun için sizinle mücadele eder, çünkü değerli bir şeyin peşindesiniz ve o değeri kimse kaybetmek istemez…” diye devam etti konuşma.
Çarpıcı yaklaşımlardı, kafamda çarpışan düşüncelerdi, yüzlerce evi olanın değil de iki evinden biri kirada olanın bakış açısıyla yapılmış bir konuşmaydı, son derece halktan bir konuşmaydı.
Hasılı kelam, kentsel dönüşüm yapacağız, ama herkesin kendi malına sahip çıkması bizi zora düşürüyor konseptli açılış konuşmalarının ardından yapılacak olan sunumların özetini de başka bir yazıya bırakarak müsaadenizi isterim…