Dernek ve vakıf adı altında eğitim sistemine sızan cemaatler ve tarikatlar uzun süredir gündemimizde. En azından ben uzun süredir bu konu ile ilgili yazıyorum ve yazmaktan da bıkmayacak gibi görünüyorum.
Zaten zaman zaman cemaatleri ve tarikatları tüm çıplaklığı ile görebildiğimiz kısa sürelerde, konunun içinde bulunmayan ülke vatandaşları olarak kısa süreli şok da geçirmiyor değiliz.
Misal ben, müritlerini havlayarak karşılayan imamı büyük bir şaşkınlıkla defalarca izlemiştim, yine de yapılana bir anlam veremedim…
İşin aklı başında, yaşının belli bir dönemine gelmiş vatandaşları etkileyen bu bölümünden daha ziyade beni ilgilendiren kısmı çocukların böyle bir sistemin içinde eritilmeye çalışılıyor olması…
Nasıl diye merak ediyorsunuz biliyorum…
Yeni bir modadan, Yeniçağ Gazetesi’nden Gamze Dağ’ın haberini görerek haberdar olduğum ‘Sosyal medyadan medrese eğitimine özendirme’ modasından bahsetmek istiyorum…
Sosyal medyasında tesettüre girmiş kızının Kuran okuyan videolarını sıklıkla paylaşan hesap sahibi kızının okula gitmediğini, medrese eğitimi aldığını ve bunun çok daha başarılı bir eğitim biçimi olduğunu savunuyor takipçilerine seslenerek…
İşin daha da garip tarafı hesabın yorumlarını incelediğinizde görüyorsunuz ki, ülkemizde çocuğuna sadece medrese eğitimi aldırmak isteyen, ancak zorunlu eğitimin getirdiği yaptırımlardan çekindiği için bunu yapamadığını belirten pek çok veli var.
Hatta bu sorunu nasıl aşabileceğini, çocuklarına nasıl sadece medrese eğitimi aldırabileceğini sorup akıl isteyenler de epey kalabalık…
Anayasa’nın 42.maddesini çiğneyerek çocuklarını okula göndermeyen bu ailelerin sayısını tespit etmek aslında çok basit olmalı. Anlaşılan o ki, takip sistemi tam olarak çalışmıyor! Okula gitmesi gerektiği halde kaydı yaptırılmayan çocukların okul müdürleri tarafından Milli Eğitim Bakanlığı’na bildirilmesi gerekiyor.
Bu işlem yapılıyor mu?
Soru işareti!
Gereken bilgi verildiyse aileye gereken yaptırım uygulanıyor mu?
Burası daha da büyük bir soru işareti!
İlköğretim ve Eğitim Kanunu’nun 46’ıncı maddesinde şöyle yazıyor:
‘Her çocuk, mecburi ilköğrenim çağına girdiği öğretim yılı başında 3’üncü madde gereğince ilköğretim okuluna kayıt ve kabul edilir. Her veli yahut vasi veya aile başkanı, çocuğunu zamanında ilköğretim okuluna yazdırmakla yükümlüdür’
Kanuna göre mülki amirler, ilköğretim müfettişleri ve zabıta teşkilatı çocuğun mecburi ilköğretim kurumuna devamını sağlamakla yükümlü. Israrla çocuğunu okula göndermeyen veliye, çocuğun okula gitmediği her gün için 15 TL para cezası veriliyor. Buna rağmen yine göndermeyenlerin 500 TL idari para cezası ödemesi gerekiyor.
Hani sıklıkla kurduğumuz bir cümle var; ‘Cezalarımızın caydırıcılığı yok!’ tam da bu duruma uyuyor. Dolayısıyla yine aynı cümleyi tekrarlıyorum, ‘Cezalarımızın caydırıcılığı yok!’
İşin başka bir boyutu daha var…
Bu köşeden sıklıkla okuduğunuz yazılardan, Milli Eğitim Bakanlığı ile Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın sürekli yenilediği protokolleri sayesinde, okullardan çocuk evlerine kadar bu ülkenin evlatlarının eğitim aldığı her yerde, çeşitli dernek ve vakıf adı altında çalışmalarını sürdüren tarikat ve cemaatlerin, ‘değerler eğitimi’ adı altındaki derslerinden tutun da yaz kamplarına kadar öğrencilere nüfuz etmek için her türlü yolu denediklerini biliyor olmalısınız…
Bu işin tehlikesini de bir kez daha hatırlatmakta fayda var; unutmayınız, çok yakın bir tarihi geçmiş olan 15 Temmuz’da yaşanan darbe girişiminin failleri eğitim hayatlarının önemli bir bölümünü FETÖ’ye ait kurumlarda geçirdi!
Böylesi örgütlenmelerin insan beyninde en etkileyici olduğu süreç, elbette eğitim süreci…
Bir kez daha aynı tecrübeleri yaşamak istemiyorsak, dikkatimizi azamiye çıkarmamız, çocuklarımızı gerçekten milli olan bir eğitimin kanatları altında toplamamız gerekiyor…
****
GÜRSU’DA NELER OLUYOR?
Hazır söz eğitimden açılmışken hemen sormak istiyorum; ‘Ne olacak bu Gürsu’nun hali!!!’
Gürsu’nun en önemli sorunu gerek öğretmenler gerekse okul yöneticileri açısından kalıcılığın sağlanamamış olması.
Bana gelen şikayetler hep bu yönde…
‘Gelen gidiyor, Gürsu’da ne öğretmen duruyor ne de müdür duruyor!’ diyor veliler ve eğitim camiasından kulağıma fısıldayanlar…
Elime geçen bilgilere göre şu anda Gürsu Atatürk İlkokulu, Hamdi Çalış Ortaokulu, Hacı Huriye Tinç İmam Hatip Lisesi, TOKİ İlkokulu ve Ortaokulu, Fazıl Hüsnü Dağlarca Anadolu Lisesi, BTSO MTAL ile Yüksel Bodur İlkokulu müdürsüz kaldı.
Daha doğrusu yeni bir atama yapılana kadar vekaleten görevlendirilen müdürlerle yürütülüyor işler…
Sorunun nedenlerini çeşitlendirmek mümkün. İlk olarak dersliklerin çok kalabalık olduğunu, tüm okulların ikili öğretim sistemini uygulamasına rağmen en az nüfuslu sınıfın 40 öğrenci ile ders yaptığını söyleyebiliriz.
Yoğun göç alan Gürsu’ya son 10 yıl içinde yeni derslik kazandırılmamış olması da bu sorunun ana nedeni.
Aynı zamanda Gürsu İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü ile ilgili sitem dolu şikayetleri de duyuyorum eğitim camiasında konuşulan. Bu şikayetlerin en başında liyakate önem vermeyen yönetim anlayışı yer alıyor.
Motive edilmeyen, hali ahvali sorulmayan, çalışmalarında takdir görmeyen ve çabalarında önü açılmayan eğitimciler ne hayallerle geldikleri Gürsu’dan ilk fırsatta başka bir il ya da ilçeye tayin istiyorlar haliyle…
Malum İl Milli Eğitim Müdürü de dayanmayan şehrimizin güzel ilçelerinden Gürsu’nun da okullarına eğitimci dayanmıyor anlayacağınız.
Görevine daha yeni başlayan, henüz basınla da bir araya gelmeyen, Dr. Ahmet Alireisoğlu’na konuyla ilgili bilgi vermiş olalım…