Yasemin Güler
Yasemin Güler
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

Su Paneline Aktaş damgası…

Bursa’da su her daim bir sorun oldu. Yer altından yer üstüne kadar iyi yönetemediğimiz su politikamız yüzünden, ellerimiz semada, gözlerimiz yağışta bekliyoruz koca şehir.

Her ne kadar şimdilerde var olan yağışlar sayesinde barajlarımız dolmuş, su krizimiz anlık bir çözüme kavuşmuş da olsa, önümüzde nasıl geçeceğini bilmediğimiz uzun bir yaz mevsimi var.

Anlayacağınız susuzluk her an kapımızı çalabilir.

Barajlarımızda 3-5 günlük suyun kaldığı bir süreçte yapılan ilk Su Paneli hayli ses getirmişti, ancak duyduğumuz ses, çözüm önerilerinden ya da sorun tespitlerinden ziyade, kürsüde yaptığı konuşmada kendisini sanayi düşmanı gibi gösterdiklerini düşündüğü gazetecilere sanayi düşmanı olmadığını anlatmaya çalışan, Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş’ın sesi olmuştu.

Konuşmasının ‘Benim 800 dönüm arsam var’ dediği bölümün kayıtları sosyal medya ve ulusal basında paylaşılmış, Aktaş bu konuşmanın ardından bir dil sürçmesi yaşadığını ve aslında 8 dönüm dediğini söylese de mesele çoktan akıllarda yer etmişti.

İlki durum tespitine neden olmuştu Su Panelinin, amaç ikinci Panelde çözüm odaklı konuşmalara geçmekti. Ancak yaşanan deprem felaketi tarihi öteledi ve konularında uzman dokuz konuşmacının söz aldığı Su Paneli’nin ikincisi Akademik Odalar tarafından bugün gerçekleştirildi.

Bence Panelin yıldızı yine Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş oldu. Konuşmasında kuraklığa ve küresel ısınmaya dikkat çeken Aktaş kendine has üslubuyla;

“Bu saatten sonra suyla alakalı biz ne yapabiliriz? Bir kere küresel ısınma iklim değişikliği vaka mı? Türkiye’de de dünyada da bir vaka değil mi? Bunu değiştirmemiz mümkün mü? Değil kardeşim, yok. İki sene önce son 30 yılın en kurak mevsimini geçirdik!” dedi.

Başkan Aktaş’ın buraya kadar söyledikleri doğru da, asıl bundan sonra söyledikleri daha bir önemli;

“Bir taraftan da sanayi alanlarını arttırmayla alakalı durumlar var. Burada bir sanayi kültürü var. İyi de ne sanayisini artıracağız biz? Ne yapacağız? Yüksek teknoloji mi üreteceğiz? Yine bol suyla, böyle yeraltı sularıyla iş yapan sanayi alanlarını mı üreteceğiz? Peki buna karar verecek olan kim? Büyükşehir belediye başkanı mı? Ticaret Odası Başkanı mı? Veya bir odanın başkanı falan mı? Buna bütün şehir karar verecek. Bütün meclis üyelerinin bu konuda görüşleri olacak”

İşte konuşmanın bu bölümündeki hangi sanayi biçimine, nasıl yönelim gösterileceğine, kimin karar vereceği konusu büyük hassasiyet taşıyor.

Zira hepimiz biliyoruz ki, yüksek teknoloji üretimi, doğal kaynaklara en az zarar veren üretim biçimi, ancak ülkemizde sanayi adına daha ziyade doğal kaynaklarımızın hunharca tüketildiği üretimlere yönelmiş durumdayız ve bundan büyük de memnuniyet duyuyoruz.

Hal böyle olunca vatandaş da soruyor?

‘Bizim şehrimizde havanın kirlenmesinde, Nilüfer deresinin boz bulanık akmasında, yer altı kaynak sularının giderek azalmasında en büyük sorumlu ben miyim?’ diye…

Vatandaşın bu sorusuna Aktaş’ın verdiği yanıt da kayıtlara geçmesi gereken düzeyde dikkat çekici;

“Bakın ben genel bir stratejiden bahsediyorum. Hızlı büyüme bazı şehirlerdeki bu vahşi sanayileşme isteği, hızlı sanayileşme hamlesinin getirisi olarak görüyorum. Ben buraya gelme cesaretini göstermiş bir adamım. Tek başına Büyükşehir Belediye Başkanı’nın mı sorumluluğu bu? Belki sizde bunu kendi içinizde kapalı devre yaptığınız toplantılarla başka yerlere anlatamıyorsunuz… Niye burada ilgili Vali Yardımcısı yok? Niye burada ilgili müdürler yok? Belki onlarla da paylaşmak lazım… Topyekun bir şey oluşturmakla alakalı bir bilinç oluşturmak için hamle oluşturalım madem…”

Hoooppp… Top vatandaştan sekti, zira vatandaşın su tüketimindeki sorumluluğunun minimal düzeyde olduğunun altını ben dahil pek çok gazeteci arkadaşım defalarca çizdi, Akademik Odaların kucağına düştü.

‘Kendi içinizde yaptığınız kapalı devre toplantılarla bunu başka yerlere anlatamıyorsunuz…’ cümlesinin içeriği bence Bursa’nın sorunları ile ilgili düşünen ve pek çok organizasyon düzenleyerek bu sorunlara dikkat çekmeye çalışan tüm sivil toplum kuruluşlarına, tüm akademik odalara, kısacası tüm bileşenlere yöneliktir.

O zaman fikrimizi beyan etmenin zamanı geldi;

Şehrin nasıl büyüyeceği ve bu büyüme esnasında nelerin ön planda olacağı, hangi kaynakların kullanılacağı konusu elbette şehri yönetenlerin karar vermesi gereken, planlaması gereken, planlarını hassasiyetle uygulayıp kişiye ya da kuruma göre ayrımcılık yapmaması gereken konulardır.

Yani bir yanıt isteniyorsa hemen verelim; şehrin sanayileşme ve su sorunu konusundaki meseleler belki sadece Bursa Büyükşehir Belediyesinin meselesi değildir, ancak yerel yönetimlerle birlikte merkezi yönetimlerin karar verecekleri politikalarla çözülmesi gereken sorunlardır.

Akademik Odaların ya da sivil toplum kuruluşlarının sorun çözmek gibi bir zorunluluğu, bir misyonu yoktur! Toplumun faydasını düşünen ve bu fayda doğrultusunda sorunları tespit edip çözüm önerileri sunmayı kendisine görev edinmiş kuruluşlara böyle atıflarda bulunmak benim açımdan hem enteresan hem de topu taca atmak kadar kolaycı bir yaklaşımdır.

Su panelinin ikincisine de bu dikkat çeken çıkışları ile Aktaş damga vurmuştur.

HABERLER