Yasemin Güler
Yasemin Güler
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

Şükür ve sabır edebiyatı

Belki size garip gelecek, ama çocukluğumdan hatırladığım en kuvvetli hissiyat; büyük ayakların altında ezilen bir karıncanın yaşadığı ıstırabın içimde yarattığı korkuydu. Bununla ilgili bir rüya görmüş ya da bir masal okumuş olabilirim. Bilemiyorum…

Şundan eminim, büyüme çağımda bu hissiyat içimi hep kemirip durdu…

İçinde bulunduğum zaman diliminde ve yaş olgunluğunda ise küçükken hissettiğim bu duygunun neden hayatımı etkisi altına alacak biçimde beni dehşete düşürdüğünü anlıyorum.

Hepimiz, bizden büyük ayaklar altında ezilmemek için sağa sola kaçışan karıncalar gibiyiz yalnız olduğumuzda

Ancak bir araya gelip belli bir amaç uğrunda birleşir, kocaman bir el oluşturup bizi ezmeye çalışan ayakları tutabilirsek, huzura erebiliriz de; bunun bilincinde olmak, tüm karıncaları senlik benlik kavgası olmadan bir araya toplamak hiç kolay değil.

Bizi ezen ayaklar da bundan yararlanıyor zaten…

Yine de bazen, bıçak kemiğe dayandığında, hayat yaşanamayacak kadar zorlaştığında, anneler çocuklarının gözünde ümitsizliği gördüğünde mesela, tam da birleşme kaçınılmaz olmak üzereyken, biri çıkıp enteresan cümleler ederek karıncalar arası kader birliğini bozmaya çalışıyor.

Sosyal medyada büyük tepki çeken Bursa Uludağ Üniversitesi Eski Rektörü Prof. Dr. Yusuf Ulcay’ın paylaşımını tam da bu kategoride değerlendirmek istiyorum.

Fakirlik, haline şükredip, kimseye şikayet etmeyerek ihtiyacını gizlemektir” diyen Ulcay, artık sokakta açlık, yokluk, yoksulluk yaşadığını söylemekten çekinmeyen; doktora, ilaca ulaşamadığını dile getiren vatandaşa ‘halinize şükredin ve sessizce oturun’ önerisinde bulunurken ne kadar samimi söylediklerinde, anlamak güç.

Ancak daha önce de böyle paylaşımlarla karşılaştı bu halk.

En yakın zamanda söylenenlerden birini hemen hatırlatayım size. Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş;

Fakirler cennette şehit mertebesine yakın yedi kat yüksekte olacaklar. Belki de biz onları kıskanacağız.!” açıklamasıyla gündemdeydi.

Daha bu yılın başlarında, Mart ayında, BURULAŞ abonman kartını doldurmak için ödeyeceğiniz para 260 lirayken Haziran ayı itibariyle bu rakam 410 liraya yükseldi.

Şikayet etmeden bu parayı ödeyip öldüğümüzde göklerin yedi kat yükseğine çıkıp çıkamayacağımıza yönelik hesaplar mı yapalım, bunu mu demek istiyorsunuz?

Üstelik Allah ile kulun arasında ne olduğu, olacağı, kimin hangi konuda ne kadar haklı olduğu, ne kadar Allah kulu olduğu konularına karışmanın hiç doğru olmadığını bizden iyi bilmesi gereken bir mertebede olduğunuz halde, böyle yönlendirmeler yapmanız doğru mudur?

Fakir ihtiyacını gizleyip sızlanmadan bir köşede perişan hayatını yaşarken, sırça köşklerinde mutlu mesut yaşayanların oluşu dinimizce caiz midir?

İslamiyet komşusu açken tok yatmamayı, paylaşmayı telkin ederken dini yönlerinin benden çok daha kuvvetli olduğunu düşündüğüm bu iki ismin yaptığı açıklamalar ‘fakirlerden kimsenin haberi olmazsa zenginlerin huzuru bozulmaz’ öngörüsünden yola çıkmamış mıdır?

Kimileri fakirliğe şükretmeyi, kimileri her daim sabır göstermeyi önerirken, yaşanan ekonomik krizin sadece sabit gelirlinin belini büktüğünün dile getirilmesi, yani halkın neredeyse yüzde 80-85’inin ekonomik sıkıntı çektiğinin yine devlet ağzı ile söylenmesi de ayrı bir handikap.

İçimde halen büyük ayaklara ezilen karıncanın acısını taşıyarak bitiriyorum yazımı, çünkü zarar görmemek için derhal bir kuytuya kaçmam lazım…

 

NOT: Bu ülke darbelerden çok çekmiş bir ülkedir. Sağcısı, solcusu, dindarı, dinsizi, çeşitli mezhepleri ile hepsi bu ülkenin vatandaşı olan insanların kalp kırıklığıdır darbeler. Bir daha yaşanmamasını, tüm sorunlarını demokratik biçimde insan haklarına saygıyla çözen bir ülke olmamızı yürekten dilerim.

 

 

 

 

 

 

 

HABERLER