Şimdilerde uygulanan para politikasının adı ‘değerli tl’ Türk Lirası’nın değerli olması aslında kulağa ilk duyulduğunda pek bir hoş geliyor. Şöyle bir milli duyguları da okşuyor, falan, ama mesele pek de kulağa ilk geldiğindeki kadar güzel değil ne yazık ki…
2024 ihracatçı için en iyimser tanımlamayla keyifsiz, 2025 de böyle giderse felaket olacak gibi…
Ülkenin en büyük ihracatçı sektörlerinden olan otomotiv sektörünün kan ağladığını ise bizzat biliyorum.
Elbette bunu size rakamlarla da kanıtlayabilirim.
Öncelikle otomotiv sektörünün lokomotif sektörler gibi piyasa algıları ile ilerleyen ya da gerileyen bir sektör olmaktan ziyade durlu oturaklı ilerlediğini, yavaş, ama derinden bir ivme ile hareket ettiğini, yani sanayinin masaya yumruğunu vurduğunda ses getiren ağır abilerinden olduğunu hatırlatmak isterim.
Bu nedenle Otomotiv Sanayi Derneğinin verileri son derece anlamlı ve iyi değerlendirilmesi gereken veriler arasında yer alır benim için.
Veriler der ki; otomotivde üretimde de, ihracatta da ciddi gerileme var. Otomotiv üretimindeki düşüş yüzde 7, otomobildeki düşüş yüzde 5’lerde.
İhracat düşüş oranı yüzde 3. Sektörün kapasite kullanımı yüzde 68’lere gerilemiş.
Harika ekonomi masalları anlatılırken realiteyle yüzleşmek isteyenler etrafına bir bakınca ülkenin ihracat ivmesindeki gerilemeyi hemen fark ediyor.
Bu bir sır değil.
Benim gibi ekonomiden anlamayan sıradan vatandaşın dahi anlayabileceği rakamlar var ortada.
Otomotiv sektöründen gelen ilk 8 aylık veriler umut kırıcı…
Dedik ya ihracatçı sektörler lokomotif sektörler arasında sayılamaz belki, ancak ağır abidirler, sarsıntıları hissedilir diye…
Çünkü bu sektörler emek yoğun sektörlerdir. Sektörün sarsıntısı emeğin de sarsıntısı anlamına gelir ve dolayısıyla toplumda hissedilir bir değişiklik oluşturur.
İhracatın ivmesindeki düşüşün nedeni de aslında tam olarak bu durumdur. Emek yoğun kısmının yanına bir de enerji yoğun bölümünü eklemek lazım ki, tam hakkıyla konuşulsun konu…
İhracatçı sektörler insan olsalar, her dakikası planlı işkolik tiplerden olurlardı herhalde. Sektör de tam olarak böyle bir sektör çünkü. Hesaplar, kitaplar, anlaşmalar, sözleşmeler, paydaş olunan projeler, satın almalar, üretimler… Her şey önümüzdeki 10-15 yıllık şekliyle çoktan planlanmıştır bu sektörlerde.
Gel gelelim bizim ülke öyle planlı programlı işlere pek uygun bir atmosferde değil. Biz daha ziyade anı yaşayan uçarı tiplerin (sektörlerin) ülkesi olduk son zamanlarda.
Ne demiştik, ‘değerli TL’…
İşte dananın kuyruğunun koptuğu yer de tam olarak burası.
Türk Lirası’nın değerli olması için ucu bucağı sıkı sıkıya tutulan, döviz nedeniyle 10-15 yıllık fiyat anlaşmaları çoktan yapılmış bu sektörler iş paydaşlarına neden ek zam talep etmek durumunda olduklarını bir türlü anlatamıyorlar.
Bizim asgari ücret karnımızı doyurmazken diğer taraftan döviz olarak da artmış bir maliyet kalemi olarak duruyor karşımızda. Çünkü ‘değerli tl’ politikası gereği döviz hak ettiği değerde tutulmuyor, sürekli baskılanıyor.
Enerjiyi de aynı kefeye koyup, sürekli artan maliyeti açıklanamazlar sepetine ekleyebiliriz.
Tüm bunlar ihracatçının yıllar öncesinden yıllar sonrasını planladıkları maliyet hesaplarını ve iş anlaşmalarını alt üst ediyor.
Daha bu bir şey değil, siz bir de yılbaşında asgari ücret zamlandıktan sonrasını hayal edin…
Anlayacağınız, ‘Tarzan zorda!’
Şimdi bu noktada kenara koyduğu dünyalıklar yedi sülalesine yetecek olan ihracatçı için dertlendiğimi düşünüyorsanız çok yanılırsınız. Burada benim için mühim olan bu sektörün emekçilerinin karşılaşabileceği zorluklar.
Bir fabrikanın kapanması ya da üretime ara vermesi hadi bilemediniz en iyi ihtimalle tek vardiyaya düşmesi kaç kişinin ekmeğine mal olur bir düşünün…
Bakalım bu şahane politikalarla nereye kadar…
Rekabet Kurumu ne iş yapar?
Küçük, çok küçük bir maruzatım olacak…
Rica ederim, hatırı sayılır her sektörün köşe başlarının üç beş aile arasında nasıl bölüşüldüğünü ve bu aileler arasında muhtemelen bir centilmenlik anlaşması yapılaraktan nasıl bir rekabetçi piyasa oluşturulması işinden sıyrılıp vatandaşın cebine çökme aşamasına geçildiğini biri bana açıklasın…
Ben anlamıyorum çünkü market zincirlerinin nasıl olup da ağız birliği edip fiyatlarını aynı anda aynı oranda yükseltmeyi başardığını…
Kapıya su getiren şirketlerin nasıl her hafta zam yapmak konusunda ağız birliği edebildiğini…
GSM Operatörlerinin nasıl dünyanın en kalitesiz hizmetini en pahalıya bize kakalayarak, her taahhüt yenilemesi döneminde yüzde 300’lere varan zamlar yaparak bir de üstüne ‘sudan ucuz’ diyerek vatandaşla dalga geçebilecek kadar fütursuz olabildiğini…
Ne iş yapar bu Rekabet Kurumu?
Bizim gördüğümüzü görmüyorlar mı?
Bizim yaşadığımız ülkede yaşamıyorlar mı?