Malum son zamanlarda iktidar cephesinden müjde üstüne müjde açıklanıyor. Asgari ücret zammı ile başladı furya, ardından ucuz konut müjdesi girdi devreye, sırada EYT var ve yine asgari ücrete kallavisinden zam planları konuşuluyor.
Vatandaşta bir sükunet hakim. Herkes sessizlik içinde kaderini yaşarken, bir diğer taraftan da dahil olabileceği avantajlı müjdeler paketinden ne elde ederim diye hesap yapıyor.
Anlayacağınız; endişeli, gergin ve bir o kadar da kafalarda çeşitli hesapların döndüğü, bu arada da pazar pazar, market market dolaşılıp ucuzluk kovalanan bir yaşam mücadelesi sürüyor toplumda.
Tam bu havanın hakim olduğu zamanda ‘Bursa’da Heykel’e gidilmez, çıkılır’ diyerek yol almayı, çarşı pazarın nabzını bir kez de kendi ellerimle tutmayı tercih ettim.
Bursa’nın en işlek pazarı Tuz Pazarıdır. Biraz pahalıdır, ama en iyi ürünler de orada satılır. Zaten daha uygun fiyat arıyorsanız, küçük bir ara cadde geçip Reyhan Pazarı’na ulaşırsınız ve aradığınızı rahatlıkla bulursunuz.
Belediyenin tarihi binasından aşağıya doğru süzülünce önce İç Kozahan’a girip bir çay içeyim, bir yandan da yolumu planlayayım istedim. Çayı severim, büyük bardakta isteyince de iki bardak çaya 25 lira ödedim. İnsan tam kızacak, olmuyor, kızamıyorsun esnafa! Çayın kilosu en ucuz markette, en ucuz markalarda, hani çay değil de çay tozu diyebileceğimiz ürünlerde bile 60 lirayı geçti çoktan.
Pazara inmeden önce Kozahan’ın avlusuna geçip kuyumcuların halini bir göreyim diye Kapalıçarşı’da dolaştım. O omuz omuza bir kalabalık içinde yürüdüğümüz Kapalıçarşı’dan eser kalmamış. Çarşının ortasında seksek oynasak oynanacak. Öyle bir tenhalık. Vitrinler dolu, ama dükkanlar bomboş. Esnafın elinde birer bardak çay, kuyumcu altın satmak yerine çay içiyor bu aralar.
Buradaki teftiş bitince, Tuz Pazarı’na geçtim. Efendim, şu meşhur tarifin kahramanı hurmanın kilosu 200 lira ile 150 lira arasında değişiyor desem inanır mısınız? İnanın bence, çünkü bu gözler gördü bunu!
Sağlıklı beslenmek için biz ölümlülere kurutulmuş meyveler, fındık, fıstık, badem gibi çerezler yememizi önerenler de önermesin artık. Yenecek kıvamdan çıkmış hepsi.
Pazar da tıpkı kuyumcuların vitrini gibi. Her şey var. Alan yok! İnsanlar ellerinde boş pazar çantaları ile bakıyorlar etrafa.
Bu kadar pazara gelmişken süt ve süt ürünlerinin fiyatlarına göz atmadan olmazdı. Tuz Pazarı’nın ortasında bir pasaj vardır bilirsiniz. Peynirinden, yağına, balından, kuru bakliyatına kadar her ürünü bulabileceğiniz.
Malum çiğ sütün tavsiye fiyatı 8.50 TL oldu. Pek çok yerde bu tavsiye fiyatı düşük geldiğinden süt kendi fiyatını belirliyor. Yapılan ihalelerde çoğunlukla çiğ süt fiyatı 9.50 ila 10 lira arasında satılıyor. Süt ve süt ürünleri zaten pahalı idi, şimdi daha da acı fiyatlar bekliyor bizi.
Gözlemim odur ki, sütün yeni fiyatı henüz süt ürünlerine yansımamış. Zira birinci kalite peynir fiyatları 180-190 bandında geziyor. Meşhur manda yoğurdunun kilosu 50 lira. Balda müthiş bir fiyat artışı var. 200 lira ile 300 lira arasında değişiyor normal kalitede bir balın kilosu.
Süt ve süt ürünlerinde de aynı durum var. Vitrinlerde her şey var. Öyle ki, şimdilerde pek meşhur olan tereyağın köpüğünün alınması sonucu ortaya çıkan ‘sade yağ’ bile kavanozlarla mevcut. Ancak koca pasajın içinde dolaşan benden başka müşteri yok ilginç değil mi?
Geçiş döneminde olduğumuzu düşünerek sebze ve meyvenin fiyatlarındaki astronomik rakamlara değinmiyorum bile. Ancak mevsimin en sevilenlerinden taze ceviz ve kestanenin kilosunu 60 liranın altında bulmak mümkün değil, belirtmiş olayım.
Tüm bu çarşı pazar turundan benim çıkardığım sonuç şudur;
Tam da anlatıldığı gibi raflarda, tezgahlarda her şey var, hatta eskiden olmayanlar da var. Küçük bir ayrıntı hariç; alım gücü. Bence bu noktada durum daha da riskli hale geliyor. Eskiden olmayanı alamayan vatandaş şimdi olduğunu gördüğü ürünü alamıyor ve toplumsal gerginliğin temel nedenlerinden biri bu yoksunluk.
Bakalım, vatandaşın yaşadıklarını sessizce sineye çekerek derin derin hesap yaptığı bu günlerin faturası kime ya da kimlere kesilecek…