Yasemin Güler
Yasemin Güler
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

Tok açın halinden anlayacak mı, şüpheli!..

Basın mensupları ile nadiren bir araya gelen Bursa Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı İbrahim Burkay’ın iftar davetine katılmak benim için önemliydi. Çünkü kendisinin içinde bulunduğumuz ekonomik konjonktürü nasıl değerlendireceğini çok merak ediyordum.

Konuşmasına BTSO’nun Bursa için yaptıklarını anlatarak başladı Burkay. Pandemi sürecinde oluşturdukları kriz masaları sayesinde fabrika sahiplerinin teslimat tarihlerinde aksama yaşamadıklarını, üretime devam ettiklerini söyledi.

Kısacası “Pandemi sürecinde sanayide çarklar durmadı!” dedi.

Çarkların durmaması meselesinin madalyonun öbür yüzü olan işçilere yansımasını Türk Metal Sendikası Genel Başkanı Pevrul Kavlak, toplu iş sözleşmeleri görüşmelerinde bir slogan haline getirmiş ve ‘Ölümüne çalıştık’ demişti.

Üretim iki yüzlü bir süreç. Bunu unutmamak lazım. Bir yüzde sanayici, diğer yüzde ise işçi var.

Pandemi ve ardından gelen Rusya-Ukrayna Savaşı’nın bir yandan krize neden olurken diğer yandan yeni fırsatları ön plana çıkardığını belirten Burkay,

“Pandemi öncesi dönemin pozitif anlamda çok daha ilerisinde bir firma sayısına ulaştık. Yani firmalarımız kapanmadı” dedi.

Burkay’ın en önemli projesi TEKNOSAB. Bu proje kentin bazı dinamiklerinde olumlu karşılanmazken, BTSO Yönetim Kurulu Başkanı, Bursa’da sanayi bölgelerinin kapladığı alanın binde 8 gibi bir orana rast geldiğini ve buna karşılık yüzde 45 gibi bir katma değer ürettiğini belirtiyor. Şehrin 62 yıldır yeni bir organize sanayi bölgesi kurmadığına da dikkat çeken Burkay,

“15 sanayi bölgesi bizim belde belediyelerinin tarım arazilerine ‘burası sanayi arsası’ diyerek sanayileşme dönüşümüne izin vermesi nedeniyle oluşmuş. 60 yıl boyunca yolun olduğu yere fabrika kurulmuş. Bu nedenle Bursa’nın her yeri sanayi gibi düşünülüyor. Planlı sanayileşme yapılmamış. Kolaycılığa kaçılmış” diyor.

TEKNOSAB’da şu anda 4 firma çalışıyor, 27 firma ise inşaat ruhsatlarını aldı ve inşaata başladı. Bu yılın sonunda bölgenin yüzde 40’ının inşaatlarına başlamış olması bekleniyor.

Bölgenin toplam istihdam öngörüsü 40-45 bin civarında. Aileleri ile birlikte 180 bin nüfusun bu bölgeye yerleşmeye çalışması anlamına geliyor verdiğim rakamlar. Çözüm olarak bölgeye mutlaka uydu kentler yapılmasını istiyor Burkay. Böylece hem şehir içi trafiğin hem hava kirliliğinin hem de çevre kirliliğinin önüne geçileceği görüşünde.

“Hedefimiz burada da Avrupa’da olduğu gibi insanlar bisikletleri ile işlerine gelsinler, öğle yemeğine bile evlerine gitsinler. Bütün Avrupa’da çalışma prensibi budur” diyor.

Avrupa’da işletmelerin öğle yemeği vermesi gibi bir kavram yok, doğru, ancak çalışanların alım gücünün de bizdeki durumla kıyas götürmeyeceği son derece açık.

Sanayileşme konusunda uzun uzun konuşan BTSO Yönetim Kurulu Başkanı;

“Önümüzdeki süreçte doğal kaynakların, gıdaya ve suya ulaşabilirliğin dünyanın yeni süper güçlerini tanımladığını çok net görüyoruz. Kendi kendine yetebilirlik yeni ekonominin tarifi.

Bizim 2013’den bu yana bir oyun planımız var. Üretime, yüksek teknolojiye ve ihracata yönelik büyüme modeli. Bursa da bu modelin en önemli merkezlerinden biri” diyerek tanımlıyor, yeni dünya düzenini.

Bunun için harika bir girişimi ve Milli Eğitimi Müdürlüğü ile yürüttüğü çok önemli çalışmaları var BTSO’nun. 2 tane yüksek teknoloji koleji kurulacak çok yakında şehrimize. Meslek liselerinin desteklenmesi ve ilgi alanı bu yönde olan çocukların üretime kazandırılması da bence önemli çalışmalar.

İşsizlikle ilgili dikkat çekici bir tespiti var Burkay’ın;

“Bugün bütün sanayi bölgelerinde fabrikaların tamamı çalışacak insan arıyor. Şu an Bursa’da 10.500 işçiye ihtiyaç var. İŞKUR’un bugün verdiği rakam bu. Maalesef insanlar artık Tik Tok videosu çekip, tıklanarak para kazanma hayalinde!” serzenişine bir ölçüde katılmak mümkün.

Ancak şunu kabul etmek lazım ki, çalışarak aldığı ücretle mutlu olmayan kişiler yeni alternatiflerin peşinden koşuyorlar sürekli. Yani sanayi bu noktada çuvaldızı biraz de kendine batırsa fena olmaz hani.

Mesela pandemi sürecinde çarkları durdurmayan işçiler kazandıkları parayla nasıl geçiniyor?

İşte bu noktada verdiği yanıtla şaşırtıyor beni BTSO Yönetim Kurulu Başkanı.

“Bugüne kadar büyük bir zenginlik içinde yaşadık. Zengin fakir ayırımı yapmadan her evde iki üç aracın olduğu bir zenginlik döneminden daha tasarruflu bir döneme girdik.

Artık 50 kuruşa çay, bedava otobüs istemeyeceğiz. Bu sosyal devlet anlayışı bakın bizi nereye getirdi. Sosyal devlet güvenliğini verir, eğitimini verir, sağlığını verir. Onun dışında yeme içme bireye aittir. Sadece biz değil bütün dünya buna alışmak zorunda. Tasarruf edeceğiz.”

Öncelikli olarak ülkemizde 1000 kişiye düşen araç sayısının 160 olduğunu belirtmek isterim. Yani her evde iki üç araç yok. Olması da mümkün değil zaten. İnsanlar ucuz ekmek almak için kuyruklarda bekliyorlar.

Elbette sosyal devlet vatandaşına bedava gıda sağlamak durumunda değildir. Ancak sosyal bir devletin ücretsiz ve eşit eğitim, sağlık, güvenlik sağlamakla mükellef olduğunu hatırlatmak isterim.

Bir de şunu merak ederim; biz çalışanlar tasarruf ederken sanayiciler ne yapacaklar? Onlar da tasarruf edecekler mi? Nasıl edecekler? Yani tok açın halinden anlayacak mı? Yoksa bu yeni düzenine bir tek işçiler mi alışacak?

HABERLER