Toplum mühendisliği diye bir kavram duymuş muydunuz hiç?
Genel anlamda toplum mühendisliğini, basitçe zihin mimarlığı veya daha kompleks bir ifadeyle; ‘toplumsal, psikolojik, bilinç mimarlığı’ denilen faaliyet olarak anlayabiliriz. Uygulama da toplum geneline, dar topluluklara veya kişilere karşı yürütülebilir.
Kısacası; toplumun geniş bir kesiminin sosyal davranışları üzerinde etkide bulunmaya yönelik girişimlere siyaset biliminde ‘toplum mühendisliği’ denilmiştir.
Toplum mühendisliği, toplumun demografisinde, sosyal dokusunda, tarihten gelen yapısında değişiklik yapmak; tepkilerini, nefretlerini, isteklerini, sevgilerini, tutkularını, duygularını yönlendirmek, kontrol altında tutmak için çeşitli proje ve uygulamaları içeren çok yönlü bir faaliyettir.
Toplum mühendisliği projeleri, çeşitli meslek dallarından oluşan bir ekip tarafından, finansal destek, koruma, iletişim ve başka araçlar yardımı ile gizli bir plan dâhilinde gerçekleştirilmektedir.
Buraya kadar verdiğim kavramsal bilgileri neden okumanız gerektiğine gelince; uzun süredir toplumda izlediğimiz her türlü değişim karşısında sıklıkla yönelttiğimiz, ‘Bize neler oluyor, biz böyle insanlar değildik, o eski insanlarımıza ne oldu?’ sorularının yanıtı bu kavramın içinde gizli olduğundan böyle bir girizgah yapmayı daha uygun buldum da ondan.
Evet, bir süredir şaşkınlıkla izliyor, izledikçe daha çok şaşırıyor, daha çok şaşırdıkça daha da çok izliyoruz; sabah ve öğleden sonra kuşağı programlarındaki üçüncü sayfa aile dramlarının daha da dramatize edilmiş biçimini.
Bazen izlediğimiz şiddetin had safhada övüldüğü bir dizi de olabiliyor. Genellikle kadınların kendilerine her türlü şiddeti uygulayan, onları yok sayan insanlara aşık olduğunu ve bir biçimde bu insanların hayatlarında yer bulmak için çırpındığını görüyoruz.
En acı olan örnekler ise okullarda uygulanan akran zorbalığının en ince ayrıntılarına kadar, hatta abartı üstüne abartı eklenerek sunulduğu diziler kanaatimce.
Okul bahçelerinde kız öğrenci çetelerinin kol gezdiğini, tüm öğrencilerin birbirini çeşitli nedenlerle aşağılamaya ve dışlamaya kendilerini mecbur hissettiklerini, şiddetin uygulama yöntemleri ile birlikte şiddete karşı susulması gerektiğini hep bu dizilerden öğreniyoruz.
Tüm bu olanların hayatın bir parçası biçiminde sunulması ise gerçekten meselenin geldiği son nokta olabilir.
Hatta böyle bir dizinin varlığından haberdar olduktan sonra sokaklarda saç saça baş başa kavga eden kızların neden bu davranışlar içerisine girebildiklerini daha iyi anlar bile oldum ne yalan söyleyeyim.
Üzerimizde oynanan toplum mühendisliği baskısını ilk hissettim zamanlar sanırım bundan 10 yıl kadar öncesine dayanıyor. Öyle başarılı bir televizyon izleyicisi olmadığım için olsa gerek daha erken hissedememiş durumdayım bu konuyu.
Medyanın kitleleri etkileyerek toplumun ahlaki yapısını hedeflemesi şaşılacak bir durum değil elbette. Uzun süredir belli bir niteliksizliğe büründürülmeye çalışılan toplumun, kendi içinde de geleneklerinden gelen nitelikten sıyrılıp bir boşluğa düşmesi, ahlaki çöküş yaşaması gerekiyordu tabi.
Bunu da en başarılı biçimde, evlerde yüzler yıkandıktan sonra açılan sihirli kutu ile yapabilirlerdi. Bu sihirli kutunun bize sunduğu büyülü dünyadan sistemli ve düzenli olarak yayınlanan görüntüler ve imgeler, özellikle gençlerin ve çocukların duygu değer ve davranışlarını biçimlendiriyor.
Öyle ekranlardan uzaklaşmak da artık para etmiyor. Sanal alemin sadece olay örgüsünden ibaret kitapları da aynı yola kapı açıyor.
Üzerinde sayfalarca yazabileceğim, saatlerce konuşabileceğim bu konuyu kısaca toparlamak istiyorum;
Değerli okurum, ülkemiz insanı geleneklerinin kendisine kattığı değer yargılarından dahi uzaklaştırılarak bir çöküntü içine sürüklenmektedir. Bizler bir ya da birkaç toplum mühendisinin en başarılı projelerinden biri haline dönüşmüş olabiliriz.
İçinde bulunduğumuz durumla sadece bilime, aydınlık görüşlere inanarak ve bolca çalışarak mücadele edebiliriz.
Bu en büyük savaşımızda hepimize bol şans diliyorum…