Yasemin Güler
Yasemin Güler
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

Türkiye’nin kalbi durmadan önce…

Yüreklerimizde yanan alev küllenmeden, acılar kabuk bağlamak için yavaş yavaş kapanmaya başlamadan elimiz başka konuları gündeme taşımaya gitmeyecek.

Ancak bu kez yaşanan acılardan konuşmak yerine yenilerinin oluşmaması için ne yapılması gerektiğine ışık tutmak istiyorum, tıpkı daha önceki pek çok yazımda yaptığım gibi…

Norm Haber ekranlarında, Deprem Özel yayınında İKK Sekreteri ve Mimarlar Odası Bursa Şube Başkanı Şirin Rodoplu Şimşek’i ağırladım. Yoğun temposunun içinde koşa koşa gelip ayağının tozuyla stüdyoya girip bir durum analizi yapan Şimşek;

“Türkiye’yi bir vücuda benzetirsek, yaşadığımız depremle organlarımızı kaybettiğimizi söyleyebilirim. Benzeri bir depremi Marmara’da yaşamamız durumunda Türkiye’nin kalbi durur. Kayıplarımız çok daha büyük olabilir!” dedi.

Önemli ve çarpıcı bir cümle bu.

Bir ülkenin hem nüfusunun hem de ticari merkezlerinin büyük bölümünü küçük bir bölgeye toplamanın faturasını ülke olarak böylesine ağır ödeyebiliriz işte.

Jeolog Prof. Dr. Cenk Yaltırak’ın beklenen Marmara depremine ilişkin şu sözleri de konunun yüzümüze tokat gibi çarpan bir özeti.

“Zengini de fakiri de herkes aynı havuzda. Üstünden dumanlar çıkan bir şehirde 10 milyonluk bir dairede oturmanızın hiçbir değeri yok. Marmara’nın tüm nüfusunu 20 milyonla sınırlamayıp, bu nüfusu Bursa’da 4, İstanbul’da 20, İzmit’te 3,5, Yalova’da 1, Tekirdağ’da 2 milyona getirirseniz Marmara Bölgesi küvetin içindeki sifon deliği gibi bütün ülkeyi çeker götürür!”

Tüm bu söylenenler özellikle Marmara Bölgesinde, hatta adı artık ulusal kanallarda sıkla anılmaya başlayan Bursa’da oturanlar için karşı koyulması zor bir kaçma isteği uyandırıyor.

Mümkün mü?

Bazıları için mümkün olsa da çoktan kurulmuş düzenlerin bozulması öyle kolay değil. Öyleyse yerinde çözümlere odaklanmak en doğrusu diye yola çıktığımızda tosladığımız ilk kaya şehrimizin yapı stoğu envanterinin halen çıkarılmaması oluyor.

24 yılda bir kişi memur edilse ve tek görevi şehrin yapı stoğunu çıkarmak olsa, bu işi şimdiye bitirmiştik.

Şu anda hangi bina ne ölçüde ve nasıl güçlendirilmeli, hangi binalar kentsel dönüşüm kapsamına alınmalı bilirdik.

Elbette dürüst ve liyakatli çalışmak koşuluyla.

Oysa biz yapı stoğu envanteri çıkarmak yerine bina sahiplerinin şahsi müracaatta bulunmaları yöntemi ile kentsel dönüşüme geçmeyi tercih ettik. Sonuçta 0.50 emsal artışından yararlanılarak zaten yeni olan pek çok binanın bir kez daha yenilenmesine şahit olduk Nilüfer bölgesinde.

O dönem Akademik Odaların ve Nilüfer Belediyesi’nin karşı durduğu projelerdi bunların pek çoğu. Şimdi bu karşı duruşa bir eleştiri geldi dönemin Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe’den;

“Bundan sonra bu işe karşı çıkanlar yaşanabilecek yıkımların da sorumlusudur.”

Özellikle Akademik Odalara yöneltilen bu eleştiriyi haksızlık olarak nitelendiren Şirin Rodoplu Şimşek’e neye karşı çıktığını, aslında ne olması gerektiğini de sordum.

“Nilüfer bölgesinde, yaşanan kentsel dönüşüm değil rantsal dönüşümdü. Bundan vatandaşı da içine katarak söylemek lazım ki, herkes bir kazanç peşine düşmüştü. Parsel bazlı çalışmalar yapıldı bu süreçte. Biz bu parsel bazlı çalışmalara karşıydık.

Biz kentsel dönüşüme değil rantsal dönüşüme karşı çıktık!

Özellikle şunu belirtmek lazım, 0.50 emsal ile gerçekleşen bu kentsel dönüşümler, kentsel dönüşüme gerçekten ihtiyaç duyulan bölgelerde yapılacak olan çalışmaları en azından 4-5 sene ötelemiştir. Bu nedenle yöneltilen eleştirileri asla kabul etmiyorum.

Kentsel dönüşüm çalışmasının ada bazlı ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın da taşın altına elini koyması ile bütüncül projeler kapsamında yürütülmesi gerektiğini düşünüyorum” yanıtlarını aldım.

Bu konuyu daha pek çok platformda pek çok detayı ile konuşacağımız açıkça görülüyor. Önemli olan işin sadece lafta kalmaması ve bir an önce icraat kısmına gelmesidir.

HABERLER