Son yaşanan gelişmeler ışığında bir kez daha Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından ‘Turpun büyüğü heybede’ sözünü işitince neler olabileceğine şöyle kabaca bakmak ve ‘Durum Bursa’yı neresinden etkiler?’ sorusunu kantara koymak gerekir.
En azından şimdilik İstanbul Büyükşehir Belediyesine kayyum atanma ihtimalinin pas geçildiğini, ancak hem verilen karardaki ayrıntıya dayanarak hem de uygulamanın ‘terör suçlamasıyla soruşturma açılmasının kayyum atamasına yetmesi’ detayını göz önünde bulundurarak, kayyum sopasının İBB’nin başında sallandırılacağını söylemek lazım.
Bunun dışında heybedeki diğer büyük turpları bir sıralayalım…
İlk olarak CHP Kurultayının şaibe iddiaları nedeniyle iptali var gündemde. Şaibe iddialarını destekleyen ifadelerden birini de CHP Mustafakemalpaşa Eski İlçe Başkanı Serda Tandoğan Kuru verdi. İfadenin tüm metninin Kuru’nun sosyal medyasında ve neredeyse tüm ulusal kanallarda yayınlanmış olması da cabası…
‘Bu durum bizi nasıl etkiler?’ sorusunun yanıtını yine ifadenin içinde bulabiliriz, zira Nilüfer Belediye Başkanı Şadi Özdemir’in söylediği iddia edilen sözler, hayli iddialı…
İfadede yer alan; “Bu sırada araçta bulunan Şadi Özdemir, bana hitaben herkesin duyabileceği şekilde; ‘Seni arayan kişi her kimse doğru söylüyor. Sen belediye başkan adayı olacaksın, bu işler parayla olur, IBAN numarana para gönderilmesinden çekiniyorsan, kripto para olarak da gönderilebilir. İstersen İstanbul ekibinden arkadaşları arayalım, kongre salonuna gitmeden önce onlarla seni görüştüreyim, Özgür Özel’i destekle, paranı al, rahatça seçim işlemlerini yürüt” sözleri doğrudan Şadi Özdemir’i hedef alıyor.
Kısaca şöyle toparlayalım; ayağınızda sağlam bir pas varsa gol olması ihtimalini mutlak değerlendirirsiniz. Bursa’nın yakasının Nilüfer’den açılması durumunda nerede kapanacağı hiç belli olmaz!
Şaibeli olduğu iddia edilen kurultayın iptalini 6 Nisan tarihinde olağanüstü kurultay yapılması kararı da durduramayabilir. Bu durumda CHP’nin başına, kurultaya itiraz eden isimlerin önerdiği isimler arasından tercih yapılarak bir kişi kayyum olarak atanır. Atanan kayyum, partiyi yeni bir kurultay sürecine götürmek zorunda! Ancak yeni kurultay süreci iptal edilen kurultayın kurultay delegeleri ile değil de bir önceki kurultayın kurultay delegeleri ile yapılması daha muhtemel, zira şaibeli olan kurultayın kurultay delegeleri de itham altında kalır bu suçlama ile. Süreç de 45 gün olmak yerine davanın sonuçlanmasına kadar uzatılabilir.
Bu ihtimaller bir yana İstanbul kongresi ile Bursa kongresinin iptali kararı da gündeme gelecek muhtemelen. İki şehrin kurultay delegeleri sayı olarak kurultayın kaderini belirleyecek kadar fazla…
Anlayacağınız, esnetilir, çekiştirilir, uzatılır, istenilen biçime sokulur, istenilen yerler içine alınır, istenilen isimler dahil edilir…
Bütün bunlar birer ihtimal, bütün bunlar ‘Turpun büyüğünü daha görmediniz’ şeklindeki açıklamanın ardından zaman içinde olması muhtemel hamleler…
Elbette benim yazdıklarımı CHP Genel Merkezinde düşünmeyen, ihtimaller hanesine yazmayan yoktur. İhtimaller hanesine yazılanlara karşılık alınacak tedbirler de hazırdır umudundayım…
***
Neden sadece tekstil, neden sadece hava?
Bu kadar karamsar haberden sonra güzel bir haber vermenin tam zamanı diye düşünüyorum…
Uzun zamandır Bursa’nın havasının ne kadar kirli olduğundan, özellikle Kestel ve Nilüfer gibi sanayisi yoğun ilçelerde bu durumun artık rahatsızlık yaratır hale geldiğinden bahsediyoruz.
Eeee… O zaman müjdemi isterim…
İlk olarak Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Çevre Yönetimi Genel Müdürü Fatih Turan’ın katıldığı toplantıda alınan ‘Tekstil Sektörü Hava Emisyonu Yönetimi Komisyonu’ kurulması kararı adımı atılmıştı hatırlarsanız.
Şehrin çevre sorunlarına duyarlı kararları ile dikkat çeken Bursa Valilisi Erol Ayyıldız komisyonu toplantıya çağırdı.
Geniş katılımlı toplantıda, tekstil sektöründen temsilciler, emisyon ölçüm laboratuvar temsilcileri, Büyükşehir Belediyesi Hava Kirliliğini Önleme Komisyonu Başkanı, akademisyenler, mahalle muhtarları ve Kestel Belediye Başkanı Ferhat Erol da hazır bulundu.
Komisyonun tekstil sektörüyle ilgili hava kirliliğine sebebiyet veren Organize Sanayi Bölgeleri başta olmak tesisleri izlemek üzere pilot uygulamalar ve takip sistemleri oluşturmasına karar verildi. Şimdiye kadar bu konuda sahadaki etkisini pek hissedemediğimiz Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı da yeni metotlar geliştirip sahada daha etkin olacakmış.
Buraya kadar yaşanan gelişmeler pek yerinde, fakat konunun neden sadece tekstil firmaları ile sınırlandırıldığını anlamak güç. Üstelik tekstil firmalarının hava ile birlikte su kaynaklarını da ciddi biçimde ve kontrolsüzce tükettiği, aynı zamanda da kirlettiği neden gözden kaçırılıyor?
Şimdilik sorularım bu kadar…