Aslında her işin içinde siyasetin olmasından da, ülkede bu kadar siyaset konuşulmasından da, her aklına esenin kendisini siyaset uzmanı ilan etmesinden de çok sıkıldım. Hatta en çok, bu ne olduğu belli olmayan, kime hizmet ettiği çok tartışılır, sadece geçer akçe olduğu için bir unvan olarak alınan ve televizyon kanallarında konuşmak suretiyle kendi piarını yapmak için kullanılan, ‘siyaset uzmanı’ lafından bezdim.
Özellikle Bursa’daki siyasilere bakarak, ‘Maşallah herkes uzman olmuş da o siyasilerin hali ne be kardeşim?’ diye sorasım geliyor bu uzman tayfasına.
Neyse sıkıyorum dişimi, çok az kaldı. Hepi topu 15 gün sonra seçim sonuçlarını konuşuyor olacağız. Hatta belki öyle bir iktidar gelecek ki başa, seçim sonuçlarını konuşmak dahi yasak olacak.
İşte tam da bu nedenle dişimi sıkıyorum. Çünkü bu kez her zamankinden daha farklı olarak, hakikate daha yakın bir ihtimalle, ülkenin alın yazısını değiştirmek üzere yöneleceğiz sandıklara.
Malumunuz bizim ülkede seçimlere katılım oranı çok yüksektir, siyasete ilgi çok yüksektir, fakat gelin görün ki; işin iç yüzünü bilmek dediğinizde, gerçeklerle yüzleşmek dediğinizde, meseleyi irdelemek dediğinizde yanınızda kimseyi bulamazsınız.
Takım tutar gibi parti tutarız, yanlışlarına rağmen kimseyi eleştirmeyiz. Yapılan en küçük eleştirinin karşısında da en holigan taraftarlar gibi birbirimizi yemekten asla çekinmeyiz.
Şöyle bir düşün güzel kardeşim; günün sonunda çılgınlar gibi savunarak meclise gönderdiğin vekili meclisin kapısından girdikten hemen sonra vekillik süresi boyunca bir daha kaç kez göreceksin? Kaç kez sorunlarını iletmek için kendisi ile bir araya geleceksin? Hadi bir araya gelmeyi geçtim, kaç kez bir vekile derdini aktaran mesajını iletme şansın olacak?
Deneyimle sabittir, pek çok vekil kendi işi düşmedikçe basın mensupları ile dahi iletişim kurarken mesafeli durmayı, işi danışmanlarına bırakmayı tercih eder. Hele hele bakanlıklarla ya da parti yönetimleri ile ilgili üst düzey görevler aldıysalar yüzlerini gören cennetlik olur.
Dikkat ettiyseniz daha işin çözüm kısmına gelmedim. Ulaşma noktasını bir aşarsak, belki bir gün çözüm aşamasına da gelebiliriz umudundayım da, bakalım hangi bahara…
Derdim; bu kez seçilen tüm siyasi parti temsilcilerinin gayretleri ile ‘Bursa’nın gerçekten hakkı olanı alması’
Derdim; bu kez sorun yaşayan işçinin, çiftçinin, kadının, öğrencinin, sade vatandaşın derdini ileteceği vekillerinin olması.
Peki karşılığında ne görüyoruz?
Doğrusunu söylemek gerekirse, hatta AK Parti’nin kendi içinden yükselen seslerin de bana fısıldadıklarına bakarak, ben iktidar partisinin milletvekili adaylarının sokaklardan daha şimdiden uzak durduğunu söyleyebilirim.
Belki de seçmene karşı takınılan üsttenci tutum nedeniyle yaşanacak sıkıntıların önüne geçmek için Genel Merkezden gelen talimatlar doğrultusunda böyle hareket ediliyordur. İşin bu kısmını bilemiyorum.
Sokaklar kızgın… Geçim derdi ile boğuşan değil, geçim derdinden boğulmak üzere olan insanlarla dolu her yer. Bizler de aynı gemide olduğumuzdan biliyorum ki, hepimiz içindeyiz bu gerçekliğin.
Hal böyle olunca, bilindik siyaset yaklaşımı ile Bursa’ya ‘abi’ olarak, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank uygun bulundu.
Yukarıda Allah var, Sayın Bakan Bursa’ya adapte olmaya çalışıyor, ancak o çok bilinen Kayhan’da cantık yedim, Abdalda tahanlı yedim, ‘ben artık döner kavşağa baba diyeceğim’ yaklaşımları bizim için sevimli olmaktan çok irite edici olmaya başladı. Zira vakti zamanında bize böyle yaklaşan kim vardıysa, sahipsizliğin adresi Bursa’ya sırtını dönüp gitti seçimlerden hemen sonra.
Bursa sokaklarını ilk tanıtımından bu yana, ‘Bir siyasi partiye mal etmeyelim, bu bir başarı ise tüm ülkenin başarısı olarak taçlandırılmalı’ diyerek savunduğum TOGG ile turlayan Bakan Varank, araba yıkamanın dışında işler yapmalı ki, partisinin ana propaganda sözü gibi ‘gönüller yapsın’
Tek sözüm elbette iktidar partisine olmayacak.
Bizde hem nalına hem mıhına misali eleştirinin de doğru pay edilmişi mevcut.
Bursa lobisinin eksik olduğunu dile getirdiğim pek çok ortamda, ‘Bizim lobimiz eksik değil, lobimiz yok!’ karşılığını aldığımdan mütevellit, şimdiye kadar bir icraat içinde olmadıkları için eleştiremeyeceğim, ancak lobi faaliyetleri konusunda da zayıf kaldıklarını söyleyebileceğim muhalefet partilerine iki çift söz etmek isterim.
CHP listelerinden örgütün rahatsızlığını defalarca dile getirdim. Bu sadece Bursa özelinde değil Türkiye genelinde yaşanan bir durum. Kabul ediyorum, bir partinin listesine beş parti sığmaya çalışınca olacağı buydu elbette.
Fakat şunu anlamıyorum, koskoca CHP listesinde, 20 kişilik vekil adayı kadrosu içinde araba giydirip propaganda yapacak Hasan Öztürk ve Şahin Sevinç’ten başka kimse yok mu?
İlk sıralar yerleri garanti olduğu için böyle davranıyor desem, Hasan Öztürk zaten birinci sırada. Son sıralar seçilemeyeceği için böyle davranıyor desem, Şahin Sevinç zaten beşinci sırada…
Yani sizdeki bu rahatlık akıl fikir alır gibi değil…
İktidara bu kadar yaklaşmışken üzerinizdeki snop halleri artık bir kenara koyup yerdeki burnunuzu eğilmek suretiyle alın rica ederim. Eğildiğiniz o yerde bizi, sade vatandaşı göreceksiniz. Hem böylece tanışmış da oluruz…
Genel Merkez çalışsın, biz meclise gidelim mantığının hakimiyetini görüyorum…
Seçim çalışmalarına en hazır, en konsantre, kendi içinde kendi kendini yiyen, ancak dışarıya hep gülümsemeyi başaran tek partinin İYİ Parti olduğunu samimiyetle söyleyebilirim. Elbette bu candan çalışma prensibini gelecekten çok fazla siyasi beklentiye sahip olmalarına da borçlular. Yani tablo her an değişebilir, ama şimdilik resim böyle görünüyor.
Meclise göndereceğimiz 20 vekil arasında tüm siyasi partilerden temsilcilerin olacağını, hatta ikinci bölgeden Yeşil Sol Parti’nin de bir vekil ile temsil edileceğini düşünüyorum. Buna seviniyorum da…
Çok renklilik, çok seslilik iyidir…
Meclise gidecek vekillerin seçildikten sonra da seçim bölgelerinde çalışmaya devam etmesi, ulaşılabilir olması daha da iyidir…