Doğrusunu isterseniz şimdiki eğitim sisteminden ben dahil hiç kimse memnun değil ülkede.
Öğrenciler bir yandan kendilerine gerekli bilgilerle donanmak, diğer yandan gelecekte kendilerine iyi bir yaşam sunacak mesleklerine kavuşmak için eğitim almak isterler.
Bizim ülkemizde yarış atından farksız bir performans göstererek ilerlemek ve nereye varacaklarını bilemeden hep koşmak zorundadırlar. Pek çoğu bu koşunun bir yerlerinde yarışı bırakır. Yarışı bıraktıkları yer ise onları genellikle işsizlikle asgari ücretin pençesinde boğuşmak arasında bir yere ulaştırır.
Sonuç hüsran…
Veliler de tıpkı öğrenciler gibi iyi niyetli talepler içerisindedir. Çocuklarının gelecekte kendi ayakları üzerinde durabilen bireyler olarak yetişmesini ister her anne baba. Elbette bunlar olurken saygı sevgi çerçevesinden çıkmamalarını, tabiri caiz ise ‘vatana millete faydalı birer evlat olmalarını’ temenni ederler.
Bizim ülkemizde neredeyse her eğitim öğretim döneminde köklü bir revizyona giren ve bir önceki sistemi kötüleyen sözlerle ‘yenisine sağlık’ denilen eğitim öğretim sirkülasyonu içinde tüm bunların ne kadar mümkün olduğu hepimiz için bir bilmecedir. Yine hepimiz biliriz ki, bizim çocuklarımız bizim bildiklerimizi dahi bilmeden, ülkedeki ve dünyadaki gelişmelere hakim olmadan mezun olur okullardan. Bir yandan özel okullara bir yandan dershanelere kucak dolusu dökülen paraların kime ne faydası olduğunu da sorgularız, çocuğumuzu bu sıkışmışlıktan nasıl çıkaracağımızı da düşünürüz, tüm ülkeye yayılmış bir hastalık olan eğitilmeme hastalığının çaresini tek başımıza bulamayacağımızdan hüzünle seyrederiz önümüzdeki tabloyu.
Sonuç hüsran…
Eğitim bir tek öğrencilere ve velilere lazım değildir. Hatırlatmak gerekirse eğitim sayesinde bir ülkenin tüm üretim kadroları, tüm kamu kadroları, tüm hizmet kadroları ve aklıma gelmeyen diğer önemli alanlarındaki boşlukları doldurulur.
Bu konuda da bir fiyasko yaşanıyor uzun süredir. Zira sanayici ihtiyaç duyduğu personele asla kavuşamamaktan şikayetçi, her köşe başına açılan üniversitelerin çeşitli mühendislik bölümlerinden mezun gençler ise asgari ücret düzeyinde bir maaşla çalışmak zorunda kalmaktan bedbaht. Hizmet sektörü kalifiye eleman bulamamaktan muzdarip, hizmet sektöründe çalışmak için kalifiye olmaktan çok uzak bir eğitim alarak okulundan mezun olmuş gençler iş bulamamaktan. Kamu bin türlü sınav yaparak aldığı elemanlarla iş üretememekten şikayetçi, kamuda işe girmeyi başaranlar zorlu yaşam koşulları karşısında aldıkları maaşın güneşin altındaki buz gibi hızla erimesinden…
Sonuç hüsran…
Dedim ya, mevcut sistemden hepimiz şikayetçiyiz aslında, ama işin mevcuttan daha da kötüye gitmesi en büyük endişemiz.
Bu bakış açısıyla değerlendiriyor bütün sektör paydaşları adını da pek bir süsleyip, ‘Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’ dedikleri yeni sistemi.
Modelin tanıtımında konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan;
“Bundan 21 yıl önce eğitim ile ilgili milletimize verdiğimiz sözü tuttuk!” derken ‘Dininde kininde bir nesil yetiştireceğiz!’ çıkışını hatırlatıyorsa çok haklı diyeceğim, ama o konuda dahi çuvalladılar! Çünkü dindar bir nesil yetiştirmek için tüm öğrencileri zorlayarak yerleştirmeye uğraştıkları İmamhatip liselerinden mezun olan çocukların kendilerini ‘Deist’ ya da ‘Ateist’ olarak tanımlaması üzerlerinde şok etkisi yaratmıştı bir dönem hatırlarsanız.
“Uluslararası göstergelerde de çok iyi yerlerdeyiz!” sözünün ise tümden gerçeklerden uzak olduğunu hepimiz biliyoruz sanırım. Tüm eğitim göstergelerinde nal topluyoruz ülke olarak. Bizim gerçekliğimiz bu maalesef!
“Cumhuriyet tarihimizin önemli bir bölümünde bize özgü, bizi yansıtan bir eğitim modelimiz olmadı. Eğitim sistemimiz, hayata hazırlamak yerine sınava hazırlamayı önceleyen bir anlayış sisteme damgasını vurdu. İnsan formatlamaya odaklı bir eğitim sistemi ile uzun yıllar idare ettik” sözlerine ise enteresandır yürekten katılıyorum.
Bu sözlerin karşılığı olarak tam da ülkemize uygun, ülkemizin en ücra köşelerine dahi eşit eğitim imkanlarını sunmak ve kırsaldaki vatandaşımızı da kendi toprakları üzerinde eğitimini almış, üretimini de bu eğitim çerçevesinde gerçekleştiren bireyler olarak yetiştirmeyi amaçlayan, üstelik bu konuda son derece başarılı olan ve dünya ülkeleri tarafından kopyalanarak uygulanan ‘köy enstitüleri’ modeline yeniden döşünü çözüm önerisi olarak sunuyorum.
Böylelikle köylerimizin kapanmış okulları açılır, köye geri dönüşler başlar, hem kırsalda üretim artar, hem de kaliteyi yaygınlaştırmış oluruz. Konuşmanın içinde yer alan ‘yenilikçi hiçbir proje sunmadılar’ sözünün altı da dolar.
Konuşmanın büyük bölümünde eğitimde başörtüsü yasağına değinilmiş, çocukların aileleri ile birlikte camilere gitmesi konusunda teşvik edilmelerinin normal olduğu, bu konuya karşı çıkanların ise ‘Güya laiklik maskesiyle kendi zihin dünyalarındaki faşizmi besledikleri’ söylenmiş.
Laiklik gibi önemli bir kavramın devlet kurumlarında olmasındaki en önemli neden kimsenin kendisini baskı altında hissetmemesinin sağlanmasıdır. Öğrencilerin camiye gitmelerine yönelik davetlerin bir tür fişleme aracı olarak kullanılacağı endişesi dahi eğitimden ne denli uzaklaşıldığını, göstermektedir.
“Birileri bu ülkede yasakların kalkmasını istemedi. Adaletsizliklerin giderilmesini, müfredatın zenginleşmesini istemediler. ‘Göbeğini kaşıyan adam’ diyerek aşağıladıkları insanların çocuklarının kendileriyle aynı imkana sahip olmasını istemediler. Sınıfsal değişikliğin gerçekleşmemesi için her şeyi yaptılar” sözlerinin ise müfredata karşı çıkanlara yönelik olmadığı düşüncesi uyandı bende nedense.
Çünkü bu ülkede yasaklar hiç olmadığı kadar çok arttı AK Parti iktidarında, adaletsizlik öylesine bir hal aldı ki; adalet sistemi ülkenin en güvenilmez kurumlarından biri oldu, ülkenin alt gelir gurubundaki vatandaşın çocuğunun iyi eğitim alması bir yana karnını doyurması dahi zorlaştı, sınıf atlaması, bilgi, beceri ve yeteneklerinin keşfedilmesi ise imkansız hale geldi.
Şimdilerde sadece parası olanın çocuğunun eğitim aldığı, hatta bu eğitimi de çoğunlukla bizim ülkemizde değil, yabancı ülkelerde aldığı, garibanın çocuğunun kiracı doğup kiracı olarak yaşamına devam ettiği, tüm yeteneklerin ekonomi ile doğrudan ilgili eğitim sisteminin altında çökerek yok olduğu zamanları yaşıyoruz.
Bu sistemi de bundan önceki sistemleri de bundan 20 yıl önceki sistemleri de benim gibi ‘Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’ne karşı duran bakış açısının geliştirmediği aşikar olduğuna göre, ülke şu anda sizin geliştirdiğiniz eğitim sisteminin içine doğmuş çocukların üretime dahil olmaya çalıştığı bir döneme geldiğine ve bu dönemden siz memnun olmadığınıza göre bence daha fazla muhalefet partisi sizmişsiniz de iktidar bizmişiz gibi yapmanın alemi yok!
Bu ülkeyi bu hale siz getirdiniz!