Uzun süredir Bursa’nın önemli gündem maddelerinden biri olan Uludağ Alan Başkanlığının önce yasası çıktı, ardından da milli park sınırlarını daraltan Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi geldi.
Haliyle, uzun süredir Alan Başkanlığının karşısında olan ve çeşitli toplantılarla, açıklamalarla, neden karşı duruş sergilediklerini duyurmaya çalışan, taaa Ankaralara kadar giderek milletvekilleri ile görüşüp durumu izah eden, sivil toplum kuruluşları yine bir basın açıklaması düzenledi.
Yine Uludağ Alan Başkanlığına neden karşı olduğuna ilişkin metin okundu. Bu kez CHP’li milletvekilleri tam kadro oradaydı. (CHP’nin kendi listelerine katıp meclise gönderdiği muhalefet partisi vekilleri maalesef yoktu. Bundan sonra da CHP’nin yanında yer alacaklarını pek sanmıyorum!) İYİ Parti vekilleri ise görevli olduklarından açıklamada hazır bulunamadılar. Parti İl Başkan Yardımcılığı düzeyinde temsil edildi.
Gelelim Alan Başkanlığına neden karşı durulduğuna…
Konuyu dört ana argüman içinde inceleyebiliriz:
İlk olarak; Uludağ Milli Parkı’nın Alan Başkanlığına ayrılan kısmının, yani 2 bin hektarlık bir alanın Milli Park statüsünün kaldırıldığı bugünden itibaren, Milli Park’ın kaynak değerlerini oluşturulan endemik bitki ve hayvan çeşitliliği ve Bursa’nın yaklaşık yüzde 90 oranında içme suyunu karşılayan su kaynakları yeteri kadar korunamayacaktır. Hatta Bursa tarımının ve yerleşim alanlarının Uludağ’dan gelebilecek sellere maruz kalabilecektir, öngörüleri hakim sivil toplum kuruluşlarında.
İkinci önemli konu; Uludağ Milli Parkı sınırları içerisinde verilen turizm izinleri ve yapılan turizm kiralamalarına konu tesis gelirleri tabiat ve biyolojik çeşitliğinin korunması ile ziyaretçilerin temel ihtiyacına yönelik korunan alanların alt ve üst yapı tesislerinin finansmanında kullanılmaktayken ve kamu yararı gözetilirken, yeni politikalarla sermayenin tesisleşmesine ve bu tesislerden de parası olanın faydalanacağı bir düzene geçilmesine sebep olacak Alan Başkanlığı.
Üçüncü itiraz konusu; Alan Başkanlığı statüsüyle koruma işlemlerinin kimler vasıtasıyla yapılacağına dair bir yasal düzenleme olmamasından, Alanın korunma işlemlerinin gerekli kamusal hafıza oluşana kadar sekteye uğrayabileceğine ilişkin.
Dördüncü ve en önemli konu ise; Uludağ Alan Başkanlığı kurumunun bahsedilen 2 bin hektarlık bölgede yeni yapılaşmaya müsaade edecek yetkilerle donatılmış olması. Bir de kanun gerekçe gösterilerek, alan sınırlarının Milli Park statüsünden çıkarılması, diğer alanların da Alan Başkanlığına devri ve ardından Milli Park alanının daha da daraltılmasına ve hatta sonlandırılmasına neden olacağı kaygısını, örnekleri olduğundan taşıyoruz hep birlikte.
Misal, Kapadokya Alan Başkanlığı kurulduğunda ilk olarak Göreme Milli Parkından sadece bir bölüm Alan Başkanlığına dahil edilmişti. 5 ay sonra ise Göreme’nin tamamında Milli Park statüsü kaldırıldı. Gelinen durum ortada…
Yani şimdiler de yapılan; ‘Uludağ 13 bin hektar, Alan Başkanlığına 2 bin hektar veriliyor’ söylemleri günü kurtarmak için yapılan konuşmalardan öteye geçmiyor.
Alan Başkanlığı’nın hemen önünde yapılan bu açıklamanın ardından jet hızında yepyeni bir açıklama organize edildiği duyumunu aldık. Bu kez Uludağ Kayak Merkezi Turizm Sanayi ve Ticaret AŞ. ortakları bir toplantı düzenleyerek, Alan Başkanlığına karşı olanlara neden karşı olduklarını anlattılar bize…
Açılış konuşmasını yapan Başkan Haluk Beceren, özellikle üstene basarak ve özetle şunları söyledi;
“Herhangi bir yapılaşma söz konusu olmayacak… Peşkeş çekilme gibi bir konu yok… Olay çok abartılıyor… Konu sadece yönetim biçiminin değişmesinden ibaret… Endemik türlerin korunmasını en çok biz isteriz… Sorunların yerinde çözümü için Alan Başkanlığını istiyoruz… Körfeze verilecek tahsisi biz de istemeyiz…”
Aslında bu duyduklarım kulağa mantıksız da gelmiyor.
Kim kendisine daha fazla rakip ister ki?
Öyle değil mi?
Yapılan açıklamadan anladığım kadarıyla, bölgedeki otel işletmecileri de yeni oteller için tahsis yaratılmasını istemiyor. Doğal yaşamın ve endemik türlerin korunmasını da en çok onlar istiyor. Hatta şöyle diyorlar; ‘Biz doğal güzellikleri, özel tür hayvan ve bitkileri satacağız turistlere…’
Tüm bunlar mantığımın en anlamlı yerine gelip oturuyor. Sonuçta otel işletmecileri için konu tamamen duygusal…
Fakat burada şunu anlayamıyorum; ‘Alan Başkanlığı ile birlikte Uludağ Arap yatırımcılara da açılacak, bölgeye has bitki ve hayvan faunası ciddi zarar görecek’ diyen sivil toplum kuruluşları ile otel işletmecileri aynı müşterekte buluştukları halde neden karşı karşıya duruyorlar.
Aklımdaki bu sorunun yanıtını da aldım toplantıda…
Efendim; otel işletmecileri bundan önceki imar planları iptal edildiğinden kendilerine otel yeri tahsisi yapılan, ancak planlar iptal olduğundan otelini yapamayan üç işletmecinin otel tahsis hakkının iadesini istiyorlar. Bu da birinci bölgede bir, ikinci bölgede iki otelin daha hayata geçirilmesi demek.
Toplantıda soramadım, ama sonradan yaptığım araştırmalara göre bu otellerden birinin Turizm Bakanımız Mehmet Nuri Ersoy’a ait olabileceği söylentisi geldi kulağıma. Doğru mudur bilemem…
Bir de Uludağ’da 12 ay turizm hayalini hayata geçirmek adına spor tesisleri için yer tahsisi durumu var talep edilen.
Konuyla ilgili bundan önce yazdığım yazıda, bahsedilen bölgenin yüksekte kaldığı ve bu nedenle daha yoğun kar yağışı aldığı, kar pistlerinin oluşması için de daha uygun bir alan olarak düşünüldüğü bilgisini aktardığımı hatırlıyorum.
Bursa’nın sırtını yasladığı Uludağ yılın 12 ayı turistlere açık bir bölge olabilir mi? Bu yoğunluğu taşıyabilir mi? Bilemiyorum…
Konunun uzmanlarının görüşleri bu noktada benim için kıymetli olacaktır…
Her iki toplantıya katılıp konuyla ilgili pek çok araştırma ve görüşme yaptıktan sonra vatandaşı da bir ayırmak lazım; Uludağ’ın müdavimi olanlar ve ancak günübirlikçisi olabilenler diye…