Bundan birkaç gün önce okulların pisliği üzerine ülke çapında düzenlenen eylemleri ve okulların temizliğini üstlenen CHP’li belediyelere izin verilmeyerek işin nasıl siyasi bir boyuta taşınmak istendiğini yazmıştım.
Belki de uzun zamandır unuttuğumuz bir gerçekliği tam bu noktada hatırlamamız gerekiyor; sağlık, adalet, güvenlik, ulaşım, şehircilik, eğitim… Adı ne olursa olsun bakanlık denilen kurumun varlık nedeni, vatandaşa kapsamındaki alanlarda hizmet etmektir. Bakanlığın var oluş amacı, kurulu bulunduğu kapsamı göz önünde bulundurarak, kamu hizmeti sunmaktır. Devlet bu amaçla bakanlıklara memur alımı yapar, binlerce kamu personeli her gün mesaiye tam da bu nedenle başlar…
Bir bakanlığın kuruluş amacının içinden vatandaşa hizmeti çıkardığınızda geriye sadece arpalıklar, bilgisayarda oynanan oyunlar, savsaklanırken izlenen diziler, ‘öğlen yemeği nerde yesek canım…’ biçimli tatsız sohbetler ve bardak bardak içilen çaylar kalır…
Elbette bakanlığın sorumluluklarını yerine getirmek için mali kaynaklara ihtiyacı vardır. Bütçeleme tam olarak bu nedenle yapılır. Kazandığı parayı cebine koymadan, aldığı ekmeği sofrasına taşımadan vergisini ödeyen vatandaşın devlete olan bitmek tükenmek bilmeyen borcunu ödemesi suretiyle oluşturulan bütçeden her yıl bakanlıklara belirli ödenekler teklif edilir. TBMM’de durum görüşülür, karar kanunlaşır, bütçeler bakanlıklara aktarılır.
Şimdi yavaş yavaş işin bizim için önemli kısmına geliyoruz. Türkiye Cumhuriyeti Devleti bütçesinden ödenek kullanan 41 kamu idaresi arasındaki en yüksek ödeneği Hazine ve Maliye Bakanlığı alır. İç ve dış borçlar da dahil olmak üzere ödemeleri bu kurumun yaptığı düşünüldüğünde şaşıracak bir tablo yok ortada. Bizim şaşırmamız gereken nokta en yüksek ikinci ödeneği alan kurumun Milli Eğitim Bakanlığı olması!
Milli Eğitim Bakanlığı uzun süredir ülke bütçesinden ikinci en yüksek ödeneği alan kurum. Elbette bu ödeneğin içine eğitim ve öğretim hizmetlerinin yaygınlaştırılması, temel eğitim için harekete geçirilmesi zorunlu personel ve alt yapı giderleri de dahil.
Eğitim hizmetlerinin böylesine yaygın olduğu bir ülkede bu duruma da şaşırmamak lazım aslında. Bizim şaşırdığımız esas nokta, bu kadar yüksek bütçe kullanan bir bakanlığın, temel haklardan biri olan eğitim hakkını, sağlıklı bir çevrede kullandırma konusundaki akıl almaz kayıtsızlığıdır.
Milyonlarca öğrenciyi, ‘tasarruf gerekçesi’ ile pislik içindeki sınıflara mahkum etmek, öğrenci velilerinin, temizlik malzemesi alıp bilfiil okul temizliğine katılmak zorunda kalması gibi akıl almaz durumlar yaratılmaması için önlem almamak, anormal ötesi bir durumdur.
İşin giderek ilginçleşen boyutunu ele aldığımızda şöyle bir tablo ile karşı karşıya kalıyoruz. 1.5 trilyon liralık (TL’nin yeni haliyle trilyon!) Milli Eğitim Bakanlığı bütçesinin yüzde 80’lik kısmı zaten personel harcamalarına gidiyor.
1.5 trilyon liralık bütçeden sadece yabancı öğrencilerin eğitim gördüğü okullara temizlik personeli ve temizlik malzemesi almak için doğru dürüst ödenek ayrılıyor. Çünkü bu okullar ‘sığınmacı öğrenciler okuyacak’ gerekçesi ile Avrupa Birliği Fonları kullanılarak yapıldı, içine sığınmacı öğrenciler de yerleştirilerek, bizim çocuklara üç beş fazladan derslik oluşturularak, muhteşem bir cin fikirlilikle inşa edildi. Haliyle şimdi Avrupa Birliği diyor ki, ‘Bizim fonlarımızla yaptığınız okullarda okuyan yabancı öğrencileri pislik içinde okutamazsınız!’
‘Bizim çocuklar ne olursa olsun’, diyen Milli Eğitim Bakanlığı da derya deniz bütçesinden ‘temizlik işi bizim velilerin işi’ deyip sıyrılıp çıkıyor konunun genelinden…
Okulların pisliğini eline temizlik bezi alıp çocuğunun sınıfına koşan veliler sineye çekiyor, hoooppp hemen arkasından daha güzel bir girişimle gündeme düşüyor Sayın Bakan Yusuf Tekin.
İlkokullar için örnek beslenme çantası listesi…
Çiğ sebze, buğday ekmeği, süt, kek, meyve, tost, poğaça…
Liste şahane de millette para yok!
Para olsa zaten herkes biliyor çocuğunun beslenme çantasına ne koyacağını…
Sanki devlet eliyle vatandaşla dalga geçmenin ayrı bir kitabı çıkacak da taslak olarak üzerimizde çalışıyorlar…
Çünkü vatandaşa çocuğun beslenme çantasına meyve sebze koyun, süt kuru yemiş koyun diyen Milli Eğitim Bakanlığı bir diğer taraftan garibanın çocuğunu MESEM denilen zincir üzerinden çoktan işçi etti bile…
Pek çok sendikanın devlet eliyle çocuk işçiliğin pekiştirilmesi olarak nitelendirdiği uygulama öylesine sağlıksız işliyor ki, daha dün açılan TBMM’de CHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın, MESEM’de yaşanan sorunları Meclis gündemine taşıyor.
Verilen soru önergesinin ana başlıkları şöyle;
“Milyonlarca öğrenci eğitim çağındayken mesleki eğitim adı altında, eğitimden, akranlarından ve arkadaşlarından koparılıp sermayeye ucuz işgücü haline getirildi. Çocukların haftada bir gün okula gelmesi ise büyük ölçüde kağıt üzerinde bir uygulamaya dönüştü. Kamuoyuna yansıdığı biçimde MESEM’lerin ortaokul kademesine düşürülmek istendiği biliniyor. Dört ilde kurulmak istenen meslek ortaokullarıyla çocuk işçi yaşı 10-11 yaşa kadar gerileyecektir!”
Şimdi tüm bu verileri toparlarsak elimizde ne var bir bakalım; bütçeden en büyük ikinci ödeneği alan Milli Eğitim Bakanlığı okulları temizlemek için trilyonla ifade edilen kasasındaki paradan pay ayırmayı reddederken, yoksullukla boğaz boğaza mücadele eden vatandaşına fındık fıstık almayı salık veriyor. Tüm bunlar olurken yoksulluğun yıprattığı çocukların daha ortaokul çağında işçi yapılması için gerekli düzeneğin kurulmaya çalışıldığını da unutmayalım…
Hani neresinden tutsan elinde kalıyor, tutmasan gönül razı değil…