Dünyanın girdiği gıda krizinden, toprakları en verimli ve tarıma en uygun ülkelerden biri olan Türkiye’nin neden iki üç misli etkilendiğine bir türlü anlam veremiyorum. Bu konu üzerinde sıklıkla yazıp çizerken, geçtiğimiz günlerde şehrimizde Bursa İş Dünyası Platformu tarafından çok önemli bir toplantı düzenlendi.
Ne yazık ki, katılımcılardan biri olamadım, ama toplantıdan edindiğim bilgileri size aktarmak isterim.
En son söyleneceği ilk önce söyleme adetimi bu yazımda da ortaya koyup öncelikle sunu belirteyim, mesele sadece gıdaya erişim sıkıntısı, gıda fiyatlarındaki önlenemez yükseliş ve saçma bir biçimde tarımın bitirilmeye çalışılması değilmiş meğer.
Mesele, ‘Güvenli Gıda’ meselesiymiş aynı zamanda!
Hadi bir komplo teorisi üzerinde duralım ve bu gıda krizinin sentetik gıdaya geçiş için bilinçli olarak çıkarılıp çıkarılmadığı üzerinde minik bir an olsun düşünelim…
Bu düşünce insanın aklının bir kenarını kemiriyor, çünkü Prof. Dr. Mustafa Tayar ve Dr. Ertuğrul Yakışık tarafından yapılan “Gıda Güvenliği ve Bursa’da Hayvancılık” konulu sunum en önemli meselelerimizden birinin ‘Güvenli Gıda’ olduğunu açık açık ortaya koyan bilgilendirmeler içeriyor.
Prof. Dr. Mustafa Tayar;
“Türkiye’nin en bereketli toprakları olan Bursa’da tarımı kendi elimizle neredeyse yok ettik! Ekilebilir dikilebilir alanların yaklaşık 1/4’ü her yıl nadasta! Devlet Kurumları, Belediyeler, STK’lar tarımı tekrar ayağa kaldırmak için 5 yıllık bir plana ortak imza atmalı. Gıda tüketimi hayat pahalılığı nedeni ile güvenliğini de yitirmiş durumda. Yediğiniz içtiğiniz ürünlere dikkat edin, yakında o ürünlerin canlısını değil sentetiğini tüketeceksiniz!” diyor konuşmasında.
Tayar’ın şehrimizle ilgili sorguladıklarının yanıtını ben de çok merak ediyorum. Bir yetkili, bir muhatap bulamayacağımızın da bilinciyle, en azından tarihe not düşmek adına tekrarlıyorum aynı soruları.
Tarım yaparak yetiştirebileceğimiz doğal ürünlerin yetiştirilmesinin bir biçimde bilinçli olarak önüne geçiliyor olduğu iddiasını da içeren bu açıklama bu işin sonunun sentetik gıdalara dayanacağının sinyallerini veriyor adeta.
Özellikle sahteciliğin tavan yaptığı kırmızı ette, sentetikleştirmenin başladığına yönelik sinyalleri tüm dünyadan alırken, bunun ülkemizde olmadığını düşünmek sadece hayalperestlik olur.
Bursa İş Dünyası Platformu’nun başkanlığını yürüten iş insanı Haluk Hısımcıl’ın;
“Üst düzey bir devlet görevlisinin; ‘Bursa niye merkezi hükümetler tarafından ihmal ediliyor?’ sorusuna verdiği cevap çok hazindir. Dedi ki; ‘Bursalılar istemeyi bilmiyor ve hatta istemekten çekiniyorlar.’ Doğru değil mi? Anadolu’nun bağrında gezen hızlı tren Bursa’ya çoktan gelmiş olurdu. Yüz bin kişilik şehirlere denizin üstüne havaalanı yapan irade Bursa’nın havaalanını çalıştırabilir, üretim üssü olan bu şehrin en azından lojistiğini kolaylaştırırdı. Bursa ovası yok olmazdı. Biricik akarsuyumuz olan Nilüfer deresi kapkara akmazdı. Binlerce argüman sıralayabilirim. Ama Bursaspor ile bitireyim. İstanbul kulüplerinin, Trabzonspor’un devletten elde ettiği menfaatler sağır sultan tarafından duyulmuştur. Bırakın desteği 200 milyonluk vergi cezası kesilmiştir Bursaspor’a. Bursa’nın bir değeri daha yok olmaktadır. Sıranın hangi değerde olduğunu merakla bekliyorum. Sözün özü Bursa’lı olarak artık isteyeceğiz, en azından yüzyıllardır merkeze verdiklerimizin bir kısmını bize aktarmaları için elimizden geleni yapacağız. Başka bir Bursa yok!” diyerek sonlandırdığı konuşması da son derece kıymetli. Şehrimizin ne denli yok sayıldığının altını kalın kalemle çizen bu konuşmaya katılmamak mümkün değil.
Umarım bu kez Bursa ve Bursalılar hak ettiklerini istemeyi başarabilirler…
NOT: Geçtiğimiz günlerde yazdığım ve ‘Susuz boyahaneler mümkün mü?’ sorusunu sorduğum yazıma Deva Partisi Teşkilatlardan Sorumlu İl Başkan Yardımcısı Sadık Kutlucan’dan değerli bir katkı geldi.
Tekstil iş koluyla ilgilenen ve kendisi de Tekstil Mühendisi olan Kutlucan;
“Susuz boyahaneler mümkün mü yazınızı okudum. Bu konuda dünyada çalışmalar var, ancak sentetik ipliklerde susuz (eriyik halde) boyama mümkün. Biz bu şekilde renkli iplik üretimi yapıyoruz. Dünyada üretilen toplam tekstil miktarı 110 milyon ton /yıl bunun 80 milyon tonunun sentetik bazlı olduğunu biliyoruz. Sentetiklere su ile boyama yasaklanırsa sorun büyük oranda çözülür” diyor.
Bence bu konuyu böyle kıymetli katkılarla ve konunun tüm dinamikleri ile bir yere taşıyıp şehrin yararına dönüştürmemiz mümkün. Hepimizin aynı gemide olduğunu unutmamak gerekiyor. Sadık Kutlucan’a bu gerçeğin bilincinde olduğu için teşekkür ediyorum.