Yasemin Güler
Yasemin Güler
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

Yeni köşemden merhaba

Aslında çok da ara vermediğimiz için yeniden kavuşmak zor olmayacak diye düşünüyorum. Küçük bir mola verdim sadece. Annemi ziyaret edecek, balkonumdaki çiçeklerimin kuruyan yapraklarını ayıklayacak ve bana iyi dileklerini ileten dostların mesajlarına, telefonlarına yanıt verecek kadar küçük bir ara…

İşte yeniden birlikteyiz beni okumayı sevenlerle.

Tüm başlangıçların insanın karnında bir karıncalanma hissiyle beraber, mutluluk ve başarı ile dolmayı bekleyen bir boşluk oluşturduğu ne kadar da doğru…

Şimdi sizlere yeni bir köşeden, yepyeni bir mecradan sesleniyor olsam da aynı işi yapacağım ve aynı çizgiyi koruyacağım aslında. Elbette bunları yaparken bir yandan dijital medyanın hızına yetişmeye, bir diğer yandan da sizlere küçük sürprizler hazırlamaya gayret edeceğim.

İşin bundan sonraki kısmını da siz değerli okuyucularıma bırakıyorum. Beni ne kadar okursanız ve takip ederseniz o denli mutlu etmiş olacaksınız…

Selam faslını tamamladıysak hadi başlayalım…

4 DAL TAZE SOĞAN 5 LİRA OLUR MU? 

Beşevler Mahallesi’nin pazar günleri kurulan sebze meyve pazarı, hem bölgenin en büyük pazarı olması nedeniyle hem de hafta sonu kurulması nedeniyle, evdeki tüm yetişkin bireylerin çalıştığı ailelere de hitap ettiğinden, çokça tercih edilen bir alışveriş noktasıdır.

Bizim evde de tüm yetiştin bireyler çalıştığından alışverişimizi bu pazardan yapıyoruz yıllardır. Bir süredir yaptığımız işbölümü nedeniyle pazara eşim gidiyordu, dolayısıyla pazarın durumundan pek haberdar değildim.

Hani, “şöyle pahalılık var, bunun fiyatı şöyle yüksek” diye yazarken gerçeklerden haberi olmayan bir köşe yazarı olmak istemediğimden Ramazan mübarek günlerde pazarın nabzını kendi ellerimle bir tutmak istedim.

Düştük yollara…

Biz daha apartmandan çıkarken komşularımın “Pazara gidiyorsanız yanınıza koruma alsaydınız, dikkat edin soyulmayın, maşallah sizinki de cesaret işi, fiyatlardan haberiniz yok galiba, pazara diye gidiyoruz iki yeşillik alıp geliyoruz” sözleriyle uğurlandım.

Meselenin en başından kırılmıştı cesaretim…

Pazar yerine yaklaştığımızda normalde olması gereken insan yoğunluğunun yerinde yellerin estiğine şahit oldum ve hemen bu durumu Ramazan ayında olmamıza bağladım. Aslında gün ortasıydı ve bu bağlayış biraz saçma oldu ya da fazla iyimser.

Asıl beni şaşkına çeviren durum pazara girdiğimde gördüğüm manzaraydı.

Gözlerime inanamadım, dönüp dönüp baktım, pazarda kurulan tezgahların sayısında, dolayısıyla da ürün çeşitliliğinde ciddi bir azalma var. Tezgahların arasında kocaman büyük boşluklar göze çarpıyor. Eşime sordum, “Birkaç haftadır böyle” dedi. Yani durumun Ramazan ayında olmamızla da bir ilgisi yoktu.

Hani sürekli altını çizerek söylüyoruz ya, “bu ülkenin tarım politikası yok, gelişine yapılan tarım da ne üreticiye ne de tüketiciye fayda sağlıyor” diye. Tam da o noktayı yaşadım pazarın ortasında.

Yeşilliklerin satıldığı tezgah cebimizdeki parayı yutan bir kara delik gibiydi, tam 75 liramızı yuttu. Patatesin kilosu 9 liraydı. Bir kilo soğana da 7 lira verdim. Bundan bir yıl önce patatesler ve soğanlar çok ekildiği için depolarda çürümeye terk edilmiş, üretici ciddi zararlar etmişti. İki yıl önce ise patates ve soğanın fiyatı çok yüksek diye üretici “terörist” ilan edilmişti.

Şimdilerde de ayçiçek yağında stoklar eridi mi erimedi mi tartışmasını yaparken, bir yandan da savaş halindeki Rusya’dan ayçiçek yağı geliyor diye mutluluktan havalara uçuyoruz.

Güya zeytinin anavatanıyız, ama bizim pazardaki zeytinci “Neden zeytin fiyatları her hafta artıyor?” diye soran müşterisine “bu yıl siyah zeytin bulunmuyor, o yüzden fiyatlar sürekli artıyor” diye cevap veriyor. Biz de zeytinliklerin altında maden aranması için verilen iznin doğru olup olmadığını tartışıyoruz.

Ben ilkokula giderken, hayat bilgisi dersinde ülkemizin özellikleri konusunda öğrendiğimiz en önemli bilgi “dünya üzerinde kendi kendine yetebilen 7 ülkeden biri” olduğumuzdu.

40 yılda ne oldu bu ülkeye de kendi kendine yetemez, savaş halindeki memleketlerin ayçiçeği ekmesi için dualar eder hale geldi?

Elde olmayan tarım ürünleri için “Paramız var ki, alıyoruz’” diyerek ithalat yoluna giden, bunu düşünüp de bir tarım politikası oluşturmaya nedense çaba göstermeyen, köylerin okullarını ellerinden alan, sağlık ocaklarını kapatan, böylelikle kırsal kesimi tam anlamıyla bir mahrumiyet bölgesine çeviren tüm kamu yetkililerini, başta bakanlık olmak üzere, bu konunun asıl sorumlusu ilan ediyorum.

Yazıktır bu ülkenin insanına, Ramazan mübarek günde 4 dal taze soğan 5 lira olur mu?

HABERLER