Türk aile yapısının anne babalara yüklediği sorumluluklar düşünüldüğünde hepimizin ağzında şöyle bir cümle sürekli dolanıyor; ‘Ben çocuklarım için yaşıyorum, tüm bunları çocuklarım için yapıyorum.’
Basitçe söylemek gerekirse, ömrümüzü vakfettiğimiz durum, çocuklarımızın kendi ayakları üzerinde durabilecekleri noktaya gelmelerini sağlamak, birer iş edinmelerini, kendilerini geçindirmelerini, bizim gibi bir aile kurmalarını ve yine aynı cümleleri söyleyerek, geleceğe aynı cümleleri tekrar ederek devam etmelerine önayak olmak…
Kısaca kendi soyunu devam ettirme kaygısı…
Fakat iş her geçen nesilde biraz daha zor, biraz daha karmaşık bir hal alıyor. Hele de bizim ülkemizde.
Çocuklarını yetiştirmek için artık anne ve babanın birlikte çalışmasının mecburi olduğu yepyeni aile yapımız bir diğer yanıyla moderniteye de göz kıptığından, çekirdek olarak devam edip, çocuğun anneanne ya da babaanne tarafından büyütülmesini reddediyor. Hadi reddetmedi diyelim, çalışmak için zorunlu şehirde olma durumu bu işe imkan sağlayamayabiliyor.
Dedim ya moderniteye göz kırpıyoruz. Dolayısıyla yeni eğitim metotlarına sıkı sıkıya sarılıyoruz, çünkü çocuğumuzun bizden daha ileriye gidebilmesi için bu metotlara ihtiyacımız var. Şimdilerde eğitim sistemi bize çocuğun erken yaşta anaokuluna başlamasını, böylelikle hem öğrenmeye uyumlanmasını hem birey olarak gelişimini uygun zemine oturtmasını hem de sosyalleşmesini salık veriyor.
Bir diğer yandan bakıldığında ise anne babası çalışan küçük bir çocuğun tek başına evde kalması zaten imkansız olduğundan anaokullarının, kreşlerin yolu tutuluyor.
Gelelim bu noktada yapılacak olan harcamaya.
Geçen yıl da benzeri bir artıştan söz ettiğimizi, bu artışa maruz kalan tüm veliler yakından hatırlayacaktır. Bu yıl için de öyle TÜİK’in öngördüğü gibi bir enflasyon oranı artışından söz edemiyoruz elbette özel anaokulları ve kreşlerin ücretleri konusunda. Hatta giderek işin çığırından çıktığını dahi söylemek mümkün.
Geçtiğimiz yıl zaten bir önceki yıla oranla yüzde yüzün üzerinde zamlanan fiyatlar bu yıl da yüzde yüzün üzerinde bir zam görerek 17 bin lira ile 35 bin lira arasında bir banda oturuverdi.
Elbette her işin daha lüksü, dolayısıyla daha pahalısı var. Verdiğim rakamlar orta halli bir kurum için geçerli. Bunu unutmamak önemli.
Fark etmiş olmalısınız 17 bin lira zaten bir asgari ücret. Haliyle asgari ücretle çalışan bir annenin çocuğunu bulabileceği en ucuz kreşe vererek dahi çalışmaya gitmesi artık mümkün değil. (Buraya hemen kadınların çalışma hayatından neden uzaklaştığına dair önemli bir ayrıntıdır ekini de düşelim)
Diyelim ki, üst düzey bir çalışansınız o zaman da maaşınızın hatırı sayılır bir kısmını çocuğunuzun anaokulu eğitimi ya da kreş masrafı için harcayacağınızı göz önüne almanız gerekiyor.
Köylerden ya da yaşadıkları şehirlerden çocuklarının yanına göç eden anneanne ya da babaannelerin sayısı giderek artıyor bu nedenle.
Her şeye göğüs gerdiniz ve çocuğunuzun eğitimini anaokulu seviyesinden itibaren yemeyip içmeyip başlattınız diyelim, zaten çoğumuz böyle ilerliyoruz. İşin sonunda, yani çocuğunuz üniversiteden mezun olduğunda tek hedefiniz olan ‘çocuğum kendi ayaklarının üzerinde tek başına dursun’ kısmına ulaşabileceğinizi sanıyorsanız yaşayabileceğiniz hayal kırıklığına şimdiden hazırlanmalısınız.
Çünkü geçtiğimiz günlerde tercih sonuçları da açıklanan YKS sonrasında kontenjan açığı bulunan onlarca bölüm olduğu ortaya çıktı.
Çünkü dünya değişti ve biz bu değişimin her konuda olduğu gibi eğitim konusunda da çok çok dışında kaldık!
Dünyanın en iyi üniversite ve diğer öğretim kurumları tüm derslerini çoktan sanal ortamlarda herkese açık hale getirdi, getirmeye de devam edecekler.
Böylece bilgiye aç çocuklar için tek bir kanaldan bilgi alma yerine, çok farklı kanallardan bilgilenerek çok daha farklı analiz ve senteze ulaşmak mümkün olacak. Elbette bunun için analiz ve sentez metotlarını bilmek gerekiyor, bizim ülkenin bu konuda zaten sınıfta kaldığını hemen hatırlatmakta fayda var.
Dünya dijital eğitime geçerken bizim hala ülkenin her mahallesine üniversite binası dikmeye çabaladığımız kısmını da atlamayalım!
‘Değişime direnir, klasik eğitimde ısrar eder, çocuklarımızı bilgi hamalı ve sınav köleleri haline getirmeye devam edersek çok şeyler kaçırırız’ diyor uzmanlar. Biz de tam bunu yapıyoruz!
Tüm ülkenin kurumsal hafızasını, şehirlerin kimliklerini, tarih içinde doğru bildiklerimizi sıfırlamak konusunda bir yarışa girdik. Her şeyi sistematik bir biçimde yeniden inşa ediyoruz, ancak bir yandan da bu inşanın son derece çarpık olduğunu hepimiz görüyoruz.
Birkaç nesil sonra çiftçilik, hayvancılık yapacak köylü bulmak mümkün olmayacak. Tamircisi, terzisi, kuaförü, berberi… Öğrencileri sınavlar, sosyal medya ve bilgi hamallığının ötesine geçmeyen dayatmalarla eğitimden öylesine uzaklaştırdık ki okulun, öğrenmenin tek adresi olduğunu hatırlayan kalmayacak!
Kolay para kazanmak öylesine kanımıza işledi ki alın terinin, milli ve manevi değerlerin ne olduğunu hatırlayan kalmayacak…
Şimdilerde herkesin bugün itibariyle tutuksuz yargılanmasına karar verilen Dilan Polat gibi kafasına dolarlardan bigudiler sarıp, başından aşağı altınlar döküp dolaşmak istediğini kimse inkar edemez herhalde.
Anne babaların varını yoğunu döküp büyütmeye çalıştığı çocukların akıllarında ilginç bir canlı yayın açarak sosyal medyadan para kazanmak gibi düşünceler dolaşırken bu işi nasıl başarabiliriz bilemiyorum.
El birliği ile çürüttüğümüz bir toplumun içinde çocuklarımızı birer cevher olarak büyütme hayali tüm anne babaların gönlünde yatıyor bundan eminim, ama bunu nasıl başarabileceğimiz gerçekliğini uzmanların dahi kaybettiğini görebiliyorum.
Yeni Türkiye, yeni gelecek hepimize hayırlı uğurlu olsun…