İnsan bedenlerinin inşaat enkazına karıştığı deprem bölgesinde, acı ile yaşama tutunma iç içe geçerken, tüm şehirler kendine pay çıkarmaya çalışıyor olanlardan.
Akıllarda utana sıkıla yer alan soru ise şu; ‘Aynı yıkıcılıkta bir deprem batıda gerçekleşseydi ülke iflas mı ederdi?’
Ülke ticaretinin ve çeşitli kurumların en önemli merkezlerinin batıda olduğunu düşünürsek, hatta insan yoğunluğunun büyük bölümünün de olası bir İstanbul depreminden ciddi biçimde etkilenecek noktalarda toplandığını göz önüne alırsak, bu sorunun yanıtı ‘evet!’ olur herhalde.
1999 depreminde hissettiğimiz korkunun ardından kısa süreli dersler çıkardıktan, sonraki dönemde de çıkardığımız derslerden edindiğimiz sonuçların boşluklarından yararlanmak için yollar aradığımızdan, bir arpa boyu yol alamamıştık.
Şimdi hemen her belediyenin kendi imkanları çerçevesinde harekete geçmeye çalıştığını, aksaklıkların nerede olduğunu tespite yöneldiğini görüyorum. Geç kalınmış, ancak yapılması büyük fayda sağlayacak işler bunlar.
Herkesin dilinde popüler bir şarkı sözü gibi ‘kentsel dönüşüm tek çözüm’ cümlesi dolaşıyor.
Ben de diyorum ki; YANLIŞ!
Daha doğrusu çekincelerim var.
Öncelikle işin neresinin yanlış neresinin doğru olduğunu anlatmaktan başlayalım, sonrasında da önerilere ve çekincelere geçelim.
İlk olarak kentsel dönüşüm çok uzun vadeli bir süreç, aynı zamanda çok da maliyetli. Evet ülkemizin toptan bir dönüşüme ihtiyacı var. Bunun adına kentsel dönüşüm mü dersiniz, ülkesel dönüşüm mü dersiniz bilemiyorum, ancak bildiğim bir şey varsa o da şudur ki; bizim deprem konusunda risk taşıyan bütün şehirlerimizde kentsel dönüşüm yapacak kadar zamanımız olmayabilir!
Bu noktada bir önerim olacak; kentsel dönüşüm mutlak çözümdür ve en gerekli yerlerden başlamak suretiyle uygulanmalıdır elbette, fakat bina güçlendirme çalışmalarının da hayat kurtarıcı olduğu gerçeği göz ardı edilmemeli.
Konuyla ilgili pek çok haber sitesinde yer alan bir bilgi var;
“Hatay’da 2009’da ODTÜ İnşaat Mühendisliği’nden Prof. Dr. Güney Özcebe liderliğinde karbonnanofiber kompozit malzemelerle güçlendirme yapılan binanın ikizi çökerken kendisi ayakta kaldı” deniyor.
Bir projenin deneyi olarak seçilen ve güçlendirilen bina hasar almış, ancak içinde yaşayanların sağ salim dışarıya çıkmasına yetecek kadar da ayakta kalabilmiş.
Önerim şudur ki;
Bu ara çözüm bize birkaç bina, birkaç sokak önde ilerlemek için çare olabilir. Öyle Nilüfer’deki gibi bütün binaları kentsel dönüşüm kapsamına sokmak yerine, ihtiyacı olandan başlanıp güçlendirme çalışmaları ile birlikte yürütülebilir mesele.
Bu arada Nilüfer’deki gibi demişken değinmeden geçemeyeceğim bir detay daha var. Malumunuz defalarca yazıp çizdiğimiz projesine uymayan, ancak bina tamamlandıktan sonra ruhsat alan yapılarımız pek çok Bursa’da.
İşte bu yapıların da hızla ve ciddiyetle depreme dayanıklılık konusunda sorgulanması lazım.
Neden mi?
Şöyle düşünün, bir bina için gerekli çalışmaları ve projeleri yapıyorsunuz. Her şey 5 kat üzerinden planlanıyor, ama siz binayı 10 katlı yapıyorsunuz. Binanın ilk beş kattan sonrasının kaçak olduğu bir yana, bir şekilde ruhsat alan bu binaya 5 kata uygun temel malzemesi kullanıp 10 katlık yük yüklüyorsunuz. Dolayısıyla bu binaların depreme dayanıklılığının kontrolü büyük önem arz ediyor.
Önerim, altı dükkan olan binaların envanterlerinin çıkarılması işinin hemen ardına bu binaların detaylı tetkiklerinin eklenmesi yönündedir. Yoksa şimdilerde deprem bölgesinde gördüğümüz lüks ve yüksek katlı binaların akıbetini şehrimizde yaşamamız an meselesi.
Gelelim çekincelerime;
1999 depremini görüp yaşamış biri olarak, depremden sonra uzmanların açıklamalarını da can kulağı ile dinledim, pek çok konuşma şöyle sonlanıyor; ‘Aslında kurallar binaların güvenli inşa edilmesi için gayet ciddiyetle hazırlanmış, koruyucu ve başarılı. Keşke kurallara uyularak binalar inşa edilseydi…’
Yaaa…
Keşke…
Ama öyle olmadı değil mi?
Çünkü yeni bir kural getirildiğinde bizdeki adet bu kuralın neresinden dolanarak işi kendi lehimize çeviririz mantığını işletmektir.
Siz istediğiniz kuralı getirin, istediğiniz denetimi sağlayın, hatta denetimcinin denetimcisini başa getirin işler böyle bir mantıkla ilerlediği sürece bir arpa boyu bile yol alamayız.
Ortada para döner, ortada hatır döner, ortada işinden olma korkusu döner, ortada siyaset döner…
Döner Allah döner…
İşte bu yüzden tüm ülkeyi kentsel dönüşümle inşa etsek dahi bu binaların sağlamlığından emin olabilecek miyiz sorusu kemirecek aklımı…
En büyük çekincem zihniyetimizin değişmemesi kısacası…