Eğitim Reformu Girişimi’nin (ERG) analizine göre, okul dışında kalan çocuk sayısı %38,4 arttı.
Böylece zorunlu eğitimde olması gereken 200 bine yakın çocuk daha eğitim dışına çıktı.
Okuldan ayrılma %74 oranıyla en çok ortaöğretim (lise) seviyesinde yaşandı. 14-17 yaş aralığındaki bu çocukların sayısı geçen yıla kıyasla 168 bin artarak 452 bine ulaştı.
BBC Türkçe’ye konuşan araştırmacılar, eğitim dışındaki çocuk sayısında görülen bu artışta ekonomik krizin etkili olduğunu belirtiyor.
Türk Eğitim Derneği TEDMEM Eğitim Uzmanı Dr. Nilgün Demirci Celep, “Zorunlu eğitim çağında olup okul dışında kalan öğrenci sayısı yarım milyonu aşmış durumda” diyor.
MEB ise sayılardaki farkın açık öğretim kayıtlarını pasife alan öğrencilerden kaynaklandığını ifade ediyor.
Öte yandan Türkiye’de ne eğitimde ne de istihdamda yer alan kadın ve kız çocuklarının oranı erkeklere göre çok daha yüksek.
‘Çocuklar okula değil, işe gidiyor’
Türkiye’de eğitimden erken ayrılma oranı özellikle 15 yaştan itibaren artıyor.
Uzmanlara göre temel sebepler arasında çocuk işçiliği ve çocuk yaşta evlilikler yer alıyor.
TÜİK verilerine göre, zorunlu eğitim çağındaki 15-17 yaş grubundaki çocukların yüzde 22,1’i iş gücüne katılıyor.
Celep, 15-17 yaş grubundaki 861 bin çocuğun, çalıştığını söylüyor:
“Çocuklar okula değil, işe gidiyor; aile ekonomisine katkıda bulunmak için iş hayatına atılıyorlar. Bu durum, özellikle ekonomik sıkıntı yaşayan ailelerde daha yaygın. Eğitim masraflarının artması da okula devamı zorlaştıran bir etken haline geliyor.”
2023-24 eğitim öğretim döneminde, eğitim dışında kalan çocukların yüzde 53,6’sı erkek, yüzde 46,4’ü kız çocuğuydu.
Önceki yıllardan farklı olarak, eğitimden kopan erkek çocuklarının sayısı kız çocuklarından fazla oldu.
Ekonomik nedenler sebebiyle çalışma ihtiyacı, erkek çocuklarının okuldan ayrılmasının en önemli nedenleri arasında yer alıyor.
Eğitim Reformu Girişimi (ERG) Politika Analisti Özgenur Korlu, ekonomik faaliyetlere katılımın erkek çocukları arasında daha yaygın olduğunu söylüyor.
‘Kız çocukları ev işlerine yönlendiriliyor’
Türkiye’de ne eğitimde ne de istihdamda yer alan genç kadın ve kız çocuklarının oranı erkeklere göre çok daha yüksek.
Eurostat verilerine göre, 15-24 yaş arasında ne eğitimde ne de istihdamda olan gençlerin oranı %31,1.
15-24 yaş arasındaki kadınlar ve kız çocuklarında bu oran %46’ya çıkarken, erkeklerde ise %14,9 seviyesinde kalıyor.
Korlu, gençlerin hem eğitime dönmesi hem de istihdama katılabilmesi için gerekli politikaların, toplumsal cinsiyet eşitliği perspektifinden kurulması gerektiğini söylüyor:
“Erkekler bazında baktığımızda çok daha Avrupa geneline yakın bir oran görürken, kadın ve kız çocukları tarafında oran çok daha fazla. Bu sorun kadın ve kız çocuklarında çok daha ciddi. Öncelikle kız çocuklarının eğitim imkanı ve kadın istihdamının konuşulması gerekiyor.”
“İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmekle başlayan süreçte hem eğitimdeki bazı projeler kaldırıldı hem de toplumsal cinsiyet eşitliği ismi bütün alanlardan silindi. Fakat bu veri, ekonomik problemin dahi toplumsal cinsiyet eşitsizliği ile ilgili olduğunu gösteriyor.”
Celep ise, “Kırsal kesimde ise çocuklar, ev işlerine yardım etmek ya da okula ulaşım sorunu gibi sebeplerle okula gidemiyor. Kız çocuklarının ev işlerine yönlendirilmesi ve eğitimlerine devam etmelerinin engellenmesi çok önemli bir sorun” diyor.
MEB: ‘Açık öğretimden kaynaklandı’
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) ise ortaöğretimdeki (lise) öğrenci sayısındaki azalmanın, açık öğretim okullarında kaydını pasife alan öğrencilerden kaynaklandığını belirtti.
Bakanlığın bilgi notuna göre, 18 yaş üstü zorunlu eğitim dışındaki açık ortaöğretim öğrencilerin sayısı 788 bin 245 azaldı; ortaöğretim verilerindeki düşüşün yüzde 84’ü açık ortaöğretimdeki azalmadan kaynaklandı.
Zorunlu eğitim çağındaki 14-17 yaş aralığında ise bir önceki yıla göre 145 bin 685 öğrenci azalma olduğu ve ortaöğretimdeki toplam azalmanın sadece yüzde 16’sının bu durumdan kaynaklandığı ifade edildi:
“Bu öğrencilerin eğitimi terk ettiği iddiası doğru değildir. Zira açık öğretim okullarında kayıt yenileme işlemi yapılmaması durumunda öğrenci pasif duruma düşer. Öğrenciler, kayıt yenileme işlemini yaptırmaları halinde ise aktif duruma geçerek eğitimine devam edebilir. Pasif öğrencilerin sayısı, kayıt yenilemelere göre yıl içinde değişiklik gösterebilir.”
Fakat uzmanlara göre, açık öğretime kayıtlı öğrenci sayısındaki azalma da sorunun bir parçası.
Korlu, “Türkiye’de açık öğretim parasız bir eğitim değil. Demek ki orada da bir bariyer var. Belki de ekonomik koşullardan kayıtlarını yenileyemediler ya da lise diploması eskisi kadar değerli gelmiyor” diyor.
Celep ise açık öğretimin ancak istisnai koşullarda başvurulması gereken bir seçenek olması gerekirken, zorunlu eğitimdeki öğrencilerin yüzde 6,6’sının açık öğretimde okuduğunu söylüyor.
Bölgeler arası okullaşma farkı yüksek
OECD’nin Bir Bakışta Eğitim 2024 raporuna göre, Türkiye’de okullaşma oranları bölgelere göre büyük farklılıklar gösteriyor.
15-19 yaş aralığı için Kuzeydoğu Anadolu-Doğu bölgesinde okullaşma oranı %60,5 ile en düşük düzeyde. En yüksek katılım oranı ise %83,2 ile Kuzeydoğu Anadolu-Batı bölgesinde.
Celep, Türkiye’nin doğusu ile batısı arasında okullaşma oranları arasındaki farkın oldukça yüksek olduğunu söylüyor:
“Ortaöğretimdeki okullaşma oranının düşük olduğu bölgelerde istihdam oranları da düşük düzeyde. Bu durum bize bölgesel eşitsizliklerin hem eğitim hem de istihdam alanında ciddi sonuçlar doğurduğunu ortaya koyuyor.”
‘Çocuk yoksulluğu ciddi bir etken’
Uzmanlar, Türkiye’de giderek artan çocuk yoksulluğunun da ciddi bir etken olduğunu vurguluyor.
Geçtiğimiz aylarda yayımlanan PISA 2022 verilerine göre, Türkiye’deki öğrencilerin %19’u, yani her 5 öğrenciden biri haftada en az bir kere parasızlıktan öğün atlamak zorunda kalıyor. OECD ortalamasında bu oran %8.
EUROSTAT verilerine göre ise, Türkiye’de çocukların %45,4’ü yoksulluk ve sosyal dışlanma riski altında.
TÜİK’in Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırmasının verileri de benzer şekilde çocukların %30’dan fazlasının yoksullukla mücadele ettiğini ortaya koyuyor.
Celep, yoksulluğun çocukların geleceklerini şekillendirdiğini ifade ediyor:
“Yoksul bir çevrede büyüyen çocukların, eğitim hayatlarını tamamlayıp toplumda güçlü bir yer edinme şansları daha düşük. Hatta bazı ülkelerde, yoksul bölgelerde doğan bireylerin, daha zengin bölgelerde doğanlara göre 8-9 yıl daha az yaşadığı biliniyor.”
“Yani yoksulluk nesilden nesle aktarılıyor, sadece bugünü değil, geleceği de etkiliyor. Bu döngüyü kırmak ve çocukların erken çocukluk döneminden itibaren iyi olma hallerini sağlamak üzere toplum temelli müdahaleler ve iyileştirme çabaları gerekiyor.”
‘1 milyon genç iş hayatına kazandırılmalı’
Ne eğitimde ne de iş hayatında yer alan gençler iş dünyasının da gündeminde yer alıyor.
İstanbul Ticaret Odası (İTO) Başkanı Şekib Avdagiç 9 Ekim’de yaptığı açıklamada, ne okulda ne istihdam da olan yaklaşık 3,5 milyon gencin 1 milyonunun çok hızlı bir şekilde iş hayatına kazandırılması gerektiğini söyledi:
“Hep enflasyonu ve döviz kurunu konuşuyoruz. Ne okulda ne işte olan gençlerimizden 1 milyonunu iş dünyasına katmak için yapacaklarımızı, enflasyon ve dolar kurundan önce konuşmak zorundayız.”
Avdagiç, iş hayatında sıkça konuşulan personel ihtiyacının, bu gençlere yönelik düzenlenecek sertifika ve eğitim programlarıla çözülebileceğini ifade ediyor.
Türkiye’nin doğurganlık hızının 1,51 ile Fransa’nın ve İngiltere’nin dahi altına indiğini söyleyerek, bu tabloda göçmen iş gücüne ihtiyaç duyulduğunu kaydediyor.