Gazze’nin 2,3 milyonluk nüfusunun yarısı çocuklardan oluşuyor. İsrail’in, abluka altındaki Gazze Şeridi’ne yönelik saldırılarında hayatını kaybeden çocuk sayısı dünyada son 3 yılda öldürülen çocuk sayısının üzerinde. Şu ana kadar henüz 1 yaşını doldurmamış bebeklerin de aralarında bulunduğu 4 binin üzerinde çocuk yaşamını yitirdi. Bu sayı her geçen gün ne yazık ki artıyor.
Ancak Filistin’de hayatta kalan çocuklar da kurban. Zira çocuklar baş etmeleri mümkün olmayan bir travmayla karşı karşıya. Gazze’de akan kan durmazsa, çocukların yaşadığı bu travma onları ömür boyu etkisi altında tutacak ve çok sayıda psikolojik rahatsızlığa yol açacak.
Psikiyatri Uzmanı Prof. Nesrin Dilbaz ve Çocuk Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Özalp Ekinci, bölgedeki dramı ve sonuçlarını TRT Haber’e aktardı.
‘ÇOCUKLAR HAYATA KARŞI GÜVENİNİ KAYBETTİ’
Prof. Nesrin Dilbaz sözlerine; “Ruhsal ve fiziksel bir travma çocuklarda korku, dehşet ve çaresizlik hissi yaratıyor” diyerek başlıyor.
Filistinli çocukların içinde bulundukları durumu, çocuk zihniyle neler hissediyor olabileceklerini anlatıyor.
“Kişinin kendisinin ya da yakınının ölüm ya da yaralanma tehlikesi varsa bu ruhsal travma. Gazze’deki çocuklarımızın aslında yaşadıkları durum tamamen bununla ilgili. Çocuklar biraz daha farklı yaşıyorlar travmayı. Daha farklı derken daha hafif değil, daha ağır yaşayabiliyorlar. Bir kere şiddet tehdidiyle fazlasıyla karşı karşıya geldikleri için çocuklarda travma sonrası stres bozukluğu oluşuyor. Çocukların ebeveynleri ölmese de, ebeveynlerinin korku reaksiyonlarına şahit olmaları da benzer bir problem. Ayrıca fiziksel olarak yaralanma, kaçırılma, uzuv kaybı gibi durumlarla da maalesef baş edemiyorlar. Özellikle çok ciddi fakirlik, açlık çocuklarda uzun vadede kendilerini yoksun ve değersiz hissetmeleriyle sonuçlanabiliyor.”
Çocukların güvendiği insanlar ölüyor ya da yaralanıyor… Güvenli hissettiği evleri yıkılıyor… Yaşadığı şehirden ya da bölgeden sürülüyorlar. Böyle bir durumda bir çocuğun dayanıklı olması mümkün değil diyor Nesrin Dilbaz.
“Sadece hayata yönelik değil insanlara yönelik, insanlığa yönelik bir güven kaybı oluyor. Şu anda çocukların ne yaşadığını düşünün, hiçbir şeye güvenemiyorlar. İnsanlığa güvenemiyorlar, yakınlarıyla ilgili güven duygusu yok. Bırakın yarınları, bir saat sonrasında ne olacağına dair güvenleri yok. Bu tabii ki onlarda dehşet ve korku duygularının daha da artmasına yol açıyor. Kendinizden daha güçlü, fiziksel olarak baş edemediğiniz birisi tarafından geldiğinde şiddet eylemi, kendinizi daha da baskılanmış, güçsüz ve çaresiz hissedersiniz.”
Nesrin Dilbaz saldırılardan kurtulan çocukların ileride ne gibi problemler yaşayacağını tarihten örnekler vererek anlatıyor:
Travma sonrası stres bozukluğu, depresyon, anksiyete bozukluğu gibi ruhsal hastalıklar ortaya çıkabiliyor. İkinci Dünya Savaşı’nda gördük biz bunu. Bu şekilde ebeveynlerinden, yerlerinden ayrılan çocuklarda ileride çok belirgin ruhsal hastalıklar oluştu. Bunların hepsi özellikle çocuklarda ciddi bir travma olarak yaşanıyor. Terör saldırıları, kaçırılma, yaşam tehdidi bunların hepsi savaş sırasında çocukların karşılaştıkları durumlar ve uzun vadede çocukların gelecekteki yaşantılarını çok ciddi biçimde etkiliyor. Barış dolu bir yaşam sürdürmekte çok zorlanacaklar. Bazı yetişkinler bu hastalıktan ciddi bir dayanıklılıkla çıkabiliyorlar ama çocuklar çıkamıyor. Çocuklarda o dayanıklılık yok. Çocuğun bunu yapabilecek gücü yok. Var olan gücü de erişkinler tarafından elinden alınıyor. “
TRAVMA ÜZERİNE EN ÇOK ÇALIŞAN ÜLKE: İSRAİL
Travma Sonrası Stres Bozukluğu en çok Vietnam ve İkinci Dünya Savaşı sonrası görülen bir ruhsal rahatsızlık. Travma üzerine en çok çalışmalar yapan ülkelerden biri ise İsrail… Nesrin Dilbaz, İsrail’in travmaya yönelik çalışmalarına da şu sözlerle değiniyor:
“Yıllarca onlar da benzer travmalara maruz kalmışlar ama ilginç olan, şu anda benzer şeyi orada çocuklara yaşatıyor olmaları. Bakın erişkinlere yaşatıyor olmaları da zaten asla kabul görecek bir şey değil. Ama çocukların buna maruz kalması gelecekteki bütün yaşamlarını ipotek altına almak demek. Hiçbir insan bunu çocuklara yönelik isteyerek ve bilerek yapmamalı.”
‘İNSANLIK TARİHİNİN EN KARA GÜNLERİ’
Çocuk Psikiyatri Uzmanı Özalp Ekinci ise yaşananları ‘insanlık tarihinin en kara sayfalarından biri” olarak nitelendiriyor.
“Çocuk ve gençlerin hayatında bu yaşanan olayların, bombalamaların, kayıpların, insanların katledilmesinin anlamı çok daha yıkıcı, çok daha geri dönülmesi geri döndürülmesi mümkün olmayan acılar oluşturuyor tabii ki. Önce şunu vurgulamak lazım. Böyle bir süreç içinde aile üyesini ya da mahallesinden bir çocuğu, bir tanıdığını bombalama sırasında kaybeden ya da yaralandığına şahit olan çocukların yaşadıkları, içinde bulundukları durum, olabilecek en yüksek şiddetteki travmadır. Burada o çocukların hepsinin travmadan sonra gelişen ruhsal tablo açısından kesin bir risk altında olduğunu vurgulamamız lazım.”
Peki çocuklar bu travmayı atlatabilir mi? Özalp Ekinci, bu soruya şöyle yanıt veriyor:
“Çocukların bu travmayı ne düzeyde atlabileceği sorusu, yaşanan olayların ne kadar daha devam edeceği ile direkt olarak ilişkili. Çünkü travmatik olaylarda iyileşmenin en temel şartı, travmatik yaşantının en erken zamanda ortadan kaldırılmasıdır. Sonrasında ise çocuğun güvenli bir hayata ve uygun koşullara ulaşabilmesinin sağlanmasıdır. Bu bağlamda, saldırıların ve savaşın erken zamanda bitirilmesi şu an o bölgede yaşayan çocukların geleceğini belirleyecek. Ailesinden bir ya da birden fazla üyenin kaybı olan, kendisinde fiziki yaralanma ve kalıcı fiziki/tıbbi yaralanmaları olan çocuklarda hayat boyu devam edecek ruhsal şikayetlerin olması beklenebilir. Savaşın bitirilmesinin ardından bu bölgedeki tüm çocukların düzenli psikiyatrik ve sosyal desteğe ihtiyacı olacak.”
YORUMLAR