Besinleri iyi ya da kötü olarak ayırmanın insanlar üzerinde stres yarattığına değinen Gastroenteroloji Diyetisyenliği Derneği Başkanı Prof. Dr. Murat Baş, “Bunun yerine; besleyici, orta düzeyde besleyici, daha az besleyici ya da besleyiciliği çok daha düşük olarak sınıflamayı daha çok tercih ediyoruz. Aslında beslenmeyi bir bütün olarak düşündüğünüzde, genel beslenme planı içerisinde yüksek besleyiciliği olan besinlere yer verirken orta düzeyde ya da daha az düzeyde besleyiciliği olan besinlere de yer verebiliriz anlamına geliyor. Eğer sağlıklı bir beslenme planına bağlıysak bu planına bağlılığın içerisinde her türlü besine yer anlamına geliyor” açıklamasını yaptı.
“PORSİYON KONTROLÜ ÖNEMLİ”
Prof. Dr. Murat Baş, “Besinleri iyi ya da kötü ayıran kişiler, genellikle yeme bozukluklarına çok daha fazla yatkın hale geliyorlar. Kişi kötü olarak etiketlediği bir besin varsa o besini tükettiğinde bu sefer de ‘Eyvah! Ben kötü bir besin tükettim ve şu anda aslında suçlu bir insanım’ gibi bir psikoloji içerisine girebiliyor. Ya da tam tersine dünyada giderek artan bir ‘sağlıklı yeme takıntısı’ rahatsızlığı var. Bu aslında bir nevi yeme bozukluğudur. Bu yeme bozukluğu içerisinde de insanlar yine besinleri sağlıklı ve sağlıksız diye ayırıyorlar. Sağlıklı yeme takıntısı olan kişilerde genellikle farklı besinleri tamamen beslenme planından uzaklaştırmak ya da çok sağlıklı olarak nitelendirdikleri besinleri de çok daha fazla tüketmek gibi bir eğilim içerisine girebiliyorlar. Dengeyi ne yöne doğru bozarsanız bozun aslında yarattığınız şey yine dengesizliktir. Bu nedenle de beslenmede önemli olan şey bir; sağlıklı beslenme planına bağlı kalmak, iki; porsiyon kontrolü sağlamaktır” dedi.
“HER GÜN YEMEK YERİNE, HAFTADA 1 GÜN DİLİM PASTA YİYEBİLİRSİNİZ”
Prof. Dr. Baş porsiyon kontrolü ile ilgili şöyle bir örnek verdi:
“Örneğin doğum gününüz var. Bir dilim pasta yemeyecek misiniz? Tabii ki yiyeceksiniz. Eğer siz sağlıklı bir beslenme planına bağlıysanız bu bir dilim pastayı sağlıklı beslenme planınız çok iyi bir şekilde tolere edecektir. Ama siz her gün bir dilim pasta yeme eğilimine girerseniz tabii ki orada bir beslenme sorunu vardır, sağlıksız beslenme vardır. Şeker ve şekerli besinler hakkındaki yanlış bilgileri ortadan kaldırmak için Gastroenteroloji Diyetisyenliği Derneği olarak sekernedir.com platformunu oluşturduk. Amacımız, şeker hakkında toplumu doğru şekilde bilgilendirmek. Besinleri iyi ya da kötü, sağlıklı ya da sağlıksız diye ayırmak yerine bir bütün olarak bakmak ve her besine beslenme içerisinde yer vermek çok daha sağlıklı bir beslenme yaklaşımı olacaktır.”
Ayrıca kişilerde sağlıklı olduğunu düşündüğü bir besini çok fazla yeme eğilimi olabileceğine de değinen Prof. Dr. Baş, “Diyelim ki bir tane mandalinamız var. Bunu tükettiğimizde yaklaşık 50 kalori enerji alırız ve kaliteli bir C vitaminidir. Ama 10 tane mandalina yersek 500 yüz kalori alırız. Ve vücut, bu kaloriyi vücut ‘mandalinadan mı, baklavadan mı ya da etten mi geldi’ diye ayırma kabiliyetine sahip değildir. Kalori fazla olduğu sürece vücut bunu yağ olarak depolamak zorundadır. O yüzden de sağlıklı olarak gördüğümüz bir şeyi çok yemek de aslında sağlıksız beslenme alışkanlığı haline geliyor.” şeklinde konuştu.
“SOSYAL MEDYADA ÇOK FAZLA BİLGİ KİRLİLİĞİ VAR”
Özellikle beslenme konusunda çok fazla bilgi kirliliği olduğunun altını çizen Prof. Dr. Baş, “Beslenmede ve sağlıkta en büyük problemimiz aslında bilgi kirliliğidir. Özellikle görsel ve yazılı medyada ya da sosyal medyada kişiler uzmanı olmadığı halde birçok bilgiyi yayma eğiliminde olabiliyorlar. Ve tüketici, bu bilginin doğruluğunu ya da yanlışlığını analiz edemiyor. Bu yüzden herkesin söylediğini doğru olarak kabul etmek, sadece bu Türkiye değil dünyadaki en büyük sağlık problemidir” dedi. Örneğin tüm şekerler aynıdır. İnsanlar masa şekerini veya nişasta bazlı şekeri kötü şeker olarak algılayıp, yerine meyve ektresi, bal veya pekmez koyuyorlar. Oysa, bunların tümü eklenmiş şekerdir ve birbirlerinden farkları yoktur. Hepsinin 1 gramı 4 kalori enerji içerir.
İyi ya da kötü besin ayırmanın psikolojik sorunlara yol açtığını söyleyen Prof. Dr. Baş, “Kişiler kötü besin kategorisini girenleri özellikle toplum içerisinde asla tüketmiyor. Ama gizli gizli kendi başınayken bu besini tüketmeyi bırakın daha fazla tüketme eğilimine geçiyor. Psikolojide yeme bozukluğuna dair şöyle bir kavram var; ‘tıkanırcasına yeme bozukluğu’. Kişi şiddetle uzak durduğu, sevdiği bir besini belli bir süre sonra çok fazla yiyerek aslında normalden çok daha fazla kalori ve yeme davranışına geçebiliyor. Beslenmeyi sadece fizyolojik olarak görmemek gerekiyor. Hem fizyolojik hem sosyolojik hem de psikolojik bir süreçtir. Bu 3 süreci de çok iyi bir şekilde yönetmek gerekiyor” açıklaması yaptı
YORUMLAR