Av. Ali Seydi Çakırel Başkanlığında yeniden yapılandırılan Bursa Aydınlar Ocağı’nın ilk programı Türkiye’nin Ortadoğu politikası üzerine bilgilendirilmesi oldu.
Osmangazi Belediyesi iş birliğinde Tarihi Şadırvanlı Han’da gerçekleştirilen söyleşi programına Uludağ Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ferhat Pirinççi konuk olarak katıldı.
Osmangazi Belediye Başkanı Mustafa Dündar’ın da katıldığı Türkiye ve Ortadoğu’nun Jeopolitiği konulu söyleşiye Bursa Aydınlar Ocağı Yönetimi tam kadro katılırken Uludağ Üniversitesi’nden de genç öğrenciler hazır bulundu.
Prof. Dr. Ferhat Pirinççi, dünyanın küresel bir dönüşüm süreci içerisinde olduğunu ifade ederek şunları söyledi:
‘CİDDİ BİR DÖNÜŞÜM SÜRECİ İÇİNDEYİZ’
“Türkiye’ye ve Orta Doğu’ya baktığımız zaman esasında şu anda hep an önemlidir bizim için. Son 40 yılın en kritik dönemleri ve ciddi bir dönüşüm süreci içindeyiz. Uluslararası bir dönüşüm süreci. O yüzden sadece Orta Doğu demiyorum. O yüzden dünya politiğinden bakıp Orta Doğu’ya doğru gelelim istiyorum. Dünya ciddi bir dönüşüm süreci içinde, küresel dönüşüm sürecini yaşıyoruz.
İşin ilginç tarafı şu, 90’lı yıllarda çok kolay basit tanımlamalar vardı. Her şey net griliklere yer yok, ya siyah ya beyazdı. Bir şekilde Türkiye’de orada ya siyah, beyaz politika içinde yer alıyordu. Soğuk Savaş toplamda 45 yıl sürdü. Arkasından Soğuk Savaş’ın bitiminin ardından 30-32 sene geçti. Ama hala şu anki sistemin ne olduğu belli değil. Ve işin ilginç tarafı o Soğuk Savaş sona erdikten sonra dünyayı belki de tek başına yönetme kapasitesine sahip olan ABD artık o eski gücünde değil. Dolayısıyla ABD’ye yapmış olduğu hiçbir öngörü tutmadı. Liberal demokrasiler, liberal ekonomiler tutmadı. Tam tersine bizatihi o liberal demokrasinin içinde yaşayanların kendi aralarında bile ciddi sorunları var. Ne olduğu belli değil yani, yeni senemiz doğmadı. Eskisi de ölmedi ama eskisi can çekişiyor. Ben şimdi yeni sistemi henüz ortaya çıkmadığını söylüyorum ama dönüşüm sürecinin bazı öne çıkan özellikleri var. Türkiye’nin mevcut pozisyonunu anlamamız için bence güncel iki tane krize bakmak yeterli. Bunlardan bir tanesi Suriye, bir diğeri Ukrayna krizi esnasında Türkiye’nin izlemiş olduğu politikalar aslında Türkiye’nin nasıl reaksiyon gösterdiğini anlamamız için yeterli olacaktır.”
‘ABD, DÜNYA POLİTİKASINI YÖNLENDİRME AÇISINDAN ESKİ ETKİSİNE SAHİP DEĞİL’
Soğuk Savaş sonrasında ABD’nin güç kaybına uğradığını dile getiren Pirinççi, ‘Dönüşüm sürecinin öne çıkan özellikleri, mesela küresel lidersizlik var. Uluslararası arenada hem uluslararası örgütler nezdinde lidersizlik var. Yani Soğuk Savaş’tan sonra tarihin sonu zaferle çıkan bir ABD yerine o gücü her geçen gün daha fazla eriyen bir ABD ile karşı karşıyayız. Çin en yakın aday. Ama ne savunma harcaması açısından ne de dünya politikasını etkileme açısından ABD’nin yanına bile yaklaşamaz. Ama ABD’de eski etkisine sahip değil, dünya politikasını yönlendirme açısından. Eski yetkisine, eski iştahına sahip değil. Bu açıdan baktığımızda ABD’nin bazı bölgelere daha az angaje olması ki bunların başında Orta Doğu geliyor. Kaçınılmaz bir şekilde jeopolitik güç boşlukları ortaya çıkardı’ ifadelerini kullandı.
‘HERKES SURİYE’DEKİ GÜÇ BOŞLUĞUNU DOLDURMAYA ÇALIŞTI’
Konuşmasına devam eden Pirinççi, ‘Devletler veya diğer devlet dışı aktörler açısından bir güç boşluğu varsa herkes orayı doldurmak ister. Belki de Suriye en güzel örneğidir. Suriye’de ciddi bir güç boşluğu ortaya çıktı. Herkes o güç boşluğunu doldurmaya çalıştı. Doğu Akdeniz’de bir güç boşluğu ortaya çıktı. Doğu Akdeniz’e kıyısı olmayan ülkeler bile gelip o güç boşluğunu doldurmaya çalıştı. Dolayısıyla ciddi bir güç boşluğu ve bununla ilişkili ciddi bir güç mücadelesi var. Yine bu dönüşüm sürecinin bir özelliği bireysellik. Devletler çok daha bencil olmaya başladı. Eskiden hani batı bloku çıkar doğu bloku çıkar diye. Müttefiklik, ittifak diye göz ardı edilen şeyler artık göz ardı edilmemeye başlandı. Hiç kimse dostluk, kardeşlik ve benzeri şeyler nedeniyle birbirinin gözünün yaşına bakmıyor. Doğrudan doğruya bencil bir şekilde hareket etmeye çalışıyor. Yani deyim yerindeyse dostluk, düşmanlık, rekabet, uzlaşma, iş birliği gibi kavramlar anlık belki de işte aylık, haftalık bile değişmeye başladı. Buradan hareketli dönüşüm sürecinin bir diğer özelliği çok parçalı bir yapı ortaya çıktı. Devletle ilişkilerini çok parçalı hale getirmeye başladılar. Aslında birazcık eşyanın doğasına uygun bir şey bu çok parçalı olması. Çünkü siyah ve beyaz diye bir şey yok artık, tonlarca gri var.
Devletler bu ilişki çerçevesinde yürütmeye çalışıyor. Bu model çerçevesinde ilişkiye girmeye çalışıyor. Biraz daha iyi anlaşılması için ben buna temelde Türkiye-Rusya ilişkileri saymaya kalkarsak uzlaşmazlıklar, uzlaştığımız alanlara göre çok daha fazla ama Libya’da ve Suriye’de, Ukrayna’da, Karabağ’da karşı karşıyayız. Ama buna rağmen, ekonomik ilişkiler olabiliyor. Bazı askeri alanla ilişkiler olabiliyor. Buna bir örnek olarak devletler işte bu çok parçalı iş birliğinde işçilerini götürmeye çalışıyor’ dedi.
‘SON 30 YILIN EN GERGİNİ YILI TÜRKİYE İÇİN 2020’DİR’
Türkiye’nin 2012 ve 2016 yılları arasında verdiği mücadeleye değinen Pirinççi, konuşmasını şöyle sürdürdü;
“Suriye politikasında bana göre Türkiye üç aşama yaşadı. Türkiye bu dönüşümü ilk başlarda tam farkına varmadı. Ama diğer aktörler de farkına varmadı. Herkes geleneksel yöntemin devam edeceğini düşündü. 2012- 2016 yılları arasında Türkiye’ye bir nevi farkındalık oluşturma, algılamaya çalışma çabasıyla geçti. Ne yaptı Türkiye o dönemde? Sorunu önce Esad’ın kendisiyle çözmeye çalıştı. Olmadı, Arap Birliği örgütüyle çözmeye çalıştı. BM’yle çözmeye çalıştı. Kendi dost ve müttefikleriyle çözmeye çalıştı. Ama o geleneksel, konvansiyon yöntemlerinin hiçbir tanesi Türkiye’nin ihtiyaçlarına cevap vermedi.
2016 yılından sonra Türkiye bazı şeylerin değişmeye dönüşmeye başladığını fark etti. Çünkü eski yöntemlerle sorun çözmeye çalışıyor. İşte bu kez Türkiye daha farklı bir yöntem uygulamaya başladı. Bu tabii ki iç politikada gelişmeden bağımsız değil. FETÖ’cü darbe girişiminden bağımsız değil. Türkiye’nin en gergin son 30 yıldaki en gergin yılı hangi yıldır deseniz ben net bir şekilde 2020 yılı derim. Çok geniş bir Türkiye karşıtı cephe var. Ortadoğu’da, Doğu Akdeniz’de çok geniş, Avrupa’da çok geniş iletişim kuramıyorsunuz, iletişim kanalları kapalı. Sizi dışlıyorlar, görmezden gelmeye çalışıyorlar. Ve siz o alanı, oda alanında bir şekilde kuşatmayı yaymaya çalışıyorsunuz. Pratik sonuçlar elde etmeye çalışıyorsunuz. 2020 yılı bence en bariz mücadelenin yaşandığı bir yıldı.”
‘İRAN’DAN BAĞIMSIZ DÜŞÜNEMEYECEĞİMİZ BİR COĞRAFYA…’
Pirinççi, Türkiye ve Ortadoğu’nun Jeopolitiği konulu söyleşisine şu şekilde devam etti;
“Sürekli bir rekabet söz konusu. Dolayısıyla hani biz Irak diyoruz, Suriye diyoruz da İran’dan bağımsız düşünemeyeceğimiz bir coğrafyada İran faktörünü göz ardı edemeyiz. Rusya’yla şu anda Ukrayna’da farklı pozisyonlarda yer alıyoruz ama aynı farklı pozisyonlar Suriye’de de söz konusu. Şu bir gerçek, Ortadoğu’da normalleşme süreci var. Bazıları bu normalleşme sürecine sanki Türkiye’den kaynaklanan veya Türkiye’nin politika değişikliği olarak yorumluyor.
‘TÜRKİYE İÇİN EN CİDDİ RİSK YUNANİSTAN’
Belki son sözünü Yunanistan’a ayırayım. Türkiye için en ciddi risk bana göre Yunanistan’dan kaynaklanıyor. Yunanistan’ın son dönemlerde atmış olduğu birçok adım geçmiştekilerden farklı olarak Türk dış ve devlet politikasına çok ciddi riskler ortaya çıkarıyor. Türkiye’de aslında bu risklerin farkında.”
YORUMLAR