Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Irak televizyonu UTV’de yayınlanan El Hakikat (Doğru Söz) programına konuk oldu. Bakan Fidan, programda Irak-Türkiye ilişkilerinin yanı sıra bölgesel ve küresel gelişmelere ilişkin soruları yanıtladı. Türkiye-Irak ilişkilerinin son durumuna ilişkin soru üzerine Bakan Fidan, “Sorduğunuz soru önemli. Türkiye-Irak ilişkileri bizim açımızdan vazgeçilmez bir boyut ve önem taşımakta. Çünkü Türkiye ve Irak’ın tarihi, coğrafyası, kültürü, inancı artık iç içe geçmiş durumda. Bizim sınır komşularımız olan Suriye, Irak ve İran ile olan ilişkilerimiz temel ilişkilerdir. Oralarda olan bir şey bizi etkiliyor, bizde olan bir şey onları etkiliyor. Dolayısıyla biz her zaman için Irak’taki durumun fevkalade iyi olmasını, ekonomik olarak, siyasi olarak, güvenlik olarak bütün sorunlarını halletmiş olmasını dileriz. Bizim Irak’la olan ilişkilerimiz, özellikle Cumhurbaşkanımızın son 20 yıldır ortaya koyduğu perspektif, Irak’ın geçtiği bu zor dönemlerde mümkün olabildiğince yanında olabilmek, olumlu bir şekilde. Çünkü son 20 yılda Irak gerçekten çok zor dönemlerden geçti. İşgal oldu, iç savaş oldu, terörle mücadele oldu. Halihazırda devam eden çeşitli mücadeleler var. Bu, Irak’ı kullanması gereken kapasiteye ulaştırmayan bir durumda tutuyor sürekli. Dolayısıyla biz Türkiye olarak kendimize soruyoruz, ne yaparsak Irak’ın sorunlarını çözmede daha çok yardımcı olabiliriz, nasıl yardımcı olabiliriz. Irak’ın egemenliği, bağımsızlığı, toprak bütünlüğü, iç barışı, kalkınması nasıl devam eder? Buna yönelik politikalarımız var. Geçen sene Cumhurbaşkanımızın yaptığı tarihi nitelikteki ziyarette biliyorsunuz 27 tane anlaşma imzalamıştık. Sudani’nin Irak’taki ortaya koymaya çalıştığı hizmetleri, özellikle halka yönelik altyapı sorunlarını çözmeye yönelik çalışmalarını biz destekliyoruz. Bunlar önemli gelişmeler. Türkiye ile Irak arasındaki tabii ki ticari, siyasi güvenliğe dayalı iş birlikleri kurumsallaştırmak da fevkalade önemli. Karşılıklı güvenimizi artırarak, birbirimize destek vererek inşallah bu süreci daha da ileriye taşıyacağız” dedi.
Türkiye ve Irak arasında Koordinasyon Komisyonu’nun beklenen toplantısına değinen Bakan Fidan, “Biz bu anlaşmayı imzaladıktan sonra yüksek düzeyli, orta düzeyli, alt düzeyli onlarca toplantı yapıldı. Su projeleri, enerji projeleri, güvenlikle ilgili, ticaretle ilgili, kalkınma yoluyla ilgili. Yani gerçekten hem Sayın Sudani, hem Dışişleri Bakanı Sayın Fuad Bey gerçekten çok ciddi çalışıyorlar. Türkiye tarafında da komisyonlar kurulmuş durumda. Bu komisyonlar meseleleri profesyonel bir şekilde çalışıyorlar. Bir ortak stratejik planlama grubumuz var. Bunun altında bütün meseleleri görüşüyoruz. Enerjiden tarıma, tarımdan sulamaya, sulamadan ulaştırmaya varana kadar birçok konu var. Çok profesyonel çalışıyoruz. Her iki ülkenin de menfaatine olacak şekilde iyi gidiyor” ifadelerini kullandı.
“Irak’ın mezhepler arası bir vekalet savaşına dönen bir yer olması da hiç kimsenin menfaatine değil”
Bakan Fidan, Türkiye’nin Irak’la ilişkilerinde odaklandığı hususlar, temel meseleler ya da önceliklerine ilişkin soruyu şu şekilde yanıtladı:
“Biz tabii iç barışını sağlamış, uluslararası ve çevresel sorunlardan kurtulmuş, kendi enerji kaynaklarını kendi bağımsız iradesiyle kullanan bir Irak’ın olmasını istiyoruz. Çünkü Irak çok kaynakları olan zengin bir ülke. Hem kendisine hem bölgeye çok katkıda bulunabilir. Bu önemli. Diğer taraftan Türkiye açısından baktığımız zaman -yani Irak’ta sorun nedir diye sorduğunuzda- az önce saydığım iş birliği alanlarına ilaveten tabii terörle mücadele meselesi var. Biliyorsunuz PKK Türkiye’yi tehdit eden bir terör örgütü. Türkiye’de PKK’nın bir etkinliği yok ama Irak’ta birçok toprağı işgal etmiş durumda başta Sincar olmak üzere. Şimdi tabii Irak hükümetinin PKK’ya yönelik belli tedbirleri geliştirmesi hem kendi güvenliği için önemli hem bölgesel güvenlik için önemli. Biz bunu gerçekten önemli buluyoruz. Irak’ın mezhepler arası bir vekalet savaşına dönen bir yer olması da hiç kimsenin menfaatine değil. Bunun da bir olgunlukla aşılması ve Irak’ın istikrara kavuşması gerekiyor. Irak bütün Iraklılarındır; ister Şii olsun, ister Sünni olsun, ister Türkmen, ister Kürt, ister Yezidi olsun, bütün Iraklılara aittir ve biz Sayın Sudani’nin bu politikasını destekliyoruz. Ama tabii son yıllarda ortaya çıkan bazı çatışmalar, anlaşmazlıklar bazı duyguları hâlâ besliyor. Umarız, bizim Türkiye olarak bütün niyetimiz, yapıcı bir politika ile Irak’ın hem kendi kalkınmasını görmek hem de kendi sorunlarını aştığını görmek.”
“Irak, DEAŞ’la nasıl mücadele ettiyse bizim beklentimiz PKK’yla da aynı mücadelenin verilmesi”
Bakan Fidan, terör örgütlerine karşı koymak adına Irak hükümetinin üstlendiği role ilişkin soru üzerine ise, “Bizim aramızdaki iş birliği mekanizması son yıllarda gerçekten gelişti, güvenliğe dayalı. Irak artık Türkiye’yle hem savunma sanayinde iş birliğine -biz kendi pazarımızı ve yeteneklerimizi Irak’a da açmış durumdayız. Bu stratejik kararı Cumhurbaşkanımız aldı; savunma sanayiine, Milli Savunma Bakanlığına, diğer güvenlikle ilgili kurumlara Irak’a yardımcısı olması yönünde talimat verildi. Ama diğer taraftan tabii Irak’la terörle mücadelede geldiğimiz noktada Irak, DEAŞ’la nasıl mücadele ettiyse bizim beklentimiz PKK’yla da aynı mücadelenin verilmesi. Ama şu anda geldiğimiz noktada ilk önce PKK’nın hukuki olarak bir tehdit olarak tanımlanması noktasında atılmış bir adım var. Biz bunu memnuniyetle karşılıyoruz. Umarız Irak’ın topraklarını işgal eden gerek Kürt bölgesinde, gerek Arap bölgesindeki PKK’ya karşı Irak hükümeti, ben inanıyorum Irak vatanseverleri gerekli mücadeleyi verecektir. Nereden emir aldığı belli olmayan, birçok uluslararası örgütle yatıp kalkan bu terör örgütünün Irak topraklarından temizlenmesini, nasıl DEAŞ’ı temizlediyse Irak’ın evlatları PKK’yı da temizleyecektir. Ama bunu yapmazlarsa dediğim gibi zarar Irak’a, bana değil. Ben kendimde olan kısmını çok şükür mücadele ederek halletmişim ama Irak’la olan kısmını kim halledecek? Bazıları maalesef şöyle düşünüyorlar: Bu terör örgütü Türkiye için kuruldu, biz bırakalım savaşsın diye. Bu yanlış bir düşünce. Dediğim gibi yani bizde bir şey yok, zararı Irak’a veriyor. Silah kaçakçılığı var, eroin kaçakçılığı var, gümrükleri rüşvetle bağlamış durumdalar. Zorla insanları askere alıyorlar ve kontrolsüz silahlı gruplar. Irak bağımsız, milli bir egemen devlet. Milli askeri unsuru, gücü, polisi, istihbaratı var ama bir de bütün bunların dışında silahlı bir PKK var, Irak unsurlarıyla temas halinde Irak’tan talimat almayan” cevabını verdi.
“Yapılan son çağrı sonrası umuyoruz örgüt, tıpkı kendi liderinin talep ettiği gibi kendini feshetme ve silahları bırakma kararı alır”
Bakan Fidan, Iraklı sunucunun “Özellikle Öcalan’ın son çağrısı sonrasında terör örgütünün silah bırakmayacağı yönünde şüpheleriniz var mı?” sorusunu şu şekilde yanıtladı:
“Yapılan son çağrı sonrası umuyoruz, diliyoruz, istiyoruz bu çağrıya kulak verilir ve örgüt tıpkı kendi liderinin talep ettiği gibi kongreyi toplar, kendini feshetme ve silahları bırakma kararı alır. Bunu yaparsa hem Irak’ta, hem Türkiye’de, hem Suriye’de hem Kürtler hem de bölge halkları gerçekten büyük istifade eder. Bir terör unsuru kendisini başka bir yapıya dönüştürmüş olur. Şimdi şunu anlaması lazım örgütün -hem Irak, hem Suriye, hem Türkiye- bizler silahsız bütün duruşları kabullenmeye hazırız ama bir silahlı terör tehdidi ortada olduğu zaman kimse buna müsaade edemez. Benim inancım ve dileğim o ki inşallah bu yapılır. Ama olmazsa şu ana kadar ne yapıldıysa bundan sonra o olur ama ben yakında bir gelişme bekliyorum açıkçası.”
“Türkiye’nin Sünni kimliğinden dolayı bazı grupların Türkiye’yi hedef alması kabul edeceğimiz bir şey değil”
Irak’taki siyasi oluşumlarla ilişkilere de değinen Bakan Fidan, “Biliyorsunuz Cumhurbaşkanımızın yaklaşık 10 sene veya 12 sene önce Irak ziyaretinde bir tarihi beyanı olmuştu. Dedi ki ‘Ben ne Şiiyim ne Sünniyim, ben Müslümanım.’ Bu tarihi bir duruştur. Çünkü ülkedeki Şii-Sünni üzerinden bölünmenin kalkması gerekiyor. Ama bu bir realite, şu anda bunun üzerinden bir siyasal bölünmüşlük var. Siyasal bölünmüşlük, şiddet bölünmüşlüğünden daha iyidir, evladır ama sonuçta böyle bir siyaset var, onu görüyoruz. Şimdi biz Türkiye olarak Irak’ın bütün evlatlarıyla, bütün partileriyle aynı türden ilişkileri kurmak ve ilerletmek istiyoruz. Ama Türkiye’nin Sünni kimliğinden dolayı bazı grupların Türkiye’yi hedef alması, Türkiye’yi başka bir klasmana sınıflandırmaya sokması, buna göre politika geliştirmeleri, buna göre ittifak geliştirmeleri tabii kabul edeceğimiz bir şey değil. Ama bizim hem resmî duruşumuz, hem alandaki hareketliliğimiz, Irak’ın bütün siyasi partileriyle, evlatlarıyla biz aynı şekilde ilişki geliştirmeye hazırız. Bunu defalarca ifade ettik. Bizim ilişki geliştirme talebimize hiçbir şey yok. Yani bu Türkmen, Arap, Sünni, Kürt, Şii fark etmiyor ama bizimle ilişki geliştirme niyetinde problemi olan bazı gruplar olabiliyor. Bunu da inşallah aşacağız karşılıklı güvenle. Şimdi Erbil’le bizim iyi ilişkilerimiz var, evet. Gerçekten Sayın Barzani, Sayın Mesud Barzani, bakın hem bölgedeki sorunlara hem Irak’taki sorunlara elinden geldiğince yapıcı derecede çözüm getirmeye çalışıyor. Biz bunu defalarca kendisiyle yaşadık; ister terörle mücadele konusunda, ister enerji meselelerinde, şu anda ciddi çabaları olduğunu görüyoruz. Sayın Neçirvan Barzani’nin ne kadar yapıcı ve katkı verici bir insan olduğunu bütün bölge biliyor. Yani ‘bütün meselelerde gerçekten bölgenin sorunlarını yapıcı bir şekilde nasıl çözebilirim’ arayışında olan birisi. Sayın Mesud Barzani bölge Başbakanı olarak ‘Kürt bölgesindeki altyapı, üstyapı sorunları nasıl çözebilirim, bunları nasıl halledebilirim’ onun mücadelesi içerisinde. Yani herkes bulunduğu halka hizmet etmekle meşgul. Şimdi biz bunu gördüğümüz zaman biz bununla mutlu oluruz. Kimsenin birbirine düşmanlık etmediği, hizmet etmek istediği, karşılıklı çıkarın olduğu yer bizim istediğimiz yer. Süleymaniye için biliyorsunuz aynı şeyi söylemiyoruz. Süleymaniye’deki KYB’li dostlarımızın da umarız Erbil’deki gibi terör örgütünden kendisini arındırarak sadece kendi halkının iyiliğiyle meşgul olduğu bir zemine geçmesini isteriz” ifadelerini kullandı.
“Türkmenler hiçbir zaman Irak’ta ne ayrılıkçılığın, ne terörün, ne tedhişin, ne kriminalizmin kaynağı olmamışlardır”
Türkiye hükümetinin Irak’taki mevcut Türkmenlerin durumunu ve siyasi temsil durumunu ötekileştirilmiş olarak mı gördüğüne ilişkin soruyu yanıtlayan Bakan Fidan, “Öncelikle şunu söyleyeyim Türkmenlerle ilgili tarihi nedenlerden dolayı Osmanlı Cihan Devleti’nin dağılmasından sonra Türkiye’nin sınırı olan bütün ülkelerde bizim bir Türk azınlığımız var: Bulgaristan’da var, Yunanistan’da var, Gürcistan’da var, Suriye’de var, Irak’ta var. Bütün bunların hepsine baktığınız zaman buradaki Türk toplulukları hiçbir zaman için ayrılıkçı hareketler içerisinde olmamışlardır. Bulundukları ülkeler için bir tehdit sebebi olmamışlardır, her zaman için yapıcı rol oynamışlardır. Bu verilerle sabit, tarihle sabit, olaylarla sabit olan bir şey. Dolayısıyla biz Türkmenlerin Irak’ın saygın evlatları olarak hak ettikleri bütün hakların verilmesinin elzem olduğunu düşünüyoruz. Tıpkı bütün halklara verilen haklar gibi. Şimdi burada Türkmenlerin tarihi nedenlerden dolayı demografik sürgüne uğratılmaları, bulundukları yerlerde belli siyasi endişeleri öne çıkartıp onları zayıf düşürme, küçük düşürme -bu aslında Türkmenleri hedef alan bir yapı değil, biz bunu biliyoruz; bu Türkiye’yi hedef alan bir yapı- Ama biz her zaman diyoruz, bakın bu türden küçük oyunlarla oradaki nispeten sayısı daha az olan bir topluluğa galebe çalmaya çalışarak atacağınız adımlar sizi zafere götürmez; tam tersine Türkiye’nin hışmını daha çok çekersiniz. Onun yerine var olan Türkmen nüfusunu Türkiye’yle bağları daha güçlendirmede kullanabilirsiniz. Türkmenler hiçbir zaman Irak’ta ne ayrılıkçılığın, ne terörün, ne tedhişin, ne kriminalizmin kaynağı olmamışlardır. Bu sabitken Türkmenlerin, bazı gruplar tarafından tabii, farklı şekilde muamele görmesi kabul edebileceğimiz bir şey değil. Bununla ilgili endişelerimizi biz iletiyoruz. Bu Bağdat’sa Bağdat oluyor, Erbil’se Erbil oluyor, bazı siyasi partilerse siyasi partiler oluyor. Kapalı kapılar ardında da biz bunu yoğun şekilde tartışıyoruz, konuşuyoruz” açıklamasını yaptı.
Türkiye’nin Bağdat ve Şam arasında yakınlaştırma rolü oynayıp oynamayacağı ve bunun nasıl bir nitelikte olacağına ilişkin soru üzerine Bakan Fidan, şu ifadeleri kullandı:
“Bu önemli bir soru. Şimdi Suriye’de 8 Aralık’ta ortaya çıkan yeni durumdan itibaren biz bölge ülkeleri olarak bir araya geldik biliyorsunuz. Ürdün, Türkiye, Irak, Lübnan, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Mısır, hepimiz bir araya geldik. Çeşitli toplantılar yaptık. Ve dedik ki ‘Biz yeni yönetime nasıl bir mesaj iletelim? Ne bekliyoruz, ortak beklentimiz nedir? Buna bir karar verelim’. Ortak beklentilerimizi alt alta yazdık, bunlar 4-5 tane madde. Daha sonra gittik, Sayın Ahmed Şara ve arkadaşlarına dedik ki ‘Biz bölge ülkeleri olarak senden bunu bekliyoruz’. Bunlar nedir: Komşuların için tehdit oluşturmayacaksın; terör örgütleriyle herhangi bir iltisak olmayacak, tam tersine mücadele edilecek; azınlıklara saygılı muamele edilecek, ülkenin bağımsızlığının ve toprak bütünlüğünün korunması için hassasiyet gösterilecek. Sayın Şara bu konuda tereddüt etmeden ‘evet’ dedi ve bugüne kadar bizim gördüğümüz, dillendirdiğimiz konu da bu sözlerin arkasında durulduğuna yönelik. Şimdi Irak’la Suriye arasında özellikle yeni yönetim arasında yakın tarihten kaynaklanan bazı sorunlar var. Benim gördüğüm gerek Sayın Şara gerek Sayın Sudani büyük bir olgunluk göstererek bu sorunları geride bırakıp iki sorumlu devlet adamı olarak Irak ve Suriye için nasıl daha bütünleşik bir gelecek ortaya konabilir, ona bakmak lazım. Bence bölgede hem DEAŞ’la mücadelede atmaya çalıştığımız adımlar hem de ekonomik iş birliği için, sınır güvenliği için atmaya çalıştığımız adımlar fevkadale önemli. Bölge ülkelerinin, tarihi anlaşmazlıklar neler olursa olsun, mevcut imkansızlıklar neler olursa olsun, siyasi liderliklerin kendi halklarına ve bölgeye yapacakları en büyük iyilik ve ödev bir araya gelerek sorunları iyi niyetle çözmeleri, birbirlerine tehdit oluşturmadan. Ben, Sayın Şara’nın herhangi bir tehdit oluşturmadığını ve buna yönelik bir niyeti olmadığını görüyorum. Aynı şekilde Irak’taki grupların da artık Suriye’yi bir tehdit olarak görmekten vazgeçmeleri lazım.”
“Bir araya geldiğimiz zaman ezemeyeceğimiz kriminal grup, uyuşturucu taciri, terör örgütü grubu olmaz”
Bakan Fidan, Irak hükümetinin son açıklamalarında sınırla ilgili, güvenlik meseleleriyle ilgili ve Suriye’deki yeni hükümetin bazı azınlıklara karşı ayrıcalıklı davranması konularında endişeleri olduğu ve bu endişelerin Türkiye tarafından nasıl aşılabileceği, Irak’ın endişelerini nasıl aşılabileceği ve Suriye hükümetinin burada ne yapması gerektiğine ilişkin soruya, “Biz bölgede bir platform oluşturuyoruz. Sınır güvenliği için, terörle mücadele için burada hepimiz bir araya geleceğiz. Açık bir şekilde ve profesyonel bir şekilde diyeceğiz ki, benim gördüğüm tehdit bu, buna sen bir şey yap. O da diyecek ki, benim de Irak’tan gördüğüm şöyle sıkıntılar var, sen de buna bir şey yap. Hep beraber iyi niyetle bunun üzerine gideceğiz. Bu son derece basit. Önemli olan kısım, iyi niyetle bu mekanizmayı kurmaktı. Şimdi bu mekanizma kuruluyor. İnşallah, yine iyi niyetle herkes elinden geleni yapar. Ben burada çözülemeyecek bir sorun görmüyorum. Hiçbir kaçakçı, hiçbir terör örgütü, hiçbir kriminal grup Türkiye, Suriye ve Irak hükümetlerinin toplam gücünden daha güçlü değil bölgede. Bir araya geldiğimiz zaman ezemeyeceğimiz kriminal grup, uyuşturucu taciri, terör örgütü grubu olmaz. Yeter ki biz karar verelim, mekanizmamızı kuralım ve mücadele edelim. Bunlar kolay konular gerçekten, niyet olduktan sonra” cevabını verdi.
“Nusayrilere yönelik her türlü ayrımcılığın, şiddetin ve kötü muamelenin önlenmesi gerekiyor”
Suriye’de Lazkiye ve sahil bölgesinde olan olaylar, Suriye hükümetinin burada üstlendiği role değinen Bakan Fidan, “Şimdi maalesef orada bazı mezhepler arası bir gerginlik mevcut, halk arasında. Çünkü yakın tarihte Beşar Esad’ın yanlış politikalarından dolayı ortaya çıkmış bir Sünni-Nusayri gerilimi var, bir tansiyon var. Ama Allah’a çok şükür 8 Aralık’tan sonra Şam’da iktidara gelen yönetim bu konuda çok bilgiliydi ve hiçbir provokasyona müsaade etmedi. Ama baktık ki eski rejimden kalanlar, halk arasında bulunan bu gerginliği bir çatışmaya dönüştürmek için bir provokasyon zeminini devlet organlarından, Sayın Şara ve arkadaşlarından göremeyince kendileri ortaya çıkardılar. Şimdi bu provokasyon fitilini ateşleyince toplumsal karşılıklı gerginlik ve bazı istenmeyen olaylar oldu ve sivil katliamlarını biz tabii ki kınıyoruz. İster Sünni olsun ister Nusayri olsun, bunlar kabul edilebilir şeyler değildir. Önemli olan şu; birincisi devletin, Şam hükümetinin burada taraf tutmaması. Burada taraf tutulmadığını gördük. İkincisi, bunu yatıştırmaya yönelik hareket edilmesi. Üçüncüsü, suçlu varsa bununla ilgili bir komisyon kurulması. Ben bu komisyonun kurulmasını önemsiyorum. Nusayrilerin, tekrar ediyorum Esad döneminde Sünni çoğunluğa yapılan ezici baskıdan dolayı kendi içlerinde ‘Bu sefer dönem değişti, Sünni çoğunluk bize baskı yapacak’ diye bir endişelerinin olması normal. Tam da bunun için Nusayrilere yönelik her türlü ayrımcılığın, şiddetin ve kötü muamelenin önlenmesi gerekiyor. Bununla ilgili ben Sayın Şara ve arkadaşlarında büyük bir farkındalık gördüm. Zaten ya mezhepsel çatışmayı ateşlemeleri gerekiyor Suriye’yi istikrarsızlaştırmak için ya etnik çatışmayı hareketlendirmeleri gerekiyor ya da dini çatışmayı. Şimdi bir ülkenin istikrarsızlaştırılmasının bu platformlar üzerinden yapılması gördüğümüz bir oyun. Özellikle bölgemizde. Şimdi hem Suriye’deki yönetim, hem Türkiye, hem Ürdün, hem Irak artık bu konularda bilinçliyiz. Bu oyunlara izin vermememiz lazım. Bazı ülkeler buna gidiyorlar mı? Yani bu konuda bazı dış makamlardan gelen bize istihbari raporlar da var. Yani bazı ülkelerin bu konuda rolü olabilir diye, bunu yakından takip ediyoruz, inceliyoruz” ifadelerini kullandı.
“İsrail’in Suriye’de şu anda izlediği politika bir provokasyon politikası”
Bakan Fidan, “İsrail tabir-i caizse kaşıyor ve sınırları aşıyor. İsrail tarafından işgal edilen topraklar var artık. Bu kaşımalar sizce devam edecek mi? İsrail bu toprakları uzun süre elinde tutabilir mi? Böyle bir senaryo var mı? Ya da bu konuda anlaşmaya varılabilir mi?” sorusunu şu şekilde yanıtladı:
“İsrail bu konuda niyet okumaları yapıyor. Yani İsrail’in Suriye’de şu anda izlediği politika bir provokasyon politikası. Kendi güvenliğine de hizmet eden bir politika değil açıkçası, stratejik ve güvenlik değerlendirmesiyle söylüyorum. Yani taktik düzeyde bazı şeyleri hallediyor olması, stratejik düzlemde kendisi için oluşturduğu daha büyük tehdidi değiştirmiyor. Böyle bir realite var ama şu an İsrail’deki zihin başka türlü çalışıyor. Aslında Sayın Şara’nın, dediğim gibi, bölge ülkelerinin hiçbiri için bir tehdit oluşturmamaya yönelik politikası İsrail’i de içeriyor. Bence İsrail kendisiyle ilgili bir güvenlik sorunu algılıyorsa, bir devletin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne bağımsız saygı duyacak şekilde bununla ilgili parametreleri söylemeli. Aksi takdirde, ‘Ben niyet okudum, şimdi değil ama belki 15 yıl sonra bunlar bana tehdit olurlar. Ben o zaman gidip oraları işgal edeyim, buradan da böyle yapayım’. O zaman bir başkası da gelir sana bunu yapar. Dolayısıyla, bence bunu profesyonel bir şekilde halletmek gerekiyor. İsrail’in burada daha sorumlu davranması önemli. İşgal politikası tamamıyla İsrail’in güvenliğine olmayan bir politika. Ters tepecek bir politika. Suriye’yi daha da istikrarsızlaştırma yapısı olan bir politika.”
“(Filistin konusu) Arap kardeşlerimizin ciddi eleştiriler getirdiğini, itirazlar getirdiğini görüyorum”
Iraklı sunucunun “Arap ülkelerinin buradaki rolünü göremiyoruz. Arap ülkelerinin rol üstlendiğini görmüyoruz. Eleştiriler bile zayıf bu konuda” sözleri üzerine Bakan Fidan, “Ben burada açıkçası Arap kardeşlerimizin ciddi eleştiriler getirdiğini, itirazlar getirdiğini görüyorum. Bu konuda açıkçası ben onların da hassasiyetini takdirle karşılıyorum. Özellikle Suudi Arabistan, Ürdün, Mısır bu konuda çok ciddi tepkiler ortaya koyuyorlar. Katar, Birleşik Arap Emirlikleri. Burada ortaya konacak tepki önemli, fakat şöyle bir şey var. Daha büyük tepkiyi biz Gazze’de ortaya koyduk. Daha büyük tepkiyi Mescid-i Aksa ve Batı Şeria’yla ilgili koyduk. İsrail bu tepkileri dinlemiyor. İsrail arkasındaki sınırsız destekle bölgede yayılmacılık politikasına devam ediyor. Bu İsrail’in güvenliğine de hizmet eden bir politika değil. Bizim Türkiye olarak görmek istediğimiz, İsrail de dahil hiç kimsenin güvenliğinin tehdit edilmediği, hiç kimsenin toprak bütünlüğünün ihlal edilmediği, Filistinlilere de devletinin verildiği bir yapı görmek. Bu, ağırlıklı olarak Arap ve Müslüman coğrafya tarafından paylaşılan bir vizyon. Bu vizyon, dünyanın geri kalan bütün ülkeleri tarafından da paylaşılıyor. Bu vizyona bir ülke karşı çıkıyor, o da İsrail. Şimdi tabii bu realite başka sonuçları da bölgede üretebilir” dedi.
“İsrail basını, SDG’nin silah bırakmasının İsrail’in güvenliğini tehlikeye atabileceğini söylüyor. SDG ve Suriye hükümeti arasında bir anlaşma olduğu malumunuz efendim. Silah bırakılacak ve kendini feshedecek bir yıl içerisinde. Sizce İsrail bu anlaşmayı bir tehlike olarak görebilir ve bozmaya çalışır mı?” sorusunu yanıtlayan Bakan Fidan, “Olabilir. İsrail’de iki tane ana akım düşünce var. Buradan çok tanıdığım da, arkadaşlar var, meslektaşlar oldu yıllar içerisinde. Birinci düşünce grubu bölgeyle gerçekten saygıya, sevgiye ve karşılıklı ilişkilere dayalı bir ilişki geliştirmek ve İsrail’i böylece daha güvenli hale getirmek. İkinci düşünce bölge ülkelerini hep zayıf ve iç karışıklık içerisinde tutarak İsrail’i güvenli tutmak. Netanyahu ikinci gruba mensup. Yani ‘bölge ülkeleri Mısır, Ürdün, Lübnan, Suriye, Irak. Bunların hepsi zayıf olsun, belli kabiliyetleri olmasın. İsrail de burada kendini güvende hissetsin’. Biz bunu defaatle gördük ki bu strateji İsrail’e de güvenlik getirmiyor, bölgeye de güvenlik getirmiyor. Birçok sorun getiriyor. Ben, burada tam da bu perspektiften dolayı Suriye’nin içerisinde bölücü grupları, yani işte diyelim PKK’nın Suriye’de hala işgale devam etmesini veya başka iç çatışmaların görülmesini falan destekleyen bir yaklaşımın sağlıklı bir yaklaşım olmadığını düşünüyorum. Bu öngörülemeyen başka sorunları da beraberinde getiriyor. Sadece bölge için değil, İsrail için de. Yani o açıdan ben bu politikaları formüle ederlerken çok daha dikkatli olmaları gerektiğini düşünüyorum” dedi.
“Irak’ın Türkiye topraklarını kullanarak uluslararası pazarlara göndermek istediği enerjileri göndermeye hazırız”
Bakan Fidan, Türkiye ve Irak arasında özellikle enerji alanındaki iş birliğinin geleceğine ilişkin, “Irak’ta istikrar hakim oldukça biz Sayın Sudani’nin politikalarından da görüyoruz, gerçekten şu ana kadar istifade edilmemiş birçok potansiyel projenin hayata geçirilebileceğini görüyoruz. Bunların büyük çoğunluğu enerji projeleri tabii ki. Ve Kalkınma Yolu Projesi, biliyorsunuz önemli bir proje. Çok vizyoner bir proje. Biz bunu destekliyoruz. Irak’ın uzun yıllardır ilk defa güvenlikle ilgili bir sorunla değil de bütün bölgeyi kapsayan kalkınmayla ilgili, refahla ilgili bir projeyle gündeme gelmesi gerçekten takdire şayan bir konu. Cumhurbaşkanımız da bunu çok destekliyor. Bu tam da Türkiye’nin görmek istediği bir husus. Çatışma ve bölünmeyle değil de refahla ilgili bir konu yapılıyor olması. Şimdi Kalkınma Yolu Projesi’yle ortaya gelecek enerji konuları var. Muhtemel boru hatları inşası var. Şu anda biz biliyorsunuz Irak’ın kuzeyindeki petrol ve gaz yataklarını ancak dünya marketlerine taşıyabiliyoruz. Güneyindekiler Türkiye üzerinden pek gitmiyor Avrupa’ya. Güneydekiler gemiyle başka yerlere gidiyor. Aslında güneydeki petrol yatakları da boru hatları üzerinden, Türkiye üzerinden Avrupa’ya bağlanabilirse, Irak’a çok büyük bir market ve pazar açılacak. Bu bir. İkincisi, Irak’ta hem Kürt bölgesinde hem diğer bölgelerde şu anda hala yeterince kullanılmamış, yatırım yapılmamış gaz yatakları var. Temiz enerji kaynağı olarak gaz şu anda çok moda olan bir enerji kaynağı. Buna yatırım yapmak aslında gerekiyor. Irak’ta mevcut istikrar hakim oldukça ben buraya uluslararası yatırımcıların gelip yatırım yapacağını düşünüyorum. Irak’ın potansiyeli yüksek. Türkiye bu konularda iki şey yapmaya hazır. Birincisi, Irak’taki bu enerji kaynaklarına hem yatırım yapmaya hem de oradaki kaynaklara pazar olmaya hazırız biz. Biliyorsunuz yani, biz dışarıdan almak zorundayız. Enerjimizin yaklaşık yüzde 90’ını, yani petrol ve gaz olarak söylüyorum. Şimdi biz de Karadeniz’de bulduk, işte Doğu, Güneydoğu’da çıkan petrolümüz var çok şükür. Ama bu bizim ancak ihtiyacımızın yüzde 10’unu karşılıyor. Irak’tan gelecek enerjiyi biz almaya hazırız. Alıyoruz da. İkincisi, Irak’ın Türkiye topraklarını kullanarak uluslararası pazarlara göndermek istediği enerji, petrol olur, doğal gaz olur, bunları da göndermeye hazırız. Şu anda mevcut bir boru hattı var biliyorsunuz. Bu boru hattı halihazırda çalışmıyor. Erbil ile Bağdat arasında şu anda bağlanması gereken bir anlaşma var. Musul-Ceyhan boru hattını biliyorsunuz, bu halihazırda çalışmıyor. Yaklaşık 1.5 yıldır çalışmıyor. Boru hattı aslında Irak’a da büyük maddi gelir kaybı getiriyor. İnşallah bunu çözerler” ifadelerini kullandı.
Suriye’nin Kalkınma Yolu Projesi’ne katılma ihtimaline de değinen Bakan Fidan, “Bence mümkün. İyi de olur. Suriye belli formüllerle bu projenin parçası olabilir diye düşünüyorum” dedi.
YORUMLAR