Atatürk’ün Bursa Nutku! Ne zaman, nasıl ve neden söylendi?

Bugün bile tartışılmaya devam eden Atatürk’ün Bursa nutku ne zaman, nasıl ve neden söylenmişti? İşte Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında “laiklik” kavramı etrafında Bursa’da yaşanan bir olay ve Atatürk’ün Bursa nutku…

Atatürk’ün Bursa Nutku! Ne zaman, nasıl ve neden söylendi?

Tarih 1 Şubat 1933 Çarşamba… Bursa Ulu Cami’den çıkan yüz kadar kişi “Ezan her yerde Arapça okunurken, neden bir tek Bursa’da Türkçe okunuyor?” diye bağırarak müftülük binasına doğru yürüyüşe geçer. Meraklıların da katılımıyla kalabalık giderek büyür. Müftü, bu konuda talimat alındığını, ezanın yalnız Bursa’da değil, her yerde Türkçe okunduğunu, asıl yanıtı Vali’nin verebileceğini söyleyince de, kalabalık Hükümet Konağı’na yürür. Kalabalık makamında olmayan Vali’yi beklerlerken merdivenlere oturur, sonra da polisin müdahalesiyle bir olay çıkmaksızın dağılır.

Bu gelişmeler bu şekli ile İzmir’de bulunan Gazi Mustafa Kemal’e iletilir.

Hava birden değişmiş, ortalık buz kesmiştir. Antalya’da bulunan İsmet Paşa’ya da talimat gider ve sabaha karşı Atatürk, beraberindekiler ile İzmir’den Afyon’a doğru yola çıkar. Hedef Bursa’dır. Oysa, Gazi Paşa daha iki hafta önce yine Bursa’dadır. İsmet Paşa’nın bu olaydan haberi vardır ama telaş edecek bir olay gibi de görmemiştir olanları… Ama Mustafa Kemal öyle bir döküm yapar ki, İsmet Paşa’nın suratı asılır. Mustafa Kemal’i dinleyince hak verir. Tam da memleketin dar geçitten geçtiği günlerdir. Daha birkaç yıl önce, 1928’de Latin harflerine geçişle ilgili devrimin ülke için ne kadar da önemli olduğunu kavrayamamış bir yobaz kesim, bu olaya “Kur’an harflerini terkediş” gözüyle bakarken, bir de Anayasa’dan “… devletin dini İslâmdır” hükmünün çıkarılışını duyunca bu tür homurdanmalar ülkede iyice yükselmeye başlar.

Bu arada “Kadın Hakları” da gündemin başındadır. Avrupa’nın pek çok ülkesinde bu haklar henüz tanınmazken, belediye seçimlerinden başlayarak Türk kadınının seçme ve seçilme haklarına sahip olmasının yolu 3 Nisan 1930 tarihinde açılımıştır. “Kadın ancak hamur yoğurur, çocuk doğurur” zihniyetindeki tarikat-cemaat ehli gruplar bu gelişmeleri öfkeyle izler.


Menemen Vak’ası

Toplumun bir bölümünde oluşan bu öfkenin sonunda korkulan olur. İzmir’in Menemen ilçesinde Giritli Derviş Mehmedî adlı Nakşibendi Tarikatı’na bağlı bir yobazın önderliğinde kalabalık, belediye meydanında toplanıp, zikrederek şeriatı ilan ettiklerini duyururlar. Olaya bir müfreze ile müdahale etmeye çalışan yedek subay Mustafa Fehmi Kubilay, boğazı kesilerek şehit edilir. Cumhuriyet Hükümeti derhal gereken tedbiri alıp suçluları en ağır şekilde cezalandırmıştır ama, Gazi Mustafa Kemal günlerce bu olayın etkisinden kurtulamaz. Gazi’nin Bursa yolunda bunları İsmet Paşa’ya hatırlatması için elbette kendince haklı bir nedeni vardır. Mesele sadece, Bursa’da yüz kişinin toplanıp, rastgele bağırıp çağırıp sonra da dağılmasından ibaret değildir.

Türkçe Ezan…

Bu olaydan bir süre önce Cumhurreisi Gazi Mustafa Kemal çok cesur bir karar alır. Verdiği talimat üzerine 23 Ocak 1932 günü İstanbul’da Karaköy’deki Yeraltı Camii’nde Cuma namazı sonrası ilk kez Yasin Suresi önce Arapça, sonra Türkçe okunur. Yer yerinden oynar ama Hükümet en ufak bir zaaf göstermez ve uygulama sürer… 3 Şubat 1932 günü Kadir Gecesi’dir. Ayasofya’da yatsı namazından sonra Mevlidhan Heyeti, önce Mevlid ve arkasından Kur’an okur Türkçe olarak… Radyodan yapılan bu canlı yayın bütün ülkede büyük yankı yapar. Kimi çevreler bunu “dinsizlik” olarak değerlendirirken, bazıları da olumlu karşılar. İki gün sonra da 5 Şubat’ta Süleymaniye Camii’nde ilk Türkçe “hutbe” okunur. Aradan tamı tamına bir yıl geçmiştir. İşte tarih 5 Şubat’tır. Bursa olaylarını İzmir’de haber aldığında ise 3 Şubat… Acaba tam da bu yıldönümü günlerinde, geçen yılki bir şeylerin rövanşı mı alınmıştır? Atatürk’ün olayın üzerine hızla gitmesini sağlayan sebep işte budur.

Gazi Mustafa Kemal, bakanlar ile hızla Bursa’ya gelir ve olaya el koyar. Sayıları az da olsa birilerinin Cumhuriyet’e hesap sorarcasına Vilayet’e gelip taşkınlık yapmalarını ve buna görevlilerin sessiz kalışını kabul edemez. Bu eylem Cumhuriyet yasalarına aykırıdır ama, kimse tutuklanmamıştır. Mustafa Kemal derhal Savcı, Hakim ve Müftü’yü görevden alır. Bu gelişmelerin ardından ertesi gün, yani 6 Şubat’ta İçişleri Bakanı Şükrü Kaya ile Adalet Bakanı Yusuf Kemal Tengirşenk Bursa’ya gelir. Gazi de, Anadolu Ajansı’na resmî demecini verir:

“Olay hakkında ilgililerden bilgi aldım. Olay aslında fazla önemi haiz değildir. Herhalde mürteciler Cumhuriyet Adliyesi’nin pençesinden kurtulamayacaktır. Meselenin mahiyeti esasen din değil, dildir. Kesin olarak bilinmelidir ki, Türk milletinin millî dili ve millî benliği bütün hayatında hâkim ve esas kalacaktır.”

Gazi Mustafa Kemal, İstanbul’a dönmeden hareket öncesi Çekirge’deki Köşkü’nde bir yemeğe katılır. Gençler çoğunluktadır. Masada ise kendisine refakat eden arkadaşları ve Başvekil İsmet Paşa Atatürk’ün sağında, her zamanki yerindedir. Ayrıca Bursa’ya gelen vekiller, Şükrü Kaya ve Yusuf Kemal Tengirşenk de masadadır. Konu doğal olarak irtica ve devrimlerdir.

Toplantıda bulunan gençlerden biri “Bursa gençliği olayı hemen bastıracaktı, fakat zabıtaya ve adliyeye olan güveninden ötürü…” demeye kalktığı anda olanlar olur… Gazi elinden çatalı, bıçağı bırakır, gözlerini gence diker ve adeta gürleyerek, “Bursa Nutku” olarak bilinen sözleri bir çırpıda söyleyiverir:

“Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu ‘Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır’ demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.

Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, ‘Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir’ diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek; ‘demek ki adliyeyi ıslah etmek, rejime göre düzenlemek lazım.’ Diyecek, belki de hapse atılacaktır ama ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım, eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir diyecek.”

Sofrada soluk bile alınmaz! Herkes pür dikkat Atatürk’ü dinler. Bir devlet başkanı olarak öyle noktalara değinmiştir ki, bu söylediklerine kendisi de hedef olabilir ama bundan kaygı duymaz, yeter ki gençlik, beklediği gençlik olsun.

Sofrada not alınmaz

Atatürk konuşurken sofradakiler not almamışlardır. Nutkun metni o yüzden Atatürk’ün söylev ve demeçleri arasında yoktur. Ama bu da söylenmediği anlamına gelmez. Bursa Nutku’nun metni Atatürk’e aittir ama, sofradaki olay spontane olarak gelişmiş, bir gencin bir açıklaması üzerine, o an içinden geçenleri samimi olarak seslendirmiştir.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir