NTV’den Uğurcan Gökçen’in yazısına göre, 18. yüzyılın önemli isimlerinden Fransız filozof Denis Diderot’a şık bir sabahlık hediye edilir. Diderot, yeni geceliğinden oldukça etkilenir. O kadar çok sever ki diğer eşyaların onun yanında sönük kaldığını düşünür. Hemen eski saman sandalyesini deri kaplı koltukla değiştirir. Yeni masa satın alır. Eski kitaplarının yerine yeni baskılarını koyar. Bu tüketim sarmalı en sonunda onu büyük bir borca sürükler.
Diderot, durumun farkına varır ama iş işten geçmiş olur… Fransız filozof yaşadığı durumu yazdığı deneme ile anlatır. Eski sabahlığını atmaktan duyduğu pişmanlığı betimler. “Eski sabahlığımın efendisiydim, yeni sabahlığımın kölesi oldum” der. Günümüzde yaşanan tüketim çılgınlığına da işte bu yüzden Diderot Etkisi deniliyor.
“Gelirim arttı ama yine de yetmiyor. Bir türlü para biriktiremiyorum. Ne kadar gelirse o kadar gidiyor.” Bu sözler size tanıdık geliyor mu?
Bu cümleleri kuruyorsanız siz de yüksek ihtimal Diderot’un yaşadıklarını yaşıyorsunuz. Ekonomistler bunu “yaşam tarzı enflasyonu” olarak adlandırıyor.
Araştırmalar gösteriyor ki, gelir arttıkça temel gıda maddelerinin toplam harcamadaki payı azalıyor. Alışverişler daha pahalı yerlerden yapılmaya başlanıyor, fiyatı daha yüksek ürünler alınıyor.
İktisatçıların önemli bir kısmı bunun toplumsal psikolojik bir etki olduğunu düşünüyor, “sosyal statüyü gösterme isteği” olarak yorumluyor.
Gerekirse borca girip pahalı bir telefon, saat ya da kıyafet alıyor musunuz?
Ürünün içeriğine bakmadan daha pahalı ve “marka” olduğu için tercih ediyor musunuz?
Dışarıda ne kadar harcama yapıyorsunuz?
Bu sorulara yanıt vererek “yaşam tarzı enflasyonu”nuzu az çok ölçebilirsiniz.
YORUMLAR