Türkiye, 8 Eylül 1999’daki yasal düzenlemeyle ‘maç oynanırken kural değişikliği’ yapılınca ’emeklilikte yaşa takılanlar’ diye adlandırılan kitleyle tanıştı. Adlarını, o tarihten önce işe başlayanlara emeklilik için gereken prim günü ve sigortalılık süresine artı olarak getirilen ‘yaş koşulu’ndan alıyorlar.
Kısa adı ‘EYT’ olan yaşa takılanlar, 2015’te sivil toplum kuruluşu çatısı altında buluştu. İşe başladıklarındaki hesaplarına göre iki ila 17 yıl geç emekli olmalarına tepki gösteren yüzbinler adına iktidardan seslerini duymasını ve mağduriyetin giderilmesini istediler.
Kanunun çıkarılmasının üzerinden 22 yl geçti. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Kasım 2019’da, “Seçim de kaybetsem yokum” dese de son günlerde hükümetin bir formül arayışında olduğu konuşulmaya başladı.
diken.com.tr‘den Seçil Türasay, emeklilikte yaşa takılanları gündemine alarak şu sözleri kaleme aldı:
EYT dosyasının dün yayınlanan ilk bölümünde EYT Federasyonu Başkanı Gönül Boran Özüpak’la konuştuk.
Özüpak, formül arayışlarını ‘seçim yatırımı’ olarak niteledi. Finlandiya modelinde olduğu gibi kademeli olarak düşük maaş alarak emekli olma gibi formüller için, “Türkiye şartlarına uymayacak modellerden bahsediliyor. Kuşa çevrilmiş maaşlar kuşun yavrusuna çevrilmiş olur” yorumunu yaptı.
Bugünkü bölümde ise mağdurların öykülerine yer vermek istedim. Ve, pazar günü, EYT Federasyonu’nun İstanbul Şubesi’nin Esenler ilçesinde kurduğu standın kapısını çaldım.
Şube başkanı Arzu Lastikçi’nin anlattığına göre farkındalığı artırmak ve üye kaydederek güçlerine güç katmak amacıyla düzenlenen etkinliklerin ‘şimdilik’ 12’nci ve sonuncusuydu.
Kendisi de yaşa takılan ve 32 yıl sendikacılık yaptıktan sonra geçen yıl emekli olan Lastikçi, “1999 öncesi haklar pazarlık konusu olmamalı” diyerek mücadeledeki kararlılıklarını dile getirdi. O ve arkadaşları standa uğrayanlara yaptıkları çalışmaları anlattı.
Gelelim sigorta girişleri yapıldığında belirlenen koşullara göre sigortalılık süresi ve prim gününü tamamlayıp ‘sonradan gelen’ yaş koşulunu henüz sağlayamadıkları için emekli olamayanlara…
‘ÖLENE KADAR ÇALIŞMAKTAN BAŞKA ÇARE YOK’
Hepsi 1999 öncesi koşullara dönülmesinin en hakkaniyetli çözüm olacağının ve aylık bağlanma oranlarındaki sert düşüşün altını çizdi.
Türkiye’deki emekçi kesimin büyük kısmının asgari ücretle çalıştığı ve çalışmayanların da maaşlarının o ücretten gösterildiği düşünüldüğünde aylık bağlama oranlarında 2000’ler öncesinde yüzde 70 olan oranın önce yüzde 45’e sonra da yüzde 28’e inmesi emekliye ölene kadar çalışmaktan başka bir çare bırakmıyordu!
1993 kadrolu Ali Kömleksiz, 47 yaşında. Bir inşaat firmasının muhasebesinde çalışıyor. Prim günü şartı olan 5 bin 675 günü çoktan doldurmuş. 7 bin günü geçmiş. 54 yaşına kadar yani yedi yıl daha bekleyecek. “Bu gidişle emekli olana kadar 10 bin günü bulacağım” diyen Kömleksiz, çalışmaya devam edebildiği için şanslı olduğunu söylüyor. Çok sayıda kişinin yaş beklerken işsiz kaldığının altını çizen Kömleksiz, “İşverene göre yaşlılar devlete göre gençler” diyor ve ekliyor: “Hoş emekli olsak ne olacak. En çok 2 bin lira maaş bağlanacak. Eşim de yaşa takılanlardan. Şu anda çalışmıyor. Üç çocuk büyütüyoruz. Çalışabilirsek mecbur devam edeceğiz.”
51 yaşındaki Zeynep Korkmaz, 1994 girişli. 7 bin günü aşkın prim ödemiş. Plastik malzemelere yazı yazılan bir matbaada çalışıyor. Kolundaki lif yırtıldığı için önce rapor almış sonra da yıllık iznini. 2023’te emekli olacak. Her sabah Esenler’den Beylikdüzü’ne işe gittiğini anlatan Korkmaz, çalışma koşullarının insanı nasıl tükettiğini şu sözlerle anlatıyor: “Sabahın 06:00’sında kalkıp o kadar yol gidiyorum akşam 20:00’de eve geliyorum. Akşam eve geldiğimde bir tas çorba koyacak halim kalmıyor. Eskiden her işi halledebiliyordum. Şimdi o gücüm yok. Tamamen çöktük.“
‘1600-1700 LİRA NEYİMİZE YETECEK?’
Üniversite mezunu oğluna iş bulamadıklarını anlatan Korkmaz da bağlanacak düşük maaşın gelecek kaygısını artırdığına vurgu yapıyor: “1600-1700 lira neyimize yetecek? Dişinize dolgu yaptırmak zorunda kalsanız 500 lira. Emekli olan eve yiyecek almayacak mı? Gerekse dişine dolgu yaptıramayacak mı? Çocuğumuzu nasıl evlendirelim o paralarla? Yaş sınırı kalksa da geçinebileceğimiz maaşların bağlanması çok çok önemli.”
Zarife Köknaroğlu 48 yaşında. Bir inşaat firmasının ön muhasebesinde çalışıyor. Emeklilik için gereken prim gününü çoktan aşmış. 7 bin 240 günü var. 2025’te emekli olacak. Eşinden 19 yıl önce ayrılmış, üniversiteye giden 21 yaşında bir kızı var. Çoğu ‘EYT üyesi’ gibi o da fazladan ödediği primlerine yanıyor. “Bir ton kömür 3 bin lira, odun 2 bin 200 lira kış kapıda” diyen Köknaroğlu bağlanan aylıklarla var olmanın imkansız olduğunun altını çiziyor.
İstanbul şubenin yönetim kurulu üyelerinden Rahim Aydın 50 yaşında, 34 yıldır tekstil işçisi. 10 bin 470 günü var, Twitter’da haftanın belirli günleri program yapıyor. Standa uğrayanlara, dertlenmekle, şikayetle sorunun çözülemeyeceğini, derneğe üye olmaları sayesinde daha güçlü bir görüntü verilebileceğini anlatıyor. O bu mücadele uğruna 12 haftadır hiçbir pazar ailesiyle kahvaltı yapmıyor ancak gözlemime göre üyelik konusundaki ikna çabaları sivil toplum ve örgütlenme konusundaki tutukluğa takılıyor.
Toplanan 15 milyon imzanın cumhurbaşkanına yollandığını anımsatan iki çocuk babası Aydın da 1999’da 4447 sayılı kanunla yapılan değişikliklerden önceki koşullara dönülmesini istiyor diğer arkadaşları gibi. Sadece yaş meselesinin değil, staj mağduriyeti, 2000 sonrası maaşlardaki aşırı düşüş nedeniyle yapılmasını şart olarak gördükleri intibak meselesi gibi konularda da çalıştıklarını belirtiyor. Başta İskandinav ülkeleri omak üzere Avrupa ülkelerindeki emeklilik yaşlarını örnek veren devlet büyüklerine yanıt verirken belki de en çarpıcı tespiti yapıyor: “Sürekli Avrupa örneği veriliyor. Ama Avrupa standartlarında çalışmıyoruz ki biz. Ağır, yıpratıcı koşullar var kazanç düşük. Çalışma koşulları Afrika bize yaş konusunda örnek gösterilen yer Avrupa!”
İşsiz olanların belirli bir yaştan sonra iş bulmasının çok zor olduğuna da değinen Aydın, “Çok sayıda mağdur arkadaşımız var” diyor ve düşük maaş bağlanmasının, yıllarca yaş beklenmesinin kayıt dışına ittiğinin, ocak ayında emekli olduktan sonra da mücadeleye destek vermeye devam edeceğinin altını çiziyor.
‘İŞSİZ KALIRSAM’ KORKUSU
Muhasebeci Cafer Yağcı, İstanbul şubenin yönetim kurulu üyelerinden, 49 yaşında, 1993 girişli, 8 bin 300 prim günü var. 2026 yılında emekli olacak. 11 yıldır aynı şirkette çalışıyor. Ancak ‘işsiz kalırsam’ korkusu yaşadığını ve kalırsa genç eleman tercihi nedeniyle yeni iş bulamamaktan çekindiğini dile getiriyor. ‘Devletin işçinin maaşı cebine girmeden vergisini kestiğine’ işaret eden Yağcı, “İşveren ne kadar isterse o kadar vergi veriyor” diye yakınıyor.
O da Rahim Aydın gibi çalışma koşullarının Afrika’dakine benzediğini emekli olurken ise Avrupa standatlarına göre olunduğunu düşünüyor. “Madem Avrupa örnek gösteriliyor. O zaman çalışırken de Avrupa standartlarında çalışalım ama bizde koşullar Afrika” diyor.
Standa uğrayanlar arasında geçen ay işten çıkarılan güvenlik görevlisi Ozan Sanoğlu da var. 44 yaşında, 1996 girişli. 5 bin 825 güne tabiydi, 7 bin 500’e yakın prim günü var. İşe girdiğinde geçerli olan koşullara göre Ocak 2021’de emekli olabilecekken 12 yıl ertelenmiş emekliliği. Birkaç yere başvurmuş ancak daha genç eleman aradıklarını söyleyerek reddetmişler.
İki çocuk babası Sanoğlu şu sözlerle görüşünü ifade ediyor:
“Değişik formüller sunmaya çalışıyorlar ama biz bunu reddediyoruz. 1999 öncesindeki yasa neyi gerektiriyorsa hakkımızı o şekilde almak istiyoruz. Emekli olsak bile komik maaşlar bağlanıyor o rakamlara geçinmemiz mümkün değil. Maaş bağlama kat sayısınının da eski oranlara, yüzde 70’lere çıkarılmasını istiyoruz.“
Yukarıdakiler yaş engeline takılanlara sadece birkaç örnek. Zaman ne gösterir bilinmez ama anlaşılan ilk hedef -mümkünse yaş engelini aşarak- emekli olabilmek. Sonraki hedef ise aylık bağlama oranının düşüklüğüyle mücadele etmek. Bir de ortak arzuları var. Başardıklarında bir meydanda halay çekerek kutlama yapmak!
YORUMLAR