Hayatı kolaylaştırmanın yolu: Farkındalık

Modern çağın insanları olarak kendi duygularımızın farkında olmadan yaşıyoruz. Olayları neden-sonuç ilişkisi içinde değerlendirirken, çoğu kez kendi duygularımızı göz ardı ediyoruz. Oysa bu dünyada kendimizi gerçekleştirmek için varız. Kendini gerçekleştirmenin en önemli yolu da farkındalıkla yaşamak! Peki bunu nasıl başarabiliriz? Farkındalık Koçu Meyra İlknur Mısır, insanın her koşulda kendisine odaklanarak, kendi dengesini korumanın önemine vurgu yapıyor.

Hayatı kolaylaştırmanın yolu: Farkındalık

NORM HABER ÖZEL – Yaşamın içindeki kargaşa insanın varlığından beri hiç değişmemiş. Yani kargaşa şekil değiştirerek, gerek birey gerekse toplum düzeyinde var olmaya devam etmiş. Tabii ki bunu başaran ülkeler var. Sistem kurdukları için kargaşayı ortadan kaldırmışlar. Peki biz bireysel olarak bunu nasıl sağlayabiliriz? Farkında olarak yaşayan insan akışın içinde olduğunu bilip, akışta kalabildiği için yaşama kayıtsız kalmıyor. Ama nötr algıladığı için başına gelen olayları daha sakin karşılayabiliyor. Kendisini veya başkasını suçlu ilan etme ihtiyacı duymuyor. Kimin, neyi, ne kadar hak ettiğini bildiğini zannedip yargı üretmiyor. Olaylarla kendini ayırarak akışta yaşamaya devam edebiliyor.

Farkındalığın insan yaşamındaki somut etkilerini Farkındalık Koçu Meyra İlknur Mısır‘la konuştuk.

Farkında olarak yaşamak ne demek?

Farkında olarak yaşamak, olanı olduğu gibi kabul etmek demek. Bahsettiğim şey çok ince bir çizgi. Bu yaşadıklarına boyun eğmek olmadığı gibi, yaşadıklarını anlamından kopararak büyütmek de değil. İnsan yaşamı böyle algılayınca, olanı olduğu gibi kabul noktasına daha kolay geçebiliyor. Olan olması gerekendir. Sen onu mevcut olan duygu ve düşüncenle müdahale edip değiştiremezsin. Büyütüp küçültmeden  kalabilirsen bir şeyleri değiştirebilirsin. O zaman algın değişir, yaşadığın acı azalır, eski duygularınla bağdaştırmadığın için fazlalaşmaz. Acının ve üzüntünün içinde kaybolmadığın için, kendini hem daha iyi hissedersin hem de bu konu ile alakalı yapman gerekeni yaparsın.

Hepimiz bir şeylerin değişmesini istiyoruz kim bir şey yapıyor?

Çok az insan. Çünkü gerçekten eleştirmek, durumu yorumlamak en kolayı. Ama iş bir şey yapmaya geldiğinde hepimiz zorlanıyoruz. Farkında olarak yaşayan insan hem gereksiz çıkışlar yapmıyor, hem kendi özünde ve benliğinde yaşamaya devam ettiği için kaygı üretmeden kalabiliyor ve elinden gelen neyse onunla ilgili katkısını da esirgemiyor. Bağlamdan kopmuyor yani akışta kalıyor.

Şu anda savaşı seyreden bir insan kendi hayatında somut olarak ne yapmalı?

Şu anda savaş bizim müdahale edebileceğimiz bir alanda değil. Biz bu duruma sadece üzülebiliriz ki öyle de oluyor. Müdahale edemeyeceğimizi bildiğimiz için de orada durmalıyız, ama insan olarak o insanlara nasıl fayda sağlayacağımızı düşünebiliriz. Enerjini bölmeden daha bütünsel yaklaştığında, kendini de daha faydalı hale getirirsin. Nasıl olması gerektiğine inanıyorsan öyle yaparsın. Yardımsa yardım. Duaysa dua. Dilekse dilek. Bazen bizimle ilgisi olmayanlara da şahit olabiliyoruz. Hiçbir şey elinden gelmese de o durumda kalman gerekiyordur mesela. Hayatın içinden geçerken o da bir deneyim. Hiçbir şey yapamadığın yere kahrolmaktan ziyade, her şeyin insana ait olduğunu idrak etmek bana göre daha önemli.

Biraz da hayat pahalılığını konuşalım. Buradaki duruşumuz nasıl olacak?

Bu durum biraz daha bizim müdahale edebileceğimiz bir alanda. Seyretmekten ziyade içinden geçtiğimiz bir durum. Siyasi bağlamda bu olmaması imkansız bir şeydi. Hayat pahalılığına, yavaş yavaş adım adım geldik aslında. Bir uçurum kıyısından yuvarlanmaya başladığında bir yere gelir toslarsın. Yaşadığımız durum tam da böyle. Öfkelenip kızmak kolay. Öfkelenip kızdıkça aslında biz o olayı derinleştiriyoruz. Duygu üretmeden bunun bir süreç olduğunu anlamamız gerekiyor. Bu ortamı yaratanları onaylamaktan, onlara hak vermekten bahsetmiyorum. Bu kaçınılmaz noktayı kabul etmek o durumun doğru olduğunu kabul etmek değildir çünkü. Yaşanması gereken bir şey olduğunu anladığımızda, o zaman mevcut durum derinleşmek yerine değişmeye başlıyor.

Bu gerçeğin içinden nasıl çıkacağız?

Bu durumun kaçınılmaz son olduğunu kabul edip ahlamadan vahlamadan bu durumun içinden geçmek durumunda olduğumuzu kabul etmek zorundayız. Sebep sonuç ilişkisi var aslında. Şu anda yaşadığımız şey sonuç.

Durumun içinden geçmek kurban psikolojisine girmek değil. Evet. Durumu kabul etmek. Durumu doğru olduğunu kabul etmek demek değil. Bunlar birbirinden çok farklı. Mesela burada bir duvar var. Duvarın üzerinde bir yazı var. Yazı neyle yazıldı boya ile. Şimdi bu sadece duvar değil. Duvarın üzerindeki yazıyı ve yazının yazıldığı boyayı ayrı ayrı değerlendirmek gerekiyor. Buna sadece bir duvar dersen mesela diğer duvarda yazı yok. O zaman ikisinin aynı olması lazım. İşte bunların birbirinden ayrılması gerekiyor. Toptancı bir bakış açısıyla değil. Gerçekten neyin ne kadar olduğunu gözlem yaparak, o gözlem yaptığın yeri içsel bir görü ile harmanlayarak değerlendirmek lazım.

Pahalılık bize neyi ifade ediyor?

Mesela benim bir tanıdığım var. Grubu benzin fiyatları ile uyandırıyor. Kendince gördüğü bir şeyi bize duyurmak için böyle yapıyor. Ama altında öfkesi var. Öfkesini sunabilecek bir alana ihtiyaç duyuyor. Ve o esnada onun gibi olan herkes aynı tepkiyi veriyor ya da “Ne gerek vardı?” diye ona kızıyor. Her iki tarafı da anlıyorum. Gerçekten o kişi bir alana ihtiyaç duyduğu için bunu yapıyor. Öbürü de bunu gereksiz bulduğu için cevap veriyor. Denge dediğimiz şey iki tarafa da geçmeden kendimizde ne kadar kaldığımızla alakalı. Şimdi ben kendimde kalamazsam, bugün pahalılıkla karşı karşıya gelirim. Pahalılık ortadan kalkar yarın bambaşka bir şeyle karşı karşıya gelirim. Beni kendimde tutmayan kendimden uzaklaştıran şey ne? Duygu ve düşünce üretmem. Duygu ve düşünce ürettiğim sürece her bir dağınıklık beni bu noktaya getirecek. O yüzden hepimiz derli-toplu bir şekilde kendimizde daha fazla kalmaya çalışmalıyız. Bu konu tabi çok geniş bir konu.

Farkındalığa nasıl ulaşabiliriz?

Kendimizi gözlemleyerek. Bunun nasıl yapıldığını öğrenmeliyiz. Birçok yöntem var elbette. Biz Meyra İlknur Mısır Farkındalık Atölye’si olarak farkındalık seminerleri, atölyeleri ve de bireysel seanslar yapıyoruz. Farkındalıkla yaşamanın ne demek olduğunu anlatmaya çalıştığım ve ne yapılması gerektiğine ilişkin teknikler sunduğum “Pusula” adlı bir de kitabım var.

Biz insanlar gelişmeye açık varlıklarız ve her zaman arayış içindeyiz. Bunun için de daha çok dışarı ile ilgili bilgi edinmeye ya da gözlem yapmaya çalışıyoruz. Çünkü gözümüz dışarıyı görüyor. Ama benim içeriyi gören bir gözüm yoksa kendimi tanımıyorsam bu hayatta nasıl var olacağım ve var olduğum hayat nasıl benim olacak?

MEYRA İLKNUR MISIR KİMDİR?  

İlk, orta ve liseyi Bursa’da, Üniversiteyi Trakya Üniversite’sinde okudu. Kurucu ortağı olduğu 10 yıllık bir ajans geçmişinden sonra doğal ürünler pazarlayan bir şirkette pazarlama müdürlüğü yaptı. Sonrasında harika bir iş fikriyle girişimciliğe soyundu ve onu hayata geçirmek için bin kaplan gücüyle çalıştı. Mükemmel satışlar yaparken herkese nasip olmayacak bir batışla girişimine son vermek zorunda kaldı. Hayatının dönüm noktası tam da bu süreçte gerçekleşti. Belki de ilk defa ne istediğini yargılamadan sorguladı ve bunun işten çok daha fazlası olduğunu fark etti. Yaşam yolu bireysel farkındalıkla bu aşamada kesişti. Farkındalığın nasıl bir dönüştürücü güç olduğunu fark ettiğinden beri de bu duraktan ayrılmıyor.

Uludağ Üniversitesi’nden aldığı eğitim ve katıldığı sertifika programlarından sonra 2012 yılında Farkındalık Koçluğu yapmaya başladı. O günden beri farkındalığın etrafında olan bitenleri fark etmek değil, etrafında olup bitenler olurken kendini fark etmek olduğunu anlatıp duruyor. Bireysel seanslar, atölyeler, seminerler ve kurumsal eğitimler yapıyor. Dizi oyuncuları ve influencerlarla çalışıyor.

İnsanın en üst versiyonunu bulması için içindeki benle buluşması gerektiğini anlatan ve çeşitli araçlar sunan PUSULA adlı bir kitabı var. Yazmayı da en az okumak kadar seviyor.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir