Leonardo Da Vinci gibi düşünmek

“Rönesans” denilince akla Da Vinci’den daha hızlı kimse gelmez. O sadece bir sanatçının vücut bulmuş hali değildi, aynı zamanda mimariden müziğe, anatomiden geometriye kadar her şeye katkıda bulunan üretken bir mucitti.

Leonardo Da Vinci gibi düşünmek
Tüm yaşamını keşiflere adayan bu efsanevi insana uzaktan baktığımızda, “muhteşem bir deha olarak dünyaya gelmiş” diyerek işin içinden çıkabiliriz. Bu bir hayli kolay ve sabit bir yargı olur.

Ama o bir dahi olarak doğmadı.

Walter Isaacson’ın ‘Leonardo Da Vinci’ kitabında tartıştığı şey, Da Vinci’nin dehasının şanstan çok deneyimden geldiği.

Leonardo’nun fakir bir ailede doğduğunu, bu yüzden hiçbir zaman eğitim göremediğini söylüyor ve ekliyor: ”Leonardo’yu bu kadar başarılı yapan şey, sonsuz merakıydı.”

Onun için iyi bir yaşamın sırrı buydu. Sorular sormak, araştırmak, gözlemlemek, öğrenmek ve keşfetmek…

Bu dünyadan gelmiş geçmiş en etkileyici isimlerden biri olan Da Vinci’nin düşünce şeklini algılamamızın hepimizin yaşamına birçok şey katabileceğini düşünüyorum.

Sadece başarılı olmak için değil; dünyayı daha iyi okuyabilmek ve var oluşumuza daha derin anlamlar yükleyebilmek için de çok değerli..

İşte ondan öğrenebileceğimiz ve yaşamlarımıza uyarlayabileceğimiz 4 özellik:

1. Sıradan ve Aşikar Olanı Bile Sorgulamak

1. Sıradan ve Aşikar Olanı Bile Sorgulamak

Çizdiğim her resim kendi yaşamıma sorduğum bir soruydu.

-Leonardo Da Vinci

Da Vinci tutkulu bir şekilde meraklıydı. Tüm hayatı boyunca soru sormayı bırakmadı ve hayatı boyunca düşüncelerini yazdığı binlerce sayfa defter tuttu.

Defterlerinin 7.000 sayfasından fazlası bugün hala saklanıyor. Bu defterlere baktığımızda ise sürekli olarak sorular sorduğunu görüyoruz:

İnsanlar neden esniyor?

Gökyüzü neden mavi?

Balıklar neden suda kuşların havada uçtuğundan daha hızlı yüzüyor?

Onun çoğumuzun büyüdükçe merak etmeyi bıraktığı şeylere merakı asla bitmedi.

Kelimenin tam anlamıyla her şeye ve her şeye hayrandı.

Defterine not ettiklerinden:

“Tüm gün anlamadığım şeylere cevaplar arayarak kırsalda dolaştım. Neden deniz kabukları, genellikle denizde bulunan mercan, bitki ve deniz yosunu izleriyle birlikte dağların tepelerinde var oldu? Gök gürültüsü neden şimşeğin yaratılışından hemen sonra değil de bir süre sonra duyuluyor? Bir taşın çarptığı noktanın çevresinde çeşitli su halkalarının nasıl oluşuyor? Bir kuş neden havada asılı kalıyor? Kanat çırpıp bir süre sonra öylece süzülüyor? Bu sorular ve diğer garip olaylar, hayatım boyunca düşüncelerimi meşgul ediyor.”

O; evren hakkında her şeyi bilmek istiyordu. İşte bu zihniyet onu herkesten ayıran, onu bir dahi yapan zihniyetti.

Dünyanın bugünkü noktaya gelmesini, birilerinin diğerlerine göre çok daha fazla sorular sormasına borçluyuz. Onlardan birisi de Da Vinci idi.

2. Cevapların Peşine Düşmek

2. Cevapların Peşine Düşmek

Leonardo sadece soru sormakla kalmadı elbette. Cevabını bilmediği soruları olabildiğince hızlı bir şekilde bulma konusunda saplantılıydı.

Mesela kuşların nasıl uçtuğunu merak ettiğinde, İtalyan tüccarlardan kafesleriyle birlikte kuşlar satın aldı, kafesleri açıp kuşların gökyüzüne nasıl uçtuklarını gözlemledi.

Resim yapmayı merak ettiğinde, Floransa’daki bir sanatçının loncasına katıldı. Burada, gölge, ışık, doğanın içindeki geometri hakkında kendini geliştirdi.

Anatomi, fizyoloji ve insan vücudunu merak ettiğinde, kaslarımızın ve kemiklerimizin nasıl çalıştığını anlamak için insan bedenlerini parçalara ayırdı.

Olağanüstü işlere imza atmak istiyorsak her şeyi merak etmenin yanı sıra, doğru bilgiye ulaşmanın ve cevaplar bulmanın sonsuz arayışına başlamamız gerekiyor.

3. Bilgileri Birleştirmek

3. Bilgileri Birleştirmek

Tek başına derin uzmanlaşmadan ziyade, yaratıcılığın ve insan yaratıcılığının büyüsünün farklı alanların, bakış açılarının ve insan tiplerinin karıştırılması ve eşleştirilmesinin bir ürünü olduğunu görüyoruz.

Da Vinci için de bu durum farksız değildi. Leonardo, bilginin farklı kategorilere (anatomi, geometri, sanat gibi) ayrılmaması gerektiğini anlamıştı. Bilgi tek parça bilgi olarak görülmeliydi. Bu düşüncesi sayesinde birbirinden çok kopuk gibi görünen bilgi parçalarını kolaylıkla bir araya getirmeyi başardı.

Tarafsızca ve etiketlemeden, ön yargısız gözlemlerdi.

Geometri bilgisini anatomi bilgisiyle, anatomi bilgisini sanat bilgisiyle, doğa hakkındaki bilgisini mühendislik bilgisiyle bu bakış açısı sayesinde birleştirdi.

Mesela geometri üzerinde çalışırken, geometri bilgisini anatomiye uygulayabildiğini gördü. Bu iki ayrı alanı birleştirerek, insan vücudunun belirli geometrik oranlara sahip olduğunu buldu.

Az önce de bahsettiğim gibi kuşlara ayrı bir hayranlık duyduğundan, çocukken kuşları şaşkınlıkla izler, nasıl uçtuklarına karşı derin bir merak duyardı.

Sonrasında uçan makineler ve kuş uçuşunun doğası üzerine 35.000’den fazla kelime ve 500’den fazla eskiz üretecekti. (Uçakların tasarımı da diyebilir miyiz?)

‘Kuşlar uçan makinelerdir.’ Leonardo Da Vinci

İşte onu farklı kılan, onu tek yapan bu bakış açısı, bambaşka dünyaları birbirine bağlamasıydı.

4. Ömür Boyu Öğrencilik

4. Ömür Boyu Öğrencilik

Mükemmeliyetçilik Da Vinci’yi de esir almıştı. Mükemmel olma takıntısıyla aramın iyi olmadığını zaten biliyorsunuzdur. Bilmeyenler için ilgili yazı burada.

Mükemmeliyetçiliğin en belirgin dezavantajı, üretimi ve yaratmayı durdurmasıdır. İnsanların, ilerlemek için dünyaya vermeleri gereken şeyleri asla tamamlayamamalarına neden olur.

Örneğin Mona Lisa’nın 10 ila 14 yıl içinde üretildiği düşünülüyor. Bu noktada bile, Da Vinci’nin hala tam olarak resmi tamamlamış olduğunu düşünmüyor olması muhtemel.

Da Vinci’nin resminin kalitesi göz önüne alındığında, yalnızca en iyiyi üretme ihtiyacını anlıyorum. Ancak aslında, başladığı birçok işin büyük çoğunluğu yarım kaldı ve daha bize katabileceği kim bilir ne çok derin bilgi olacaktı..

Bu noktada mükemmeliyetçiliğinden ziyade, bir şeyi iyileştirme çabası ve kendini geliştirme aşkı bende hayranlık uyandırıyor.

Ona göre; yarattığı şey her zaman devam eden bir çalışmaydı çünkü yeni tekniklerde ustalaşmanın bitmediğini biliyordu. Her zaman yapılması gereken ince ayarlar ve uygulanacak yeni yöntemler vardı.  Da Vinci, ölümüne kadar yeteneğini geliştirmek istiyordu.

Yani o ebedi bir öğrenciydi.

Yazımı bitirirken;

Bugün birçoğumuz ‘hamdım, piştim, oldum’ noktasındayız. Oysa bence hiçbir zaman ‘olmayacağız.’ Keşfedecek, öğrenecek, dönüşecek ne çok şey var, öyle değil mi?

Uyum sağlama dürtüsünün merak dürtüsünü kolayca bastırabildiği, insanların gittikçe sıradanlaştığı böylesi bir dönemde ‘razı olmayanlardan olabilmek ve sürüden ayrılabilmek’ git gide daha eşsiz bir beceri haline gelmiyor mu? Siz ne dersiniz?

‘Hayata doymak bilmez bir merakla yaklaş ve kesintisiz öğrenmek için sürekli arayış içinde ol.”

-Leonardo Da Vinci

YORUMLAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir