osmanlılarda taşların eski adı günümüzden biraz farklıdır. örneğin “piyon” yerine diğer türk toplumlarında da gördüğümüz gibi “piyade” sözcüğü kullanılırdı. satranç, kökeni itibariyle hint dolaylarından geldiği için fars kültürüyle ilişkisinden kaynaklı farsça adlar hakimdir. buna rağmen farsçaları yerine türkçe veya türkçeye girmiş sözcüklerin de kullanıldığını görürüz.
osmanlılar satranca bugünkü gibi “satranç”, “satranc” veya “şatranç” demekteydi. buna ilave olarak “baziçe” (eğlence, oyun) adı da yine satrancı belirtmek için kullanılmıştır.
o dönemki taşların adları şöyleydi
şah = “şah”
vezir = “vezir”, “ferz”, “ferzin”, “ferzane” (bugün farsçada da “vezir” kullanılır)
kale = “kale”, “ruh” (farsçasıdır ancak arapçada da “ruh” ve “kale” olarak ikisi kullanılır. bugün satrançtaki hamle adı olan rok olarak hayatına devam eder bu sözcük. ingilizcede castling denilse de fransızcada da roque “rok” denir. ingilizcede kaleye “rook” denir.)
fil = “fil”, “pil” (diyalektten kaynaklı f~p değişmesi), “pilten”
at = “at”, “esb” (farsçası), “rahş” (farsça “yüğrük at”), “feras/faras” (arapçada “kısrak” demektir ancak araplarda at anlamına gelen “husan” daha yaygındır)
piyon = “piyade”, “asker”, “beydak”
satrançtaki her bir kare = “ev”, “hane” (farsçası)
buradaki sözcüklerden bir kısmı aslında bugünkü farsçada da kullanılmamaktadır. mesela “ferzin” sözcüğü, “vezir”in eski farsçadaki biçimidir. vezir ise bu sözcüğün arapçaya geçmiş halidir. bugün farslar da “vezir” sözcüğünü kullanırlar. yine “rahş”, bugün farsçadaki satranç terimlerinde kullanılmayan bir sözcüktür. burada “yüğrük at”, “rahşan at” gibi bir düşünceyle osmanlılar kendileri kullanmış olabilir.
ilginç olan ise bugün satrançta kullanılan “açmaz”, “çatal” gibi türkçe terimlerin daha o dönemlerde kullanıldığını görürüz
– açmaz (taşın oynatılamaması durumu) = “açmaz”
– çatal (iki taşı aynı anda hedef alan hamle) = “çatal”
– taş ilerletmek = “tarh itmek”, “sürmek”
– şah çekmek = “kış etmek”, “şah eylemek”
– yenmek, mat etmek = “mat etmek”, “mat eylemek”
– çapraz gitme = kej-rev (kej, farsçada “çapraz” demek; rev, “giden, gitme”)
– önlem almak = “tabiye”
o dönem satrançta uzmanlaşan kişilere ise “leclac” denilmekteymiş, bir nevi grandmaster.
satrançla ilgili türkçe olarak 1428 yılında bedr-i dilşad’ın muradname, 1527-1532 yıllarında lami’i çelebi’nin “vis ü ramin” gibi eserleri bulunmaktadır. burada muradname oldukça ilginç bir eserdir. 2. murad döneminde yaşamış bedr-i dilşad adında bir kişinin bilinen tek eseridir. kendisini de bu eserle tanırız. kendisini bu eserle tanırız derken aslında eserin kendisi de bu amaçla yazılmıştır.
bedr-i dilşad, kendisini 2. murad’a tanıtmak için, bilgi sahibi biri olduğunu göstermek için bu eseri kaleme almış, bilgili olduğu musiki, edebiyat, astronomi, tıp gibi alanlarda başlıklar halinde bilgiler vermiştir. eserin, selçuklu döneminde farsça yazılan keykavus bin iskender’in “kabusname” eserinden esinlendiği belirtilir, hatta tercümesi gibi bir imada bulunulur ancak içerik bakımından iki eser arasında bazı benzerlikler olsa da ciddi farklar vardır.
iki eser de satrançtan bir bölümde bahseder ancak kabusname, satranç hakkında kısa bilgi verir ve tavladan da bahseder, bedr-i dilşad’daki gibi satranç analizleri yer almaz. dahası kabusname’de satranç övülen bir oyun değildir, bilakis satranç gibi oyunlardan uzak durulması gerektiği anlatılır. illa eğlenmek için oynanacaksa da parayla oynanmaması gerektiği belirtilir çünkü keykavus bin iskender döneminde satranç yaygın olarak bahisle oynanırdı. “kumara çevirmeyin şu oyunu” der kısacası.
dilşad’ın eserinde satranç bölümündeki açıklamalar manzum yani şiir diliyle verilmiştir. bu da ayrı bir yetenektir. eserde tam 28 tane satranç oyununun incelemesi yer almaktadır. bedr-i dilşad, bu oyunların görsellerini eklemiş, altlarına da açıklamalarını yazmıştır. mesela kitapta “mansube-yi nühüm” (nühüm, farsça “dokuzuncu”; mansube, arapça “açmaz”) adıyla yer alan 9. oyundan bir örnek:
oyunda kırmızı yazıyla yazanlar bugünkü beyaz taşlar, siyah ise siyah taşlardır. oyuncuların yönlerine göre taşların adları yazılmış. beyazların h8 ve a7 konumlarında ruh (kale); c6 ile c7’de beydak (piyon) ve d1’de şahı bulunmaktadır. siyahların g2, b2 konumlarında ruhu (kalesi); e6’da ferzini (veziri); c8’de fili; d8’de şahı; e8’de ferası (atı) yer almaktadır.
oyunun bugünkü hali şu şekilde
kitapta yer alan açıklama şöyledir
* “tokuzunç mansube hoşrak-durur;
yiñen karasın, sanmagıl ak-durur.”
(dokuzuncu mansube hoşumsu-dur;
yeneni karadır, sanma aktır)
[hoş kelimesine gelen -rak ek, eski türkçe ve moğolcadaki küçültme ekidir.]
* “gerek kara ferzin evinden aña,
şah eyleye ak ruh ki kale taña.”
(gerekirse siyah vezir karesinden ona,
şah çeker beyaz kale)
[yani beyaz kale, siyah vezirin çaprazındaki kareden (d7) şah çekebilir denilmektedir]
* “vurursa eger kale ferzin anı,
evi sanup avare ferzin anı.”
(vurursa eğer kale, vezir onu;
karesi sanıp avare vezir onu)
[yani avare vezir o kaleyi alırsa]
* “süri vir piyade anı mat ider,
ki göñlünde kayguyı kat kat ider.”
(sürü ver, piyade onu mat eder;
ki gönlünde kaygıyı kat kat eder)
yani özetlersek: “beyazlar kare, d7 gelmelidir. vezir, kaleyi alır ve beyaz piyon c7’ye gelerek mat eder. ” denilmektedir. tabi ki o zamanlardaki satranç kuralları da bugünkünden farklıdır. örneğin filler sadece çaprazdaki iki kareye gidebilirlerdi. o yüzden bu oyundaki kaleyi vezir yerine fil alamamaktadır. vezir ise bugünkünden oldukça güçsüzdü. hatta olması gerektiği gibi şahtan daha güçsüzdü ve sadece bir kare çapraza gidebilirdi.
haliyle bugünkü satranç anlayışıyla bu bulmacayı çözmeye kalktığımızda aslında kazanan taraf beyaz değil, siyahtır. hatta siyahın bu konumda kazanması da oldukça ilginç ve zor bir oyundur. isterseniz kendiniz de çözebilirsiniz.
burada c6 piyonu ile şah çekilir ancak piyon, c7’deki kalenin önünü kapatmak zorunda kaldığı için şah, d7 karesinden kaçabilir. burada beyaz hangi taşını oynarsa oynasın kaçınılmaz bir mat vardır.
araştırmada yararlanılan kaynaklar:
kayaokay, ilyas. “divan şiirinde satranç terimleriyle yazılmış manzumeler”. estad (2018), 1 (1), 245-268.
bedr-i dilşad. muradname (milli kütüphane’de “06 mil yz fb 470″de yer alan kayıtlı yazma nüsha).
YORUMLAR