CHP Lideri Özgür Özel’in parti genel merkez binasında Gelecek Partisi Lideri Ahmet Davutoğlu ile ortaklaşa yaptığı basın açıklamasında şu ifadeleri kullandı:
Saraçhane sürecinde ve yaşadığımız o zorlu süreçlerde gerek telefonla gerek sosyal medyadan, gerek demeçlerinizde verdiğiniz destek, demokrasiye ve adaleti sahip çıkan destek çok kıymetliydi. Sayın Genel Başkan’ın çizdiği iki hat da çok önemli bir. İkisine de yürekten katılıyorum. Zaten Sayın Genel Başkan’ın AK Parti’nin o günkü çizgisiyle ayrıştığı ilk nokta dayı hepimiz bilmiyor muyuz?
Serbest dolaşım için Avrupa Birliği kriterleri hazırlanmaya çalışılırken gelip de işin dayandığı yer Sayın Başbakan’ın o dönemde ısrarla savunduğu siyasi ahlak yasasıydı. Siyasi, ahlak yasasını çıkarmayı Sayın Davutoğlu savunurken, ona kimin nasıl karşı çıktığını ve hangi süreçleri başlattığını hepimiz biliyoruz.
Bugün bir sonraki halefine darbe yapan kişi o dönemde de kendi halefine, genel başkanlığı bıraktığı, kendisinden sonradan seçilen kişiye, Türkiye Cumhuriyeti’nin kendinden sonraki başbakanına, parti içi bir darbe yapmamış mıydı? Ve temel ayrım siyasi ahlak, siyasi etik benim aklımda o dönemden Sayın Davutoğlu’nun; hırsızlık yapan kardeşim olsa kolunu keserim dediği kaldı.
Erdoğan’dan geriye ne kaldı? Bunların hepsini dikkatlice görmek gerekiyor. Biz yukarıda çok değerli görüşlerinden hem Sayın Genel Başkan Hem heyetinin yararlandık. Karşılıklı görüş alışverişinde bulunduk. Tespitlerimiz ortak. Türkiye’de büyük bir hukuksuzluk var. Türkiye’de otokrasiyi savunanlarla, demokrasiyi savunanlar iki ayrı hat oldu. Ama bu hat Saraçhane’de toplanan kişiler ne sadece Cumhuriyet Halk Partili’dir.
Saraçhane, geçmişte iktidara oy vermişlerin bulunmadığı, sadece muhaliflerin bulunduğu bir meydan değildir. Saraçhane, demokrasiyi savunan, hukuku savunan yüz binlerin milyonlara ulaştığı, iki kişinin, üç kişinin bir araya gelmesinin yasaklandığı o 10 günün yedisinde milyonlarca kişinin bütün engellemelere rağmen, metroların çalışmadığı, otobüslerin engellendiği, bariyerlerin konulduğu, köprülerin kaldırıldığı şartlarda milyonluk gece mitingleri Türkiye’nin demokrasiye sahip çıktığını ve sandığa uzanan her eli kırdığı gibi sandığı elinden almaya çalışan bu ele de karşı çıktığını gösteren, hepimize umut veren bir mücadeledir. Gençlerin ön planda olduğu bu mücadele, gençler bir gün birisi özgürlükleri, hukuku, demokrasiyi ortadan kaldırıp seçilmişin yerine kayyım atamayı niyetlendiğinde seçtiklerine ya da seçeceklerine nasıl sahip çıktıklarını gösteren son derece önemli bir toplumsal olaydır, başkaldırıdır. Dayanışma sandıklarına koşan 15,5 milyon insan da Maltepe’de 9 günlük tatille sabote edilmeye çalışılıp da Maltepe tarihinin 2.2 milyon kişiyle yapılan en büyük mitingi de hep bu toplumsal birlikteliktendir. Biz Türkiye’nin tüm demokratlarının, sosyal demokratlarının, muhafazakar demokratlarının, milliyetçi demokratlarının, liberal demokratlarının ve Kürt demokratlarının demokrasiyi birlikte savundukları her zeminde buluşmaya ve savunmaya devam edeceğiz. Önce demokrasi olsun. Biz kendi aramızda elbette farklı düşünüyoruz. Demokratik zeminde rekabet de edeceğiz. Ama esas mesele bu ülkenin çok bedeller ödediği demokrasi sandığını kaybetmemektir. Samsun’a çıkıştan itibaren başlayan Kurtuluş Savaşı’nın öncüleri Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün illerde yaptığı kongrelerdir. Rıza üreterek başlamıştır. Sonra Cumhuriyet ilanıdır. Sonra çok partili rejime geçiştir. 1950’de rejimin, hükumetinin sandık yoluyla değişmesi çok önemli bir kilometre taşıdır. Biz o seçimin kaybedeniyiz ama o gün demokrasiye kaybettirmedik ve İsmet Paşa o yenilgisini demokrasi zaferi olarak gördü. Devamında hep birlikte elele 1960 darbesi, o darbenin başbakanını bu ülkenin, bakanlarını asmış olması bu ülkenin demokrasi tarihinin en büyük acılarından bir tanesidir, karasıdır. Ardından 1970’lerde Cumhuriyet Halk Partisi ile Erbakan’ın Milli Selamet Partisi’nin koalisyonu siyasette uzlaşı için bir umudun başlangıcıdır. 80 darbesi üzerinden sağcısıyla solcusuyla tankların ve demokrasinin çiğnendiği darbe utançtır. Daha sonraki süreçlerde görevdeki hükümete karşı muhtıra verilmeler, darbe girişimleri, postmodern darbeler, hepsi bu ülkeye kaybettirmiştir.
siyasi hayatı ilerleyen birisinin siyasi yaşamının sonunda seçim kaybettikten, hayatında, kurduğu partisinde ilk kez seçim kaybettikten, kurduğu partide sonra bir sonraki cumhurbaşkanı adayına ve İstanbul’un seçilmiş belediye başkanına darbe girişiminde bulunması da diğer darbeler kadar büyük bir demokrasi ayıbıdır ve 15 Temmuz darbesini millet nasıl sokakta püskürttüyse 14-29 Mart darbesini de 23 Mart’ta sandıkta, Saraçhane’de, meydanda bütün millet birlikte püskürtmüştür. Bu yüzden biz demokrasiye sahip çıkmaya devam edeceğiz. Bu ülkeyi kutuplaştırmaya çalışanlarla iki ayrı kutupta mıyız? Darbe savunuyorlarsa ayrı taraftayız ama biz AK Partili, MHP’li ve tüm siyasi partilerden tüm vatandaşlarımızla kucaklaşıyoruz, omuz omuzayız çünkü bu ülke demokrasiyi kaybederse gençlerinin geleceğini kaybeder. Ekonomisi çok şey kaybeder. O yüzden ben Cumhuriyet Halk Partisi’ne siyasi yelpazenin tümünden ama hepimizin meşruiyetini aldığı sandığa ve milli iradeye sahip çıkan tüm siyasetçilere Sayın Başbakanın şahsında bir kez daha teşekkür etmek durumundayım. Buyurun.
Değerli arkadaşlar, Cunta ve cuntacı lafı üzerine açılan davada bana ne ceza gelirse Sayın Bahçeli’ye rücu ettiririm. Erdoğan’a darbeci diyen ilk kişi Sayın Bahçeli’dir, ben değilim. 2012 grup toplantısında Erdoğan’a cuntacı diyor, AK Parti yönetimine cunta yönetimi diyor ve Erdoğan’a cuntacı dedikten sonra ben bugün Erdoğan’a cuntacı, cunta dedim diye bir siyasi yasak gelirse rücu davası açarım. Sayın Bahçeli’den bunu talep etmeleri lazım. Ben aradan çekilirim. Sayın Bahçeli’yle aralarında halletsinler. Benim Erdoğan’a cuntacı dememin sebebi tam da şudur: Girdiği son genel seçimle aldığı unvan cumhurbaşkanıdır. Ben de kendisine defalarca Sayın Cumhurbaşkanı ifadesini kullandım. Son giriştiği darbe girişimi, millet tarafından püskürtüldüğü darbe girişimi, yerel seçim sonuçlarına darbe. Yerel seçimde halkın seçtiği çok sayıda belediye başkanına kayyım ataması, benim Esenyurt, Şişli belediye başkanlarıma kayyım ataması, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne kayyım atama girişimi, partime kayyım atama girişimleri darbe girişimidir. Eğer darbeyi yapanların sivil ya da asker olduğuna bakılmadan buna kalkışanlara cunta denir, cuntacı denir. O yüzden manevi tazminat konusunda hiçbir endişem yok. Aralarında anlaşır Cumhur İttifakı. Cuntacı demek suçsa Devlet Bahçeli’den alırlar mahkemenin hükmettiği parayı. Ben kendimi çok yormam ama yorarsam ne olur? Şu olur. Nasıl o dönemde Milli Savunma Bakanı olduğu sırada Hulusi Akar’a arkadaşlarının ona hakkını helal etmediklerini söylediğimde 500.000 liralık dava açacak deyip kendi duyurup o dava açılmış, tüm sürecin sonunda 224 silah arkadaşı biz ona hakkımızı helal etmiyoruz ve arkadaşlarımız da hakkını helal etmeden öldüler diye 224 kişi tanıklık talebinde bulunduysa, nasıl tüm süreç bitti ve mahkemeyi ben kazandıysam, mahkeme yoluyla bunu ispat ettiysem, beni çok zorlamasınlar. Cuntacı olduğunu da mahkeme yoluyla ispat edecek çok ciddi kanıtlar var. Genç arkadaşların bir an önce serbest kalması lazım. Bu samimi çağrıyı bir kez daha ben de tekrarlıyorum. Hele hele onlara siyasi yasak getirilmeye çalışması yani hakikaten Ekrem ağrısı tuttu iktidarı, ne yapacağını şaşırdı diyorduk. Ekrem Başkan gibi deneyimli, tecrübeli, Erdoğan’ın ve adaylarını dört kez yenmiş birisinden korkup ona beş kere siyasi yasak talep etmesi bir yana bizim arkadaşlarımız, gencecik arkadaşlarımıza ne çok korkuyormuş Berkay’dan ve Berkay partimizin Parti Meclisi’ne seçildi. Berkay bu görevi yapmasın diye siyasi yasak getirmeye çalışıyorlar. Gerçekten ben Berkay’ı ve 301, şu anda 299 arkadaşımızı Erdoğan’ı bu kadar çok korkuttukları ve tedirgin ettikleri için tebrik ediyorum. Bizim burada bütün takdirleri gençlere sunuyoruz. Kendimizle övüneceksek onların böyle başarılı bir temsilcisini Parti Meclisimize rekor bir oyla seçen delegelerimizle övünmemiz lazım. Buyurun, siz söyleyin sorunuzu, mikrofon gelsin.
Şimdi buna, burada şaşıracak şey Trump’ın söyledikleri değil, Erdoğan taraftarlarının bu açıklamalardan memnuniyet duyması. Trump dalga geçiyor. “Siz genel başkanınız bu hale düşüyor.” diye üzülmüyorsanız ben Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı bu hallere düşüyor diye hicap duyuyorum arkadaşlar. Trump rahibi hatırlatıyor. Rahibimizi ondan almıştık diyor. Ben de şunu hatırlatıyorum: Bu can bu bedende durdukça o papazı vermeden bu papazı alamaz demedi mi Erdoğan? O papaz dediği Fethullah Gülen’di. Bu papaz dediği Branson’dı. Bir telefonla Rahip Branson’ı özel jetle Oval Ofis’e yolladı, bir tehdit telefonuyla. Bu Trump değil mi Erdoğan’a aptal olma, akıllı ol diye mektup yazan? O mektuba gıkını çıkarmayan. Bu Erdoğan değil mi? Şimdi diyor Erdoğan’la aram çok iyi. Ona Suriye’yi aldım dedim. Şunu dedim, bunu dedim. Ey Erdoğan! Ey Erdoğan’ı Trump’ın mektubundan, Trump’ın sözlerinden memnun olanlar! Adam Filistin’i sahil kasabası yapmayı, oraya casinolar kurmayı, Filistinlilerin hepsini de başka Arap ülkelerine ve Türkiye’ye yollama söylüyor. Siz bunu mu takdir ediyorsunuz? Nerede kaldı Filistin davanız? Biz durduğumuz yerde duruyoruz. Bu Trump’a haddini bil diyemeyecek kadar aciziyet içinde misiniz? Bir de dönmüş efendim Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye’yi Avrupa’ya, dünyaya şikayet ediyormuş ve Amerika işte Türk, İngiliz İşçi Partisi niye yalnız bırakıyor diye kardeş partim benim. Bizim birbirimizi savunma durumumuz var. İngiliz himayesi falanmış. Birazcık haddinizi bilin! Bir de şunu bir düşünün bakalım. Bakın, Aralık 2002 Beyaz Saray’dan üç Erdoğan mesajı. Üç Erdoğan mesajı: Ankara’ya, Erdoğan’a başbakanlık yolunu açın. AB’ye, Türkiye’ye müzakere tarihi verin. Bush, o da cumhuriyetçi, gösteriyor, işaret ediyor ve bunu büyük bir memnuniyetle duyuyorlar, duyuruyorlar. Gidiyor oradan başbakanlık yolu açılsın diye icazet alıyor ve sonra da 1 Mart tezkeresinin sözünü veriyor Amerikan askeri bulundurmanın. Onun da bedeli bu. Bakın, Erdoğan, 2005 yılı. Talihsizlik neymiş? CHP’nin ABD karşıtı olması talihsizliktir diyor. Bizi ABD karşıtı olduğunu söylüyor ve bunun bir talihsizlik olduğunu söylüyor. İlk kez bindiği Ana uçağında, Milliyet’teki röportajında. Şimdi tutmuş İmamoğlu’nun tutuklamadan önce Trump’a soruyor. Trump bunun sakıncasının olmadığını söyleyince tutuklamayı gerçekleştiriyor. Suçüstü yakalanınca da ne diyeceğini bilmiyor. Amerika’dan icazet, Amerikan mandası peşindedir. Trump’ın himayesinin peşindedir. Bunun böyle olmasından dolayı ben utanç duyuyorum ama bu ifadelere memnun olanlar var. Biz Türkiye’yi dışarı şikayet ediyormuşuz.
YORUMLAR