Yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi:
“Öğretmenlik Meslek Kanunu’nun çıkarılacağı ilk olarak 23 Ekim 2018 tarihinde Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde gerçekleştirilen 2023 Eğitim Vizyonu Tanıtım Toplantısı’nda duyurulmuştu. Tam Meslek Kanunu unutuldu mu? diye sorarken Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan, 23 Kasım 2021 tarihinde “Çalışmaları tamamlanan Öğretmenlik Meslek Kanunu’nu inşallah kısa sürede Meclisimizin takdirine sunacağız” dedi. Türk Eğitim-Sen olarak, öğretmenlik mesleğinin saygınlığını artıran ve mesleğin statüsünü sağlam bir zemine kavuşturacak bir meslek kanunu talebimizi yıllardır ortaya koyuyoruz. Bu doğrultuda Öğretmenlik Meslek Kanunu’nu desteklediğimizi ifade etmiştik. Tabi bu desteğimiz, devlet memuru olmamız hasebiyle sahip olduğumuz mevcut hak ve kazanımlarımızın baki kalması kaydıyla olacaktır. Öte yandan hazırlıkları tamamlandığı söylenen Meslek Kanunu’nun eğitimin paydaşlarıyla henüz paylaşılmamış olmasını da anlayabilmiş değiliz. Kapalı kapılar arkasında süreç yürütülmesini kabul etmiyoruz. Meslek Kanunu’nun bir an önce paydaşlar ve kamuoyu ile paylaşılması noktasında Bakanlık’tan bir an önce adım atmasını bekliyoruz.
Ayrıca şu hususu da özellikle vurguluyoruz ki; eğitim çalışanları 23 Ekim 2018 tarihinden beri beklemektedir. Söz verildiği halde üç yılı aşkındır Öğretmenlik Meslek Kanunu ile ilgili somut bir adım atılmamış olması kabul edilemez bir durumdur. Bu durum, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ciddiyetiyle bağdaşmamaktadır. Bundan dolayı bu konuda daha fazla gecikme yaşatılmamalı ve 2022 bütçe görüşmelerinin tamamlanmasıyla birlikte meslek kanunu TBMM gündemine getirilmeli ve derhal yasalaşmalıdır. Bu konuda TBMM’deki tüm partilerin katkısını beklediğimizi ifade ediyoruz.
Bu minvalde Meslek Kanunu’nda olmasını talep ettiğimiz hususlar özetle şu şekildedir:
–Halen öğretmenler kadrolu, sözleşmeli, ücretli olarak üç modelle istihdam edilmektedir. Aynı işi yapan öğretmenlerin farklı statüde istihdamı hem eğitimimize vurulan bir darbedir hem de öğretmenlik mesleğinin geleceğini zedelemektedir. Bu noktada eğitim-öğretim hizmetlerinde tek istihdam modeli kadrolu öğretmen olmalıdır, öğretmenlerimiz öğretmen odalarında bölük pörçük edilmemelidir.
–Öğretmen atamaları KPSS puan üstünlüğüne göre, mülakat yapılmadan gerçekleştirilmelidir.
–Kariyer basamakları; 10 yıl öğretmenlik yapan UZMAN ÖĞRETMEN, 20 yıl öğretmenlik yapan BAŞÖĞRETMEN olarak düzenlenmeli ve kesinlikle sınavsız olmalıdır. Çünkü öğretmenlik sadece “Bilme” değil, “Bildiğini aktarma” mesleğidir ve bundan dolayı kariyer basamaklarında tek ölçüt, tecrübe yani hizmet yılı olmalıdır. Bu sürelere adaylık dönemi, askerlik süreleri, dershane ve özel okullarda geçirilen süreler dahil edilmelidir.
–Eğitim kurumlarına müdür ve müdür yardımcısı olarak atanacaklar sadece yazılı sınavla belirlenmelidir. Yazılı sınavla idareci olup, önceki yıllarda görevi bırakan idarecilere de tekraren hak verilmelidir. Yazılı sınav kazanarak atanmış olmak şartıyla atanmış olan okul müdürleri, eğitim öğretim hizmetleri sınıfında kalmak kaydıyla kadrolu olarak görev yapmalıdır.
–Okul idarecilerinin de öğretmenlerde olduğu gibi idareci olarak, iller arası tayin istemelerinin sağlanması için düzenlemeler yapılmalıdır.
-Başarı, üstün başarı belgeleri objektif kriterler belirlenerek uygulamaya geçmelidir.
-Mevcut ek ders saat ücretleri eğitim hizmetlerinin onuruna yakışır düzeyde değildir. Ek ders ücretleri %100 artırılarak öğretmelerin rahat bir nefes almaları sağlanmalıdır. Bu oran Destekleme ve Yetiştirme Kurs ücretlerine de aynı oranda yansıtılmalıdır.
-Eğitim çalışanlarının vergi dilimi %15’te sabitlenmelidir.
-Performans değerlendirmesi gibi öğretmenlerin çalışma azmini olumsuz etkileyecek sübjektif bir değerlendirme kesinlikle olmamalarıdır.
-Müdür, Müdür Başyardımcısı ve Müdür Yardımcısı olarak görev yapanların aylık karşılığı ve isteğe bağlı ek ders ücreti karşılığında derse girme zorunluluğu kaldırılmalıdır.
-Tüm öğretmenlerin aylık karşılığı ders saati 15 saat olmalıdır.
-Öğretim yılına hazırlık ödeneği tüm eğitim çalışanlarına verilecek şekilde düzenlenmelidir.
-657 sayılı DMK’nın öğretmenleri de ilgilendiren bütün hükümleri bu kanun içerisinde yer almalı, öğretmenlerin her türlü istihdam, özlük, ödeme, disiplin, terfi, izin, atama iş ve işlemleri Meslek Kanunu içinde yer almalıdır.
-Anayasa ve DMK’nın iş güvencesi ile hükümleri kanun metninde mutlaka yer almalıdır.
-Elverişsiz koşulların hâkim olduğu bölgelerde görev yapan öğretmenlere brüt bir asgari ücret ile brüt iki asgari ücret arasında Zorunlu Hizmet Tazminatı ödenmelidir.
-Eğitim Fakültelerinin kontenjanları MEB tarafından belirlenmesi, belirlenen kontenjanlardan mezun olanların MEB tarafından istihdam zorunluluğu kanun kapsamında yer almalıdır.
-Anadolu Öğretmen Liselerinin tekrar açılması için düzenleme yapılmalıdır.
-Öğretmenliğe atananların AKS (Adaylık Kaldırma Sınavı) tabi tutulmaması için düzenleme yapılmalıdır. AKS kaldırılmalıdır.
-İl ve İlçe milli eğitim müdürleri, Milli Eğitim Müdür Yardımcıları ve Şube Müdürlerinin seçilmesi, yer değiştirmesi ve atanma usulleri ve illerdeki görev süreleri kanunla düzenlenmelidir.
-Nöbet ücretleri meslek kanununda düzenlenmeli, tutulan her bir nöbetin ücreti en az 6 saat olmak üzere verilmelidir. Nöbet isteğe bağlı olarak verilmeli ve kaç nöbet tutulursa tutulsun ücreti alınmalıdır.
-Eğitim çalışanlarının şiddete maruz kalmaları durumuna göre önleyici tedbirler ve caydırıcı müeyyideleri içeren düzenlemeler mutlaka Meslek Kanunu ile belirlenmelidir.
-3600 ek gösterge konusu mutlaka Meslek Kanunu ile düzenlenmelidir.
-Öğretmenlerin aile birliğinin sağlanamaması büyük bir sorundur. Yetersiz kontenjanlardan dolayı binlerce çocuk ana babasıyla birlikte yaşama, kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkından mahrum bırakılmaktadır. Üstelik Anayasa’nın 41’inci maddesi “Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır. Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar” der. Bu noktada Milli Eğitim Bakanlığı, hem Anayasa gereği hem de insani bir gereklilik olarak aile birliğini sağlamalı ve meslek kanunuyla güvence altına alınmalıdır.
– Bakanlığa bağlı tüm kurumlarda, öğretmenlerin atama ve nakil düzenlemeleri ile ehliyet ve liyakati esas alan yönetici atama sistemi mutlaka Meslek Kanunu’nda yer almalıdır. Böylelikle sürekli değiştirilen yönetmeliklerle sistemin içinden çıkılamaz duruma getirilmesi engellenmiş olacak, yazılı sınav başarısına göre adalet zemininde yürütülen atama süreçleriyle kişisel inisiyatifler sonlandırılmış olacaktır.
Daha önce de defalarca ifade ettiğimiz gibi; Türk Eğitim Sen olarak, mesleğin statüsü sağlam ve yasal bir zemine kavuşturacak, öğretmenlik mesleğinin saygınlığını artıracak tedbir ve düzenlemeleri hayata geçirecek olan Öğretmenlik Meslek Kanunu’nu destekliyoruz. Ancak, mevcut hak ve kazanımlarımızı riske atacak gelişmelere karşı da gereken her türlü hukuki ve demokratik hakkımız kullanacağımızdan kimsenin şüphesi olmasın.
ÇARŞI PAZAR DÜKKAN YANGIN YERİ
– 2021 Ekim ayı itibariyle son bir yılda 4 kişilik ailenin zorunlu harcamaları aylık 1.747,29 TL artmıştır. Türkiye İstatistik Kurumu’ndan alınan Ekim 2021 fiyatlarına göre tek kişinin yoksulluk sınırı 4.514,13 TL, Dört kişilik bir ailenin asgari geçim haddi ise 9.373,14 TL olarak belirlenmiştir. Enflasyon Aralık ayında açıklanan oranı %21.31 çıkmış, alım gücü iyice düşmüştür.
BIÇAK SIRTA DAYANDI
İki yıldır içinde bulunduğumuz salgın dönemi bu zorlukları daha da artırdı. Bakınız, TÜİK rakamlarına göre; yıllık enflasyon 21,35 değerleme oranı 36.2 oldu. Kamu çalışanlarına verilen zam ise yüzde 5+7’dir. Toplu sözleşme sistemine geçildiği 2012 yılından beri hedeflenen enflasyon rakamına hiçbir yıl sonunda ulaşılamadığı görülmektedir. Buna karşın memur ve emekli maaşlarına yapılacak artışlarda hep hedeflenen enflasyon temel alınmıştır. Bu yıl da aynısı oldu. Memurun aldığı zam kuş oldu. Bu toplu sözleşmede imza atılmadan önce yetkili konfederasyona bas bas bağırdık, direttik. Yüzde 6,7,8’lik zam oranlarına imza atmayın dedik. Gelinen süreçte, enflasyon rakamlarına bakıldığında ne kadar haklı olduğumuz ortaya çıktı. Kamu çalışanlarını mutlu edecek olan refah payının verilmesi olacaktı. Maalesef Hükümet bu konuda da imtina etti. Ama artık bıçak sırta dayandı. Enflasyon yüzde 20’leri aştı. Kamu çalışanlarının kayıplarının telafi edilmesi, insan onuruna yaraşır bir yaşam sürdürebilmesi için memur ve memur emeklilerine bin lira ek zam zaruridir.
GEÇ DE OLSA HAKLILIĞIMIZ KABUL EDİLDİ; SIRA REFAH PAYI VE SEYYANEN ZAMDA
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, Ocak ayı itibarı ile verilecek enflasyon farkına ek olarak tüm kamu çalışanlarını kapsayacak bir sosyal refah düzenlemesi yapılacağı ifade edilmiştir.
Bilindiği gibi Türkiye Kamu-Sen olarak yıllardan beri, enflasyon farkı uygulamasının gerçekte sıfır zam anlamına geldiğini belirtmekte, alım gücünün sürekli düştüğünden hareketle her toplu sözleşme döneminde, yapılacak yüzdesel maaş artışlarına ve enflasyon farkına ek olarak mutlak surette refah payı talep etmekteyiz.
Nitekim bu yıl gerçekleştirilen 6. Dönem Toplu Sözleşme Görüşmelerinde de yaşanan ekonomik gelişmeleri göz önünde bulundurarak, enflasyon kaynaklı zararların telafisi için seyyanen zam; reel ücret artışı için de oransal artış ve enflasyon farkına ek olarak refah payı uygulamasını kırmızı çizgimiz olarak ilan etmiştik. Süreç içinde özellikle seyyanen artış ve refah payı talebimizin karşılık bulmaması ve imzalanan toplu sözleşmenin ekonomik gerçekleri yansıtmaması üzerine imzalanan toplu sözleşmeyi kabul etmediğimizi ilan etmiştik.
Yaşanan gelişmeler, bu taleplerimizde ne denli haklı olduğumuzu bir kere daha ortaya çıkarmış, gelecek öngörüsünden uzak olarak imzalanan toplu sözleşmenin revizyona ihtiyaç duyduğu daha toplu sözleşme hükümleri yürürlüğe girmeden taraflarca kabul edilmek zorunda kalınmıştır.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın “sosyal refah düzenlemesi” yapılacağı yönündeki açıklaması umut verici olsa da şu ana kadar gerçekleşen fiyat dalgalanmalarının telafisini sağlayacak tatminkâr bir seyyanen zam ve yapılacak bütün ücret artışlarına ilave olarak %3 refah payı uygulaması olmadan kamu çalışanlarının içinde bulunduğu açmazdan çıkmaları mümkün olmayacaktır.
Yetkili konfederasyonun ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın, toplu sözleşmeden 3 ay sonra bizim ısrarla dile getirdiğimiz çekinceleri kabul etmesi olumlu görünmekle birlikte yapılacak ek protokolün kamu çalışanlarının beklentilerini karşılamaktan uzak kalacağı endişesini taşımaktayız.
Bu nedenle yıl içinde meydana gelen dalgalanmanın kamu çalışanlarının ve emeklilerin bütçesinde yarattığı açığın kapatılması için en az net 1000 TL seyyanen zam ve tüm artışlara ilave olarak %3 refah payı uygulamasının zorunlu olduğunu bir kere daha ısrarla vurguluyoruz.
Bu noktada süreci dikkatle takip etmekteyiz. Özellikle seyyanen zam ve refah payı talebimizin birlikte hayat bulması adına her türlü eylem ve etkinliği gerçekleştirmekteki kararlılığımızın bilinmesini istiyor, sonuç alıncaya kadar mücadelemizin süreceğini tüm kamuoyuna ilan ediyoruz.”
YORUMLAR