Zeki Müren’siz 28 yıl

Zeki Müren’siz 28 yıl

Sanata katkılarından dolayı 1991’de “Devlet sanatçısı” unvanıyla ödüllendirilen, Türk müziğinin unutulmaz yorumcusu Zeki Müren’in vefatının üzerinden 28 yıl geçti.

Türkiye’nin “Sanat Güneşi” olarak anılan sanatçı Zeki Müren, vefatının 28. yılında yad ediliyor.

İşte usta sanatçı Müren’in hayatından öne çıkanlar ve az bilinen fotoğrafları…

Yeteneği henüz ilk okuldayken öğretmenleri tarafından fark edilen Müren, ilkokulda bir piyeste çoban rolünü canlandırdı.

Müren, evinin bahçesindeki sardunyalı havuzun başında mahalleli için henüz çocukken ilk kez sahne almaya başladığını aktardığı bir konuşmasında, o günlere ilişkin şunları kaydetmişti:

Ortapazar Caddesi’ne her yaz çadır tiyatroları gelir, boş arsalardan birine kurulurdu. Bayılırdım o çadır tiyatrolarına. Babama hep yalvarırdım, ‘Ne olur önden bilet al’ diye. Benim hatırım için evdekiler iki gecede bir çadır tiyatrosuna taşınırdı. Sahneye önce bir saz heyeti çıkardı. Ardından şarkıcılar sırayla sahne alırdı. Oturduğum yerden onlarla birlikte mırıldanır, şarkılar söylerdim. Hele hele çadırın assolisti çıktığı zaman nefesim kesilirdi, heyecandan yerimde duramazdım. Sahne kokusunu ilk defa çadır tiyatrosundaki şarkıcıları izlerken hissettim. Ne garip bir kokuydu o. Şarkıcıların süründükleri esans, yaptıkları makyaj, hatta sahnenin arkasındaki tuvaletten yayılan koku! Bu rutubetli kokuyu ciğerlerimin ta derinliklerine kadar teneffüs ederdim. Ben o günlerde koyu bir Müzeyyen Senar hayranıydım. Müzeyyen Hanım’ın evimizde her plağı vardı. Okul dönüşü o plakları dinler, sonra ilk dersleri almaya başladığım Bursalı tambur üstadı İzzet Gerçeker Beyefendi ile Müzeyyen Hanım’ın şarkılarını birlikte geçerdik.”

Ailesini ikna ederek lise eğitimi için İstanbul’a giden Müren, 1946’da İstanbul Boğaziçi Lisesi’nde yatılı eğitime başladı.

Usta sanatçı, “Zehretme hayatı bana cananım, Elemlerle doldu benim her anım, Kederimle yanıp sönse de canım, İnan ki ben sana yine hayranım.” adlı acemkürdi makamındaki ilk eserini 1949’da Bursa’da kaleme aldı. Eserin Suzan Güven tarafından TRT radyosunda seslendirilmesinin ardından, Müren müzikseverlerin dikkatini çekti.

Boğaziçi Lisesi’nde müzik dersleri veren bestekar Şerif İçli ve Kadri Şençalar’ın derslerini takip eden Müren, lise son sınıftayken Şükrü Tunar’ın “Bir Muhabbet Kuşu” adlı eseriyle ilk plağını doldurdu.

Zeki Müren, müziğin yanı sıra edebiyat ve resim sanatına da ilgi duyuyordu. Yeşilçam’ın ünlü rejisörü Arşavir Alyanak’ın babası Agopos Efendi ile Udi Krikor’dan da dersler alarak musiki eğitimini sürdüren sanatçı, olgunluk imtihanlarını pekiyi dereceyle vererek, 1950’de İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’ne (Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi) girdi. Yüksek Süsleme Bölümü Sabih Gözen atölyesinden birincilikle mezun olan sanatçı, öğrencilik yıllarından başladığı desen çalışmalarını pek çok kez açtığı sergilerle sanatseverlerin beğenisine sundu.

Üniversiteye girdiği yıl TRT İstanbul Radyosu’nun açtığı ve 186 adayın katıldığı solistlik sınavını birincilikle kazanan Zeki Müren, 1 Ocak 1951’de İstanbul Radyosunda canlı olarak yayımlanan bir programda ilk radyo konserini verdi. Bu konserde kendisine eşlik eden saz ekibi arasında Hakkı Derman, Serif İçli, Şükrü Tunar, Refik Fersan ve Necdet Gezen yer aldı.

Müren, başarılı geçen ilk konserin ardından radyolarda düzenli ve birçoğu canlı olmak üzere 15 yıl eserler seslendirdi. Sanatçı 1954’te “Beklenen Şarkı” adlı filmle ilk kez sinemaya adım atarken, bu filmde Türk sinemasının ilk kadın yönetmeni ve ilk kadın yıldızı Cahide Sonku ile başrolü paylaştı. Müren’in 10 bestesinin de yer aldığı müzikal film, sanatçıyı görmek isteyenlerin ilgisi sonucu gişe rekorları kırdı.

Müren, daha sonra sinema kariyerinde basamakları hızla çıkarak, 17 filmde başrol oynadı. Sektörde en yüksek rakamlı sözleşmelere imza atan sanatçı, 1955’te Arena Tiyatrosu’nun “Çay ve Sempati” adlı oyununda da başrol oynadı. Genellikle oynadığı filmlere “Berduş”, “Hayat Bazen Tatlıdır”, “Altın Kafes”, “Bir Yaz Yağmuru” gibi kendi bestelediği şarkıların adlarını veren sanatçı, dönemin en popüler, aranılan sesi ve yüzü oldu.

İlk sahne konserini de 26 Mayıs 1955’te veren, aynı yıl “Manolyam” şarkısıyla Türkiye’de ilk kez verilen Altın Plak Ödülü’nü kazanan sanatçı, 1976’da Londra’daki Royal Albert Hall’da konser vererek bu salonda sahne alan ilk Türk sanatçı oldu. Askerliğini 1957-1958’de yedek subay olarak Ankara Piyade Okulu, İstanbul Harbiye Temsil Bürosu ve Çankırı’da tamamlayan sanatçı, ahenkli ve vurgulu ses tonuyla müzikseverler tarafından uzun yıllar boyunca sevilerek takip edildi.

Kendine ait gösterişli ve ilgi uyandıran kostümleriyle de hayranlarının beğenisini kazanan Müren, sahnede bütünlük oluşturmak amacıyla Türkiye’de ilk kez saz ekibini de bir örnek giydirmiştir. “Sanat Güneşi” olarak anılan sanatçı, Maksim Gazinosu sahnelerinde aralıksız olarak 11 yıl Behiye Aksoy ile dönüşümlü olarak sahne aldı. Sanatçının en sevdiği şarkı Selahattin Pınar’ın “Yalnız benim ol, el yüzüne bakma sen” eseriydi.

Sanat hayatı boyunca 600’ü aşkın plak ve kaset dolduran sanatçı, 1991’de “Devlet Sanatçısı” seçildi. “Şimdi Uzaklardasın”, “Manolyam”, “Bir Demet Yasemen”, “Gözlerinin İçine Başka Hayal Girmesin” ve “Elbet Bir Gün Buluşacağız” gibi birçok sevilen esere imza atan Müren, aynı zamanda kurallı şekilde Türkçe konuşmaya özen göstermesiyle biliniyordu. Sanatın birçok alanında başarılı yapıtlar veren Müren, 1965’te farklı zamanlarda yazdığı şiirlerini bir araya getirerek “Bıldırcın Yağmuru” adlı eserini kitap ve kaset olarak hayranlarının beğenisine sundu. Zeki Müren, 1980’de Kuşadası’nda kalp spazmı, ardından da 1983’te Paris’te kalp krizi geçirdi. Sahnelerden uzaklaşarak Bodrum’a yerleşen Müren, son konserini ise 1984’te geliri antik tiyatronun restorasyonuna harcanmak üzere, Bodrum Kalesi’nde verdi.

Mal varlığını Türk Eğitim Vakfı ile Türk Silahlı Kuvvetleri Mehmetçik Vakfı’na bağışlayan usta sanatçı, Ajda Pekkan, Muazzez Abacı ve Muazzez Ersoy’la düetlerin yer alacağı 7 şarkıdan oluşan yeni kasetini tamamlayamadan, TRT’nin İzmir Radyosu Stüdyolarındaki canlı yayında 24 Eylül 1996’da kalp yetmezliği sonucu hayatını kaybetti. Sanatçının cenazesi, Bursa Ulu Cami’nde kılınan cenaze namazının ardından Bursa Emir Sultan Mezarlığı’nda toprağa verildi.

Sanatçının albümleri şöyle: “Senede Bir Gün” (1970), “Pırlanta 1” (1973), “Pırlanta 2” (1973), “Pırlanta 3” (1973), “Pırlanta 4” (1973), “Hatıra” (1973), “Anılarım” (1974), “Mücevher” (1975), “Güneşin Oğlu” (1976), “Nazar Boncuğu” (1977), “Zirvedeki” (1977), “Sükse” (1978), “Kahır Mektubu” (1981), “Eskimeyen Dost” (1982), “Hayat Öpücüğü” (1984), “Masal” (1985), “Helal Olsun” (1986), “Aşk Kurbanı” (1987), “Gözlerin Doğuyor Gecelerime” (1988), “Ayrılık İşte (1989), “Karanlıklar Güneşi” (1989), “Şarkılar” (1989)”, “Dilek Çeşmesi” (1989), “Bir Tatlı Tebessüm” (1990), “Doruktaki Nağmeler” (1991), “Sorma” (1992).”

YORUMLAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir